Yağma yok!

"Yerel seçimlerde 2 seçenek var; düzenin solundan ya da sağından gizli veya açık ittifaklarla bu düzenin değirmenine su taşıyan düzen partileri ile bu düzeni reddedip emekçileri gelecekleri için mücadeleye çağıran bağımsız komünist adaylar."

Yine bir seçim arifesinde halkımıza çadır tiyatrosunun en bayağı örnekleri yaşatılıyor.

Oyuncular aynı, roller farklı, vaatler ise olabildiğince sahtekâr. Neler yaşanmıyor ki bu çadır tiyatrosunda.

20 yıllık siyasi hayatına 6 farklı partiden seçime giren adaydan tutun da, aday gösterilmediği partinin karşısına daha düne kadar yerin dibine soktuğu partiden aday olanlara kadar, düzen partilerinin kapısında aday listeleri yayınladığında çıkan silahlı kavgalardan tutun da, aynı partide siyaset yapan adayların birbirinin kuyusunu kazmak için başlattığı kampanyalara kadar…

Koltuk sevdasının en ucuz örneklerini yaşıyoruz.

Tüm bu mücadelenin, yarışın, kavganın nedeni elbette yerel yönetimlerde halkın çıkarlarını gözeten politikaları hayata geçirmek için duyulan istek değil.

Pasta büyük… İstanbul gibi muazzam bir ekonomiden başlayarak, Anadolu’nun en ücra köşesindeki ilçe belediyesine varıncaya kadar, verilen kavga rant kavgasıdır.

Belediyeler, bugün düzenin bütün unsurları için siyasi ve ekonomik rant alanı ve aynı zamanda kaynak transferinin en temel aracı haline gelmiştir.

Büyüğünden küçüğüne, sağcısından sosyal demokratına kadar tüm sermaye gruplarının, ılımlısından radikaline cemaatlerin halkın gelirlerini, kamuya ait değerleri yağmalama kavgasını ulvi siyasi söylemlerle süsleyen düzenin sahtekârlarını seçim döneminde çokça göreceğiz, duyacağız.

Yıllarca büyük şehirleri yönetmiş sağcı partilere karşı, başka sağcı adaylarla halkın karşısına çıkarak umut tacirliği yapacaklar.

Şehirleri beton yığınına çevirenler, bir avuç kalmış yeşile gözünü dikenler ve kendi politikalarının sonucu olmuş moloz yığını şehirlerden şikâyetçi olanlar, yine karşımıza çıkacak ve aynı şeyi tekrarlayacaklar.

Yerel yönetimlere dair tek bir yapısal dönüşüm içermeyen vaatleriyle aslında yönetime geldiklerinde her şeyin ne kadar da iyi olacağını anlatacaklar.

Ancak yerel yönetimler eli ile sunulması gereken kamusal hizmetlerin ticaretleştirilmesine,

Kamu kaynaklarının sermayeye transfer edilmesinin yolu ve aynı zamanda rüşvet ve yolsuzluğun kaynağı olan yerel yönetim hizmetlerinin ihale edilmesi sistemine,

Şehirlerin müteahhitlerce talan edilmesini sağlayan ve emekçileri şehirlerin dışına doğru sürükleyen kentsel dönüşüm adındaki rantsal dönüşüme,

En temel insan hakları olan su ve ulaşımın ücretsiz olması gerektiğine dair tek bir söz söylemeden oy isteyecekler.

Şehirlerimizi zaten teslim alarak yaşanmaz hale getiren rantçılar, betoncular, hırsızlar, yağmacılar, bizlerden emekçilerden gelip oy isteyecekler.

Şüphesiz herkes temsil ettiği sınıfın çıkarlarını gözetir ve korur. Örneğin, AKP ve CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayları olan Binali Yıldırım ile Ekrem İmamoğlu’ndan hangisi İstanbul’un emekçilerini temsil ediyor. Hadi Binali Yıldırımı biliyoruz da kim gönül rahatlığıyla Ekrem İmamoğlu’nun İstanbullu emekçileri temsil ettiğini, seçildiğinde emekçilerin çıkarlarını gözeteceğini söyleyebilir. Aralarındaki fark olsa olsa en fazla sermaye sınıfının farklı kanatlarının çıkarlarını korumak ve temsil etmek olabilir. Kuşkusuz İstanbul için verilen örnek neredeyse tüm şehirlerimiz için geçerlidir.

Evet, gerçekten kim kimi temsil ediyor?

Tahta kurularından şikâyetçi olduğu için vatan hainliği ile suçlanan, her yıl yüzlerce işçi arkadaşını iş cinayetlerine kurban veren inşaat işçilerini,

Merdiven altlarında günde 12 saat asgari ücret altında çalışan tekstil işçilerini,

Çocuklarını direniş çadırlarında büyüten Flormar işçilerini,

Sendika haktır deyip, 294 gündür fabrika önünde mücadele eden Cargill işçilerini,

Sömürünün en insafsızına maruz kalan çocuk işçileri,

Ev işlerinde ömür tüketen sigortasız ev işçisi kadınları,

Uyuşturucu bataklığına sürüklenerek hayata gözlerini yuman sokak çocuklarını,

Kondusu müteahhitlerin insafına terk edilmiş ve şehrin dışına itilmiş yurttaşları,

Şehirlerimizin ağacını, parkını, yeşilini,

Kedisini, köpeğini, sokak hayvanlarını koruyanını kim temsil ediyor?

Seçeneksiz değiliz!

Komünistler seçimlere bağımsız adaylarla giriyor. Her yeri pislik akan bu düzenin yerel seçimlerde kurduğu çadır tiyatrosunun figüranı olmak için değil, aksine bu oyunu reddedip yeni bir dünyanın mümkün olduğunu göstermek için.

Komünistler emekçileri yönetmek için değil, emekçilerle geleceği örgütlemek istiyor. Düzenin sağından soluna uzanan yelpazede yer alan düzen partilerine verilen her oy sömürücülerin, yağmacıların, rantçıların değirmenini çevirmesini sağlayacakken, komünistlere verilecek her oy bu ülkenin aydınlık geleceğine eklenecek bir tuğladır.

Yerel seçimlerde 2 seçenek var; düzenin solundan ya da sağından gizli veya açık ittifaklarla bu düzenin değirmenine su taşıyan düzen partileri ile bu düzeni reddedip emekçileri gelecekleri için mücadeleye çağıran bağımsız komünist adaylar.

Birinci seçenek on yıllardır devam eden bir ezbere dayanıyorken, ikinci seçenek tüm ezberleri bozacak tek gerçek ve devrimci seçenektir.

#ezberboz

Yazarın Diğer Yazıları
Sesimi duyan var mı? 27 Aralık 2023
Yağma yok! 7 Şubat 2019
Sınıfsız siyaset 25 Ekim 2015
Gericilik Bitti Mi? 18 Ekim 2015