Türk-İş cephesinde değişen bir şey yok

Krizin şiddeti artıkça ne sarı sendikacılık misyonları, ne de top çevirmek işe yaramayacak ve mızrak çuvala sığmayacaktır. Mücadeleden kaçma, gaz alma taktikleri önümüzdeki dönem işe yaramayacaktır.

Türk-İş cephesinde değişen bir şey yok

Türk-İş 23. Olağan Genel Kurulu, 5-7 Aralık 2019 tarihleri arasında Ankara’da yapıldı. Genel Kurul son gün yapılan seçimlerle son buldu. 301 delegesi olan genel kurulda, 289 delege oy kullandı. Oyların, 279’u geçerli, 10’u da geçersiz sayıldı. Daha önce yapılan Türk-İş Başkanlar Kurulu toplantısı sonrası, bugünkü yönetimin “Aynen devam etmesi” yönünde bir açıklama çıkmıştı. Doğal olarak eski yönetimin yeniden seçilmesi sürpriz olmadı. Seçimler sonrası Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, Genel Sekreter Pevrul Kavlak, Genel Mali Sekreter Ramazan Ağar, Genel Eğitim Sekreteri Nazmi Irgat ve Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Eyüp Alemdar görevlerine yeniden seçildi.

“Türkiye’de Türk-İş var” ve “Emeğimizden de vatanımızdan da vazgeçmeyiz” sloganıyla düzenlenen Genel Kurul aslında çok şaşırtmayan bir şekilde devam etti. Genel Kurulun açılışındaki Nazım’ın “Dörtnala gelip uzak Asya’dan / Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim” dizelerinin aşırı deforme edilmiş hali ile açılan propaganda videosu 15 Temmuz’a, Doğu Akdeniz’e müdahale vs konularına değinip AKP hükümetinin dış politikada adımlarını onayladıktan sonra bildik hamaset ve milliyetçilik ile devam etmekte.

Ancak genel kurulun devamında durum biraz değişmekte. Çünkü krizin faturasının işçilere kesileceğinin kesin olduğu, işsizlik fonuna ve kıdem tazminatına göz dikmiş bir sermaye sınıfı varken hamaset ve milliyetçilik bir yere kadar yetiyor.

TÜRK-İŞ BAŞKANI ATALAY İLE KÖŞE KAPMACA OYUNUNA DEVAM

Gazetemizin okurlarının yakından tanıdığı işçi sınıfının yararına pek icraatı olmayan Türk-İş Başkanı Ergün Atalay’ın, son birkaç açıklamasını hatırlatmakta fayda var. Geçtiğimiz yıl asgari ücret görüşmeleri başlamadan asgari ücretin 2000 TL olmasını istediklerini belirttikten sonra “İmkânı olanlar versin, imkânı olmayandan zorla alacak halimiz yok.” diyerek saçmalaması herhangi bir hakkın kazanılması için mücadele etmek gibi bir tahayyülü bulunmuyor. Yine geçtiğimiz yıl Fransa’daki eylemleri hatırlatıp “Burada da görür müyüz? Bize bağlı.” diyerek yaptığı açıklamanın ardından hükümet tarafından gelen tepkiler üzerine “Bizim sırtımızda ne sarı ne de kırmızı yelekler olur. Bizim sırtımızda işçinin tulumu var.” açıklaması yapıp çizilmiş sınırlarına hızla geri dönmüştü.

Kamuda çalışan işçileri ilgilendiren 2019 yılı Toplu İş Sözleşmesi süreciyle ilgili, “Uzasa iş karışacaktı” sözleri akıllarda olan Atalay, iktidar ve sermaye ile uzlaşı görüntüsü vermenin sınırları olduğunun farkında. Ancak bu açıklamalara, hükümet ve sermaye ile iyi geçinmenin sınırları var. Bu sınırların farkında olan Atalay, dostlar alışverişte görsün misali bir konuşma yaparak genel kurul açılış konuşmasını yaptı. Kimi kısımlarında kendi sınırlarının aşan açıklamalar bile yapan Atalay konuşması sırasında mangalda kül bırakmadı.

HAVALI AÇIKLAMALARIN ARDINDA UZLAŞMACILIK GİZLENEMİYOR

Devam eden asgari ücret görüşmelerine değinen Atalay, bir kişinin yaşam maliyetinin 2 bin 578 lira olduğunu vurgulayan Atalay, “Arkadaşlarımız bu rakamın üstünde pazarlık yapacaklar. Bu rakamın altında bir şey olursa konuşmayız, bunu bize getirmenin bir anlamı yok, o masada oturmayız.” dedi. Masaya oturmak ile ilgili sorun yaşamayacağını öngörmek çok da zor değil. Geçen seneki asgari ücret görüşmelerindeki “İmkânı olmayandan zorla alacak halimiz yok.” açıklamasını hatırlamak yeterli.

Kıdem tazminatı uygulamasını geriye götürecek bir düzenlemeyi kabul etmeyeceklerinin dile getiren Atalay, şunları söyledi: “Kıdem tazminatını almayan çalışanlar var, bu çalışanların kıdem tazminatını alması için yapılacak bir düzenlemeye her türlü desteği vermeye hazırız ama bu mevcut yapıyı bozdurmayız. Geriye doğru gidiş olursa bizim buralarda durmamızın anlamı yok. Herkes ceketini alıp gitsin.” Bunun için Türk-İş’in ne bir yol haritası ne de açıklanmış bir eylem programı var. Yeri gelince yapılan birkaç içi boş açıklamalar dizisi var önümüzde.

TEPKİLERİN SINIRI NEDİR?

Türk-İş 23. Olağan Genel Kurulu’nda söz alan konfederasyona üye olan sendikaların temsilcilerinin yaptığı konuşmalar da aşağı yukarı aynı tonda devam etti. Krizin etkileri altında ezilen işçi sınıfının gazını alma misyonunu yerine getirmek için hazırlık yapıldığı Genel Kurul’da tepkiler de vardı. Konfederasyon içinde Petrol-İş, Tek Gıda-İş, TÜMTİS ve Tez Koop İş sendikalarının oluşturduğu yarım muhalefet çizgisi kurulun tek aykırı yanını oluşturdu. Tez Koop İş sendikasının söz alarak, konfederasyon içi rekabet dile getirilirken, Türk-İş’in her konuda geri kaldığı vurgusu öne çıktı.

Türk-İş içindeki cılız muhalefetin işaret ettiği noktalar haklı olmakla birlikte, Türk-İş’te çizgi değişikliğini zorlayacak bir bütünlüğe sahip olmadığı anlaşılıyor. Çoğu kez, konfederasyon içi rekabetin körüklediği muhalif bakış açısı, kimi noktalarda sermayenin kimi eğilimlerinin temsilciliğine dönüşebiliyor. Öte yandan, cılız muhalefetin çıkış noktası olan kriz ve yükselen tepkiler olurken, bu tepkilerin ardında sınıf hareketindeki arayışların izleri var. Bu arayışlar, işçi sınıfının kriz karşısında oluşan etkilere karşı mücadele etme isteğinde gizli.

SINIF HAREKETİ İÇİN YENİ BİR HEDEF

Öte yandan, genel kuruldaki tepkilerle birlikte, tüm bir genel kurulun önümüzdeki dönem siyasetinin ipuçlarını verdiği açık. Krizin şiddeti artıkça ne sarı sendikacılık misyonları ne de top çevirmek işe yaramayacak ve mızrak çuvala sığmayacaktır. Mücadeleden kaçma, gaz alma taktikleri önümüzdeki dönem işe yaramayacaktır. İşçi sınıfının son bir yıldaki eylemleri mücadelenin yükseleceğinin işaretlerini veriyor.

Gelmekte olan bu dip dalga köşe kapmaca oynayan sendika ağalarının canını sıkacak gelişmelere gebe. İşçi sınıfının mücadele ihtiyacı önümüzdeki yıl daha da artacaktır. Düzenin bir parçası haline dönüşen sendikal yönetimleri aşacak bir sınıf hareketinin yaratılmasının her zamankinden daha büyük bir gereklilik. Sınıf sendikacılığı ilkelerini içeren, sendikal örgütlenmenin dışında kalan örgütlenme biçimlerini de kapsayan, mücadelelerde biriken deneyimleri önemseyen yeni bir işçi sınıfı hareketi yaratılmasının zemini nesnel olarak oldukça güçlü bir durumda. Bu zemin yeni bir işçi sınıfı hareketinin yaratılmasını sağlayacaktır.

*Bu yazı ilk olarak Sosyalist Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmıştır.