Türban siyasetinde yolun sonu görünüyor
"Geçim derdi ile cebelleşen milyonlarca kadının Merve'nin, Betül'ün ya da Emine'nin türbanı ile bağ kurmasının üzerine gölge düşüyor. AKP'nin "türban siyaseti" yolun sonuna geliyor. Mağdur ve mağrur Erdoğan figürü inandırıcılığını yitiriyor."
Geçtiğimiz günlerde yedi genç kadın, oyuncu Deniz Çakır’ın başörtüleri nedeniyle kendilerine hakaret ettiğini iddia etti; savcılık Çakır hakkında soruşturma başlattı. Ardından karşılıklı açıklamalar geldi. Deniz Çakır hakaretin söz konusu olmadığını, aksine karşı tarafın kendisine tacizkar yaklaştığını açıkladı. Buraya kadarı yargının çözmesi gereken bir sorun olarak görünüyor.
Ancak yaşananların AKP’nin kurduğu yeni rejime has propagandasına ne demeli? Yargının AKP’nin elinde kullanışlı bir aparata dönüştüğü, olaylara müdahale hızından dahi anlaşılıyor. Örneğin pek çok hakaret unsuru taşıyan açıklamaya ve aşağılamaya, üstelik bunu basın yoluyla yapanlara karşı üç maymunu oynayan yargı ”başörtüsüne hakaret” parolasını görünce ışık hızı ile harekete geçebiliyor.
Ardından yandaş basının günler süren propagandası ve karşı tarafı aşağılayıcı yayınları başlıyor. Henüz olayın aslı astarı araştırılırken Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda görevli Tamer Aksoy “Kıyafete göre insan belirleyecek olsaydık sen AVM’de değil kerhanede olman gerekirdi” şeklinde twit atma cesareti gösterebiliyor. Başörtüsüne hakaret naraları atanlar bir anda sadece Deniz Çakır’a değil kendilerinin “koyduğu gerici kurallara” uygun giyinmeyen milyonlarca kadına hakaret edebiliyor. Peki yargıdan ses var mı?
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’da kendisinden bekleneceği üzere, henüz ne olduğu anlaşılmayan hadiseyi, memleket meselesi haline getirip karşıtlarına had bildirme işine giriyor. Rejimin ideolojik motiflerini kendi meşrebince türban ile bezeyen Erdoğan yeniden oy tabanını da konsolide etme gayretine giriyor.
Son beş yıla bakıldığında Türkiye’de ortalama yılda bir kere sandıklar kuruluyor. Aynı zamanda son beş yıl AKP’nin yeni rejiminin kurulması ve yerleşmesinde önemli dönemeçlere tekabül ediyor. Rejim yeniden tesis edilirken seçimler toplumsal meşruiyet sağlamanın önemli bir dayanağı oldu. Yeni rejimin inşasında önemli yer tutan bir başka olgu mağduriyetler üzerine kurulu kışkırtıcı ve taraflaştırıcı siyaset tarzı. Ve elbette bu başlıkta türban önemli bir enstrüman olmaya devam ediyor. Gerici hareketin önemli meşruiyet kaynaklarından biri olan türban eylemleri geniş yankı uyandırmış, o dönem muhalefette olan siyasal İslamcı örgütlenmelere önemli bir hareket alanı sağlamıştı.
İktidara yerleşen ve 16 yılda otoriter baskıcı bir rejim inşa eden AKP iktidarı yeni mağduriyetler yaratma konusunda ise sınırlarını zorluyor.
Gezi eylemleri sırasında ortaya atılan “Kabataş vakası” mağduriyet yaratma konusunda ne denli ileri gidilebileceğinin iyi bir örneği olarak hafızalara kazındı. Günlerce yandaş medyada “türbanlı” bir kadının çocuğu ile birlikte akla hayale sığmayacak eziyetlere maruz kaldığının propagandası yapıldı. Propagandanın etkisini arttırmak için olaya fantastik sayılabilecek öğeler eklendi. Görüntüler yayınlandığında özür dileyen yandaş kalemşörler de oldu, ancak AKP iktidarı istediğini almış türban siyaseti ile toplumun bir kısmını paralize etmeyi başarmıştı.
İktidar olup muktedir olanların 16 yılın sonrasında dahi mazlumu oynamasının sınırlarına gelinmiş durumda. Erdoğan muhaliflerini marjinalize etmeye çalışırken inandırıcılığını da sorgulatıyor.
Türban siyasetinin bilindik ismi Merve Kavakçı’nın Kuala Lumpur Büyükelçisi olarak atanmasının ardından, kızı Mariam Kavakçı’nın Cumhurbaşkanlığı danışmanlığına atanması, kız kardeşinin milletvekili olarak görev yapması sorgulanır hale geliyor örneğin.
Erdoğan’ın “elimizde büyüyen bir kızımız” sözleri ile iktidara yakınlığını ifade ettiği Eski Bakan Fatma Betül Sayan Kaya’nın aile fertlerinin her birinin atandığı görevler ve aldıkları ihalelerin üstü örtülemiyor örneğin.
Emine Erdoğan’ın lüks mağazaları kapattırması ve telaffuzu zor miktarlarda yaptığı alışverişler basında boy boy yazılıp çiziliyor.
Öte yandan geçim derdi ile cebelleşen milyonlarca kadının Merve’nin, Betül’ün ya da Emine’nin türbanı ile bağ kurmasının üzerine gölge düşüyor.
AKP’nin “türban siyaseti” yolun sonuna geliyor. Mağdur ve mağrur Erdoğan figürü inandırıcılığını yitiriyor.