Tunç Soyer: Gelen göçmenler İzmirlilerle aynı dili konuşmak mecburiyetinde
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Akdeniz Takımadaları Bienali (BAM) ve Transeuropa Festivali ortaklığındaki bir konferansa katıldı.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İtalya’nın Palermo kentinde, Palermo Belediye Başkanı Leoluca Orlando ile birlikte bu yıl ikincisi düzenlenen Akdeniz Takımadaları Bienali (BAM) ve Transeuropa Festivali ortaklığındaki bir konferansa katıldı. Demirören Haber Ajansı’na özel açıklamalarda bulunan Soyer, AB’nin 3,5 milyona yakın Suriyeli sığınmacıyı ağırlayan Türkiye’ye karşı tutumunu, ‘ikiyüzlü ve çok vicdansız’ olarak değerlendirdi.
Sivil Toplum Kuruluşu European Alternatives’in Direktörü Lorenzo Marsili’nin yönettiği konferansta göç, iklim ve sosyal zorluklar gibi küresel meselelerle mücadelede yerel yönetimlerin rolleri ele alındı.
“İZMİR’DE SURİYELİLER SON DERECE İNSANLIK DIŞI KOŞULLARDA YAŞIYOR”
Palermo Belediye Başkanı Orlando’nun, “‘Bana, Palermo’da ne kadar göçmen var?’ diye sorduklarında ‘sıfır’ diyorum, çünkü burada yaşayan herkes Palermoludur” duruşuna karşın, kendisinin sığınmacılara bakışı sorulan Soyer, “İzmir ile Palermo arasında göçmenler konusunda bir fark var. Çünkü Palermo’dakilerin kalıcı olduğunu, uzun soluklu bir kalış için geldiklerini biliyoruz, ama Türkiye’dekilerin akıbeti henüz tam olarak belli değil. Ne kadarı kalacak, ne kadarı gidecek, bunu bilmiyoruz. O nedenle İzmir’de göçmenler yok, sadece İzmirliler var, demek için çok erken ama Palermo Belediye Başkanı’nın göçmenlere bakışının son derece demokrat, tutarlı ve insanca olduğunu söylemeliyim” diye konuştu.
Böyle bakılmazsa, bu insanların insan olduğu unutulursa demokrasiden, erdemden, vicdandan bahsetmenin imkânı olmadığını ifade eden Soyer, “Dolayısıyla aynı bakış açısını taşıdığımızı, onun gibi gördüğümü söylemek isterim” dedi.
Tunç Soyer, İzmir’deki sığınmacıların şartlarını ise şöyle değerlendirdi:
“Son derece insanlık dışı koşullarda yaşamlarını sürdürmeye gayret ediyorlar. Yani bilmiyoruz, ne kadarı kalacak, ne kadarı gidecek. Ama şunu biliyoruz ki kalacak olanlar İzmirlidir ve İzmirli olacaklar ve biz en iyi hizmeti onlar için de üretme mecburiyetinde olacağız. Fakat dediğim gibi önce bu belirsizliğin kalkması ve ne olacağını bilmemiz gerekiyor.”
Soyer ayrıca, Suriyeli sığınmacıların İzmir’e hiç entegre olamadıklarını ama bunun için özellikle eğitim, istihdam ve sağlık gibi üç başlıkta mutlaka hizmet üretmeleri gerektiğini de ekledi. En baştan bir topluma entegrasyonu sağlayacak şeyin dil birliği olduğunu dile getiren Tunç Soyer, “Gelen göçmenler İzmirlilerle aynı dili konuşmak mecburiyetinde” dedi.
“AB’NİN TÜRKİYE’YE TUTUMU İKİYÜZLÜ VE ÇOK VİCDANSIZ”
Avrupa Birliği’nin (AB) 3,5 milyona yakın Suriyeli sığınmacıyı ağırlayan Türkiye’ye tutumunu nasıl bulduğu sorusuna Soyer, “Gerçekten ikiyüzlü ve çok vicdansız buluyorum ve buna inanamıyorum. Yani insanlığın en büyük inovasyonu olan, demokrasinin en güçlü savunucusu olan Avrupa’nın düştüğü durumu anlamakta zorlanıyorum. Gerçekten nasıl karardı bu kadar vicdanları ve ne kadar uzak kalabildiler bu hikâyeden şaşırıyorum doğrusu. ‘Mış’ gibi yapmaya bayılıyorlar, destek oluyormuş, sahip çıkıyormuş gibi yapıyorlar ama hikâyenin özünü kavramaktan, gerçekten insanların hayatını iyileştirmekten çok uzaktalar” ifadelerini kullandı.
“NASIL YEREL YÖNETİMLERİ DAHA GÜDÜK BIRAKIRIZ KAVGASINDAYIZ”
Pek çok meselenin sadece Ankara’nın insafına ve tasarrufuna bırakılamayacağını dile getirmesinin tartışma yarattığı anımsatılan Tunç Soyer, bunlarla ilgili nasıl adımlar atmayı düşündükleri ve yetki sınırlarına dair bir soruya da şöyle yanıt verdi:
“Biz aslında bir iyi niyet ifade ettik. Kastettiğimiz şey de şudur: Hayat yerelde akıyor, tüm dünyada bu böyle ve geleceğin dünyası kentlerin dünyası olacak. O nedenle kentlere çok daha fazla inisiyatif tanınıyor, kentlerin gücü, yetkisi artırılıyor, kaynakları, gücü genişletiliyor. Çünkü biliniyor ki ancak yerelde üretilen çözümler insanın derdine derman oluyor. Hatta tüm global krizlerin bile çözümü yerelde. İnsanlık bunu idrak etti ve o nedenle hayata bakış değişmeye başladı. Yani eski devletlerden, kent yönetiminin öne çıktığı bir dünyaya doğru dönüşüyoruz. O nedenle diyorum ki, bütün bizim ulusal mesele olarak gördüğümüz meseleler, aslında yerelde çözüm gerektiren meseleler. Orada da ifade ettiğim şey aslında tam olarak budur. Ben bunların hepsini İzmir’de çözeceğim manasında bir şey söylemedim tabii ki ama yerelde bunların çözümünün yapılması gerekiyor; İstanbul’da, Kayseri’de, Konya’da, Aydın’da, İzmir’de… Bizim bu meselelerle yerelde uğraşmamız gerekiyor ve merkezî otoritenin de bize yetkiyi daha çok devretmesi gerekiyor. Kastettiğim şey budur ve bu bağlamda tabii ki sınırları zorlayacağız, tabii ki her başlıkta ne yapabiliyorsak yapmaya çalışacağız, ama bunun daha geniş bir perspektifte ve tüm Türkiye için değerlendiriliyor olması lazım.”
BOĞAZİÇİ YASASI TASLAĞINA ELEŞTİRİ
Soyer, hazırlanan yeni Boğaziçi Yasası taslağı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın yetkilerinin elinden alınmasına ilişkin de şunları söyledi:
“Hayır, işte herkes gider Mersin’e, biz gideriz tersine durumu. Az önce söylediğim şey budur. Tüm dünya giderek yerelleşirken, giderek yerelin önemi artarken, bizde halen otoriteyi merkezileştirmeye yönelik çabalar görüyoruz. 2015’te Paris’teki İklim Zirvesi’nde 400 belediye başkanı davet edildi. Neden? Eskiden devlet başkanları, başbakanlar bir araya gelir, kararlar verirler, sonra da halka tebliğ edilirdi. 2015’te ilk defa yerel yöneticiler İklim Zirvesi’ne davet edildi. Çünkü anladılar ki yerelin dahli olmadan bu meseleler çözülemiyor. Biz de halen yerelin yetkisini nasıl tırpanlarız, nasıl daha çok otoriteyi merkezileştiririz, nasıl daha çok yetkiyi merkezde toplarız, nasıl yerel yönetimleri daha güdük bırakırız… Bizde kavgası yapılan şey bu.”
“İZMİR’DE İNSANLAR NEFES ALIYOR”
İzmir’in son yıllarda, Türkiye’nin diğer şehirlerinden yoğun göç almasını da değerlendiren Soyer, “İzmir gerçekten yaşanacak yerdir çünkü. Bakın, Türkiye’nin yaşanmaz hâle gelmesinin en temel sebeplerinden biri, bu kutuplaştırma ve ötekileştirme politikalarıdır. İnsanlar birbirleriyle uyum içinde yaşamaktan koparıldılar. Herkes, bu klişelerle ve bu ötekileştirme diskurlarıyla birbiriyle ilişki içinde. Oysa İzmir, bir liman kenti olmasının verdiği köklerle, geleneklerle, farklılıkların bir arada yaşadığı bir kent olmuş yüzlerce yıl boyunca. Dolayısıyla İzmir’in demokratik kültürü, birlikte yaşam kültürü çok sağlam köklerden besleniyor. İşte bu, şu anda Türkiye’nin ve dünyanın ihtiyaç duyduğu bir arada yaşama kültürü, yani demokrasi. O nedenle İzmir yaşanabilir bir kent, o nedenle Türkiye’nin her yerinden insanlar gelmek istiyor, çünkü İzmir’de nefes alıyor insanlar” diye konuştu.
Soyer, İzmir’de kimsenin başkasının düşüncesine, giyimine, kuşamına, siyasi düşüncesine bakmadığını da belirtti.