Yeni bir sendikal hareket mümkün mü?

Yeni bir sendikal hareket mümkün mü?

25-08-2019 10:53

"İşçi sınıfının çıkarları gereği, sarı işbirlikçi sendikalara, sosyal diyalog sendikalara, koltuğunda başka bir şey düşünmeyen sol gösterip sağ vuran sendika bürokratlarına karşı, yeni bir sendikal hareket bir ihtiyaçtır. İşçi sınıfının nesnelliğine bakıldığında da bu ihtiyacı gerçekleştirmek mümkündür."

Kemal Parlak

 

Sendikalar işçi sınıfının önemli mücadele alanları ve mücadele araçlarıdır. İşçi sınıfı sendikal yapılar öncesinde ve sonrasında onlarca örgütlenme ve mücadele biçimlerini denemişlerdir. Sanayi devrimi ile birlikte yoğunlaşan sömürü ve kötü çalışma koşullarına karşı işçiler, dayanışma sandıkları ve benzeri örgütlenme biçimlerini kurmaya başladılar, makina kırıcılığı, Lyon işçileri grevi, Çartist hareket, 1848 ayaklanmaları başta olmak üzere yüzlerce eