Umalım, yeni yıl yeni bilinç getirsin
Türkiye dıştan felakete doğru sürüklenirken, etki-tepki diyalektiği ile iç dinamikler ülkemizi rayına oturtmaya kadir olacaktır, inancındayım. Bu sürecin ufak tonlarla başlayan, giderek yükselen görüntüsü Gezi olaylarından başlayarak, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi ve birçok büyükşehir başkanlıkları seçimi ile yükselerek devam etmiş olup, son kertede “İstanbul Kanalı” diye adlandırılan akıl almaz cehalet ve cinnet girişimine karşı artık halkların bir araya gelerek tepki göstermesi oluşturmaktadır.
Altı yıl evvel yine böyle yılın son ayında, muhalefetin şiddetle üzerine gittiği ve “hükümet mensuplarının, ailelerinin ve hükümeti destekleyen kişilerin karıştığı büyük yolsuzlukların aklandığı…” düşünülen olay 17-25 Aralık 2013 tarihinde yaşanmıştı. Her ne kadar hükümet operasyonların bir “paralel örgüt” eliyle hükümeti yıkmayı amaçlayan siyasi operasyonlar olduğunu ileri sürmüş ise de, soruşturmalardaki takipsizlik kararıyla ilgili kişilerin aklandığı ve olayın perde arkasında kaldığı bir gerçektir. Kaldı ki, ihbarı yapanın bizzat hükümet çevresince “paralel örgüt” olarak nitelenmesi ise ilginçtir; şöyle ki, aynı durumda olanların arkadaşını ihbar etmesinin kendisini de riske atacağı nedeniyle, bizzat paralel örgüt savı, ortaya saçılanların tek taraflı işlendiğinin kanıtıdır. Aksi halde, ihbar eden kendisini de ihbar etmiş olacaktı! Her ne idi ise, olayın üzerinden altı yıl geçmiş olmasına rağmen, tüm canlılığını koruyarak hafızamızda durmakta olup, bitirmekte olduğumuz yıl da hafızalarımızı yenilememize ve yenilerinin eklenmesine yol açıcı olaylara gebe olarak geçmektedir. Öyle gözüküyor ki, kimler her ne kadar gündem değiştirme taktiğine başvurursa vursun artık ok yaydan çıkmış bulunmaktadır. Bir yönü ile Osmanlı’nın, başka yönü ile Demokrat Parti’nin son dönemlerini andıran, belki aynı belki de daha farklı bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz; içinden geçtiğimiz tarih bağlamında coğrafyanın en hassas yerinde bulunan ülkemiz, içte birbiriyla, dışta komşu ve sair karşıt algılanan devletlerle kavgalı; içte parçalanmış durumda bulunan ülkemiz, dışta ise aralarında gizli ya da örtülü şekilde birleşik karşıt güçlerle çatışmalı konumda sürüklenmektedir.
Düzgün gitmeyen işler bir tür organik dinamik süreçler halinde kendi dönemini tamamlamadan sonlandırılamıyor. Yukarıda sözünü ettiğim, Osmanlı’nın çöküşü ve Demokrat Parti’nin sonlandırılması bana bunu anımsatıyor. Her iki süreçte de gidişatı sonlandıranların içsel dinamiklerden değil, dışsal dinamiklerden kaynaklandığı görülmektedir. Umalım, yeni yıla girerken ülkemize has içsel dinamikler ülkeyi, hatta ülkeyi buralara sürükleyen siyasi erki olumlu sonuçlara sevk eder. Tam bir oksimoron beklentisi!
Bu bir hayal değil, olmamalı da! Türkiye dıştan felakete doğru sürüklenirken, etki-tepki diyalektiği ile iç dinamikler ülkemizi rayına oturtmaya kadir olacaktır, inancındayım. Bu sürecin ufak tonlarla başlayan, giderek yükselen görüntüsü Gezi olaylarından başlayarak, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi ve birçok büyükşehir başkanlıkları seçimi ile yükselerek devam etmiş olup, son kertede “İstanbul Kanalı” diye adlandırılan akıl almaz cehalet ve cinnet girişimine karşı artık halkların bir araya gelerek tepki göstermesi oluşturmaktadır. Demokrasi denemesi ülkemiz açısından oldukça yenidir. Ekonomik süreçlerimizde nasıl hep şanssızlıklarla karşı karşıya yaşadık ise, aynı şekilde demokratikleşme sürecinde de benzer sürece takılmış gözüküyoruz. Ekonomik alanda, çökmüş bir tarımsal yapıdan sanayiye geçiş aşamasında kapitalist dünya birinci sanayi aşamasını kapatıp, ikinci sanayi aşamasına geçme durumunda idi. Benzer şekilde Osmanlı’nın kul yönetimi altında oluşmuş biat kültüründen sıyrılarak, verilen değil mücadele ile kazanılan demokrasi dönemine evirilme aşamasında da neoliberal politikaların despot iktidarlara kapı açtığı döneme rastlandı. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren bir asrı devirmeye yönelirken deneme-sınama yöntemi ile demokrasiyi halk eliyle yapma aşamasında bu kez de neoliberalizmin tüm dünyada estirdiği diktatöryal yönetim şekillenmesi ülkemizde de yaşanmaya başladı. Bunu da etki-tepki diyalektiği ile aşacağımıza inanıyorum.
Bu karanlık sahneyi de aydınlatabiliriz, ancak Türkiye’nin gereksinimi sağ iktidarlar değil, güçlenen sol iktidar, hiç değilse güçlü sol muhalefettir. Zira sağ iktidarlar, alt üretim yapısı desteği ile de kapitalist âlemden uzak duramazlar. Kapitalist dünya ile bütünleşmiş bir ekonomi-siyaset yapılanması emperyalist savrulmaya mahkûmdur. Ondan dolayıdır ki, günümüzdeki olağanüstü savruluşu çaresizce destekleyen siyasal erk “yerli ve milli” sloganını dilinden düşürmemektedir. Son kertede yerli ve milli arabamızı da her boyutu ile İtalya’da yapmış olduk!
Büyük Ortadoğu Projesi sinsi sürecinde hız kesmeden devam etmektedir. Türkiye’de hemen tüm kurumlarda girişilmiş operasyonlar “dava” ile açıklansa da, tüm süreç ve aşamaları aslında bu devasa projenin safhalarından ibaret olup, sona yöneliktir. Sanayinin, güvenlik güçlerinin, eğitimin ve hukuk sisteminin şekil değiştirmesi-çökmesi bir hükümet projesi etkisi ve görüntüsünde olarak, aslında BOP ürünüdür. Bu zorlu süreçte komşularımızla kavgalı olmak amaç değil, sonuçtur. Aynı şekilde, bu zorlu süreçte içte bölünmüşlük konuma itilmek de, sosyal çatışma görüntüsü verse de, aslında BOP’un suhuletle işletilebilmesi için zaruridir. Ve bu süreçte yöneticilerin giderek halktan uzaklaşması ve itibardan tasarruf edilemez mantığı ile kalın perdelerin arkasına sızılması da gurur ve kibir meselesinden öte, yüklenilen vazifeler dolayısıyla zaruridir.
Ancak, artık halkımız doğru bilgilendirilmediğini ve bazı işlerin fazla anlamlı yürütülmediğini anlamış bulunmaktadır. İç kuvvetlerin, kimilerinin dip dalga dediği ve giderek kuvvetlendiği son Kanal İstanbul akılsızlığına tepkilerde de çığ gibi ortaya çıkmış şekliyle görülmektedir. Bu gidişat, umalım, diktatörlüğün sonu modeli ile değil de, halkın ve şimdiye dek yandaş konumundaki vatandaşlarımızın da aklıselimi ile demokratik süreç modeli ile doğru yola sokulabilir. Ve işte, Sol’un varlığının gereksinimi budur, buradadır!
Bu duygu ve dileklerle tüm vatandaşlarımıza ve dünyamıza Mutlu, Sağlıklı Sol dayanışmalı Yıllar, günler diliyorum!