Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi olmak iddiasıyla hakkında soruşturma yürütülen yargı mensubu sayısı 3 yıllık süre içerisinde 4 bini buldu. Soruşturmalar kapsamında tutuklanan binlerce yargı mensubu arasında Anayasa Mahkemesi’nin 2 eski üyesi dahi bulunuyor.
Türkiye’de hukuk, Cumhuriyet yönetimin tasfiyesi ve rejimin yeniden yapılandırılması sürecinin en önemli araçlarından biri olmuştur. Hukukun araçsallaştırılması, bir yandan yasal düzenlemelerin ihtiyaçlara göre şekillendirilmesi şeklinde olurken bir yandan da yargı mensuplarının ihtiyaca göre hareket ettirildiği şeklinde de karşımıza çıktı.
1965 yılından beri aktif olan Fethullah Gülen cemaati, 90’lı yıllarla beraber kamu kurumlarında örgütlenmesini arttırdı ve AKP’nin iktidara yerleştiği yıllardan itibaren de yargı içerisinde güçlendi.
Fethullah Gülen cemaati tarafından kadrolaşmanın örgüt tarafından“Mahrem Yerler” olarak adlandırılan Askeri Okullar, GATA, TSK, Polis Kolejleri, Adalet Akademisi, Yargı Kurumları, Emniyet Genel Müdürlüğü, Milli İstihbarat Teşkilatı ve bazı özel kurumlarda (TİB, ÖSYM, TÜBİTAK) yoğunlaştığı, 15 Temmuz sonrasında yapılan soruşturmalarla da ortaya çıkmıştır. (TSK tarafından soruşturma dosyasına sunulan Şubat 2017 tarihli bilirkişi raporunda da bu hususun tespit edildiği belirtilmektedir.)
AKP iktidarı 17-25 Aralık operasyonlarına dek, cemaat ile doğrudan karşı karşıya gelmeksizin, toplumu şekillendirmeye devam etmiş, kendi iktidarını sağlamlaştırmış, cemaatin kadroları eliyle kendi muhaliflerini tasfiye etmişti.
Birinci Cumhuriyet’in tasfiyesinde önemli rol oynayan Ergenekon, Balyoz, Devrimci Karargah, Şike gibi bir çok dava da yine FETÖ yapılanması içerisinde bulunan savcı ve hakimler tarafından yürütülmüştür.
AKP ile Cemaat arasındaki ortaklığın sona ermesiyle beraber 17-25 Aralık Operasyonları sonrasında AKP, yargı içinde cemaatçileri tasfiye etmeye başlamış, 15 Temmuz sonrasında da yukarıda belirttiğimiz gibi yargı mensupları arasında önemli bir “temizlik” yapılmıştır.
FETÖ’cülerden boşalan kadrolar AKP tarafından desteklenen başkaca cemaatlerce doldurulmaktadır. Sağlık alanında Menzil tarikatının güçlendiği, yargı alanında ise Tayyip Erdoğan ve eskiden de Necmettin Erbakan’ın takip ettiği İskenderpaşa Cemaati’ne doğru evrildiğini görüyoruz. Tarikata ait Hakyol Vakfı nedeniyle “Hakyolcular” olarak anılan cemaat mensuplarının kadrolara yerleştirildiği görülmektedir. Vakıf çalışmaları, kendi açıklamalarında yer aldığı şekliyle 1979 tarihinde başlatılmış, kuruluş çalışmaları 1980’de tamamlanarak faaliyetlerine başlamıştır. Vakıf, Türkiye’nin sosyo-kültürel hayatında çok etkinliği olduğunu ve bu nedenle 1980-90’lı yıllarda Hocaefendi’nin temsil ettiği grubun Hakyol Camiası olarak isimlendirilmeye başlandığını belirtiyorlar.
Geçtiğimiz günlerde, Anayasa Mahkemesi, “Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi” adıyla hazırlanan metne imza atan 9 akademisyenin, terör örgütü propagandası yapma suçundan cezalandırıldıkları gerekçesiyle yaptıkları bireysel başvuruda hak ihlali kararı verdi. Karar, 8 üyenin ihlal kararına karşı, 8 üye ihlal bulunmadığı yönünde görüş bildirmesine rağmen, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın “ihlal” yönünde oy kullanması nedeniyle ihlal kararı verildi. (“eşitlik halinde başkanın katıldığı tarafın oyunun iki oy sayılacağı”na ilişkin hüküm gereği)
Hatırlanacağı üzere Anayasa Mahkemesi, Gazeteci Can Dündar’a tahliye yolu açan kararı da vermiş ve hatırlanacağı üzere Tayyip Erdoğan tarafından kararının tanınmayacağı belirtilmiş idi.
“Hak ihlali” kararı veren Anayasa Mahkemesi’ndeki oylamalarda, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından atanan üyelerin oyları etkili olduğu anlaşılmaktadır.
Bu kararın anlamı ve Anayasa Mahkemesi’nin yapısı bugünlerde en çok tartışılan konulardan biri. Erdoğan’ın söylemlerinin giderek sertleşmesine karşın, hak ihlali kararları verilmesi toplumsal olarak bir normalleştirme çabası mı yoksa yargı içinde arkasına güvenen bir güç daha mı var, buna ilişkin kesin bir şey söylemek bugünden mümkün görünmüyor. Ancak kuşkusuz, Zühtü Arslan’ın Hakyolcu olmasının kendisine karşı tutumda bir yeri vardır. Keza Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev sürelerinin dolması ile beraber yeni üyelerin Tayyip Erdoğan tarafından atanacak olması ve böylece iktidarın kendi talepleri doğrultusunda yüksek yargı mensuplarının da belirleneceğini göz ardı etmemek gerekiyor.
Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan tarafından yazılan Metastaz adlı kitapta yargıdaki FETÖ örgütlenmesinin bilinmeyen noktaları ortaya konmuş, FETÖ/PDY üyeliği ile yargılananların Hakyolcu olduklarını ileri sürerek savunma yaptıklarına ilişkin örnekler gösterilmişti. Hatta yargıdaki en bilinen FETÖ’cü eski Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 1. Daire Başkanı İbrahim Okur dahi “Gülencilere de, Hakyolculara da giderdim” içerikli savunma yapmıştı. Gazeteci Can Dündar’a tahliye yolu açan kararı nedeniyle, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’la ilgili olarak da paralelci suçlaması yapılmışken, eski Akit yazarı Faruk Köse tarafından Arslan’ın Fethullah Gülen Cemaati mensubu değil, İskenderpaşa Cemaati üyesi olduğunun açıklandığı da bu kitapta yer bulmuştu.
Sonuç olarak bugün, yargı içinde örgütlenen bir cemaat, başka bir cemaat ile yer değiştirmiştir. Daha önce Fethullah Gülen cemaatine üye olmak makbul iken bugün Hakyolcu olmak makbul hale gelmiştir. Bu anlamda artık Türkiye’de uzunca bir süredir “hukuk güvenliği”nden bahsedilebilir değildir. Kararların hukuka uygun veya yargılamaların adil olması, hukuk güvenliğinin dahi olmadığı bir ortamda tali talepler haline gelmiştir. Halkın “adalet” beklentisinin bugün cemaatler tarafından kuşatılmış bir yargı tarafından karşılanması mümkün değildir. Yargının tüm bileşenlerinin bir herhangi bir cemaat altında değil, bağımsız ve laik bir cumhuriyetin eşitlik vadeden bir iddia çerçevesinde örgütlenmesi gerekmektedir.
Bu haber en son değiştirildi 25 Temmuz 2020 15:24 15:24
Türkiye Komünist Hareketi (TKH) , 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla…
Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Yenidoğan çetesi skandalı hakkında Eski Sağlık Bakanları Mehmet Müezzinoğlu, Recep Akdağ,…
Ahmet Özer'in tutuklanmasının ve yerine kayyum atanmasının ardından belediyede kamu ve özel teşebbüse ait hizmetlerde…
Milli Savunma Bakanlığı, Kara Harp Okulu resmi mezuniyet töreni sonrasında yaşanan kılıç çatma töreni sonrasında…
Diyarbakır'da kaybolduktan 19 gün sonra cansız bedenine ulaşılan 8 yaşındaki Narin Güran cinayetinde itirafçı olan…
Hamas'ın siyasi büro üyesi Halil el-Hayye, Gazze'de ateşkes görüşmeleri ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. el-Hayye, "Gazze'nin…