Reklam
Kategoriler: Köşe Yazıları

“Üniversite pınarı”

Reklam

1919 yılının sonlarında Paris’te buluşan Yunanistan Başbakanı Venizelos ile ünlü fizikçi Karateodori uzun tartışmalardan sonra Atina Üniversitesinden sonra ikinci Yunan üniversitesinin İzmir’de kurulmasına karar veriyorlardı. İyonya Üniversitesi adı verilen yeni üniversitenin rektörü Karateodori olacaktı.  Hemen işe girişildi, bina olarak İttihat ve Terakki Lisesi olarak inşa edilen, bugünkü Kız Lisesi seçildi, büyük bir kütüphane için planlar yapıldı, Tepeköy civarında geniş bir arazi Ziraat Fakültesinin uygulama çiftliği olarak belirlendi, yönetmelikler hazırlandı ancak öğrenci alamadan 1922 yılında yenilgileri kesinleşince kapanmak durumunda kaldı.

Prusya 1806 Jena savaşında Fransa’ya yenilerek topraklarının yaklaşık yarısını kaybetmişti. Napolyon’un ilk yaptığı işlerden bir tanesi işgal ettiği topraklardaki 22 üniversiteyi kapatmak oldu. Bu üniversitelerin statüsü lise seviyesine indirildi. 1809 yılında Prusya eski topraklarına kavuştuğunda yeni bir üniversite yapma gereksinimi ile karşı karşıyaydı.

Gerek Venizelos gerekse Napolyon üniversitenin toplumu şekillendirmedeki önemini biliyorlardı; Anadolu veya Prusya topraklarında kalıcı olabilmeleri için kendi ideolojilerinin o topraklarda yeniden üretilmesi gerektiğini kavramışlardı ve bu yüzden işgal sonrası ilk yaptıkları işlerden bir tanesi de üniversite sistemine müdahale etmek olmuştu. Başka türlü işgal ettikleri topraklarda uzun süre kalamazlardı.

Bunlardan bahsetmemin nedeni Gaziantep Üniversitesinin Suriye’de üç tane fakülte (El-Bab’da İktisadi ve İdari Bilimler, Azez’de İslami Bilimler ve Afrin’de Eğitim Bilimleri) açma kararı oldu. Üniversitenin kararı YÖK ve Cumhurbaşkanı tarafından da onaylandı. Bu durum ülke dışında, örneğin KKTC’de, fakülte açmayla karıştırılmamalı, karşılaştırılmamalı çünkü bunlarda, ülke içinde karar alındıktan sonra ilgili ülkenin yetkililerinden izin alınıp öyle açılabilir. Suriye’de böyle olmadı elbette; model daha çok Venizelos-Napolyon modeline benzemektedir. Açıktır ki, böyle bir model bilgi üretemez, sadece bulunduğu bölgeyi egemen ideoloji doğrultusunda şekillendirir, o kadar.

HDP Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul, kararın iktidarın bölgeye yönelik ortaya koyduğu tezlere aykırı olduğunu söyleyerek “Türkiye, bu karar ile maalesef orada işgalci olduğunu belirtmiş oluyor” diyerek durumu özetlemişti aslında.

Peki diyelim Gaziantep Üniversitesi böyle bir karar aldı -ki bir ülkenin tüm üniversiteleri gerçek üniversite kavramına yakın olmayabilir- ama bu kararı YÖK neden onayladı? Bu soruyla beraber işin rengi de değişiyor çünkü YÖK’ün tavrı tekil bir üniversitenin yanlışı değil, Türkiye’de bilim üretimini gerçekleştirmesi beklenen tüm üniversiteleri temsilen verilen bir karar haline dönüşüyor.

YÖK’ün bu tavrı bizi şaşırttı mı? Elbette hayır.  Suriye’ye müdahale başladığında YÖK’ün yayınladığı mesaj tam olarak şöyleydi:

Kahraman Türk Ordumuzun başlatmış olduğu Barış Pınarı Harekâtının zaferle neticeleneceğine inanıyoruz, bunun için dua ediyoruz. Memleketimizin güvenliği ve bölgede barışın tesisi için sefere çıkan Mehmetçiklerimizi Allah korusun, yâr ve yardımcısı olsun.

İki cümlelik açıklamanın içinde iki kez dini referans kullanılmasını bir yana bıraksak bile bilimi temsil eden bir kurumun açıklamalarının da bilimsel olması gerektiği açıktır. Yani, yapılan açıklamanın bilimsel olarak temeli olmalı ve/veya diğer ülkelerin bilim kurumlarınca da doğruluğu söylenebilmelidir. Eğer bunların hiç birisini karşılamıyorsa, illa bir açıklama yapması da gerekmez. Açıklama yapılmaması o kurumun yöneticilerinin yapılana karşı olduğu anlamına gelmez!

YÖK böyle yapınca üniversiteler hatta bilimsel olduğunu söyleyen dernekler de onu takip ediyor. Yine Gaziantep Üniversitesi’ne dönersek, yaptıkları açıklamada şöyle bir bölüm var: “Rektör Prof. Ali Gür başkanlığında toplanan Gaziantep Üniversitesi Senatosu’nda alınan kararda, ülkemizin 2016 yılında sınır güvenliğini tehdit eden terör unsurlarına karşı güvenli bölge stratejileri bağlamında önce Fırat Kalkanı, ardından da Zeytin Dalı Harekatı’nın başarılı bir şekilde, hiçbir sivile zarar verilmeden sonuçlandırıldığı vurgulandı.”

Ne demek “hiçbir sivile zarar vermeden”? Nereden biliyorsunuz? Elinizde veri mi var? Bırakın, ölmeyi ve yaralanmayı, bir sivilin endişelenmesi bile bir zarardır. Kaldı ki bir askerî harekât ne olursa olsun altyapıda tahribata yol açar. Türk Tabipleri Birliği’nin 2018 yılına kadar söylediği “Savaş, silahlı çatışma, şiddet tartışmasız bir halk sağlığı sorunudur” sözüyle anlatılmak istenilen buydu.

YÖK’ün ne kadarsa, üniversitelerin de o kadardır.

Reklam

Önceki Haberler

İstanbul Barosu üyeleri Sazlıdere’de: İnşaatlar ivedilikle durdurulmalı

İstanbul Barosu üyeleri, Kanal İstanbul ve Sazlıdere Barajı'nda basın açıklaması yaparak "inşaatların durdurulması" çağrısında bulundu.…

6 Haziran 2025 12:14

KRT TV emekçileri taleplerini, işverene iletti

KRT TV emekçileri, 28 Mart'tan bu yana gasbedilen hakları için dün akşam iş bırakarak ofis…

5 Haziran 2025 16:23

Beykoz Belediyesi hakkında düzenlenen iddianame kabul edildi!

Beykoz Belediyesi hakkında düzenlenen iddianame kabul edildi. İstanbul Anadolu 17. Ağır Ceza Mahkemesi’ne açılan davanın…

5 Haziran 2025 16:18

Çalışanları iş bırakan KRT TV’den açıklama: Acil ödeme planı oluşturuldu

Maaş ve yemek ücretleri ödenmediği için çalışanları iş bırakan KRT TV yaptığı açıklamada, için 'acil…

5 Haziran 2025 15:37

Eğitim emekçilerinin bayram ikramiyeleri ödenmedi

Eğitim-İş, Maltepe’de 4 bine yakın öğretmenin bayram öncesi ek ders ücretinin ödenmediğini açıkladı.

5 Haziran 2025 14:52

Otoyol ücretlerinde ‘otomatik zam’ dönemi!

Karayolları Genel Müdürlüğü, otoyol geçiş ücretlerine ilişkin olarak zamların her yıl otomatik yapılacağını açıkladı.

5 Haziran 2025 13:49
Reklam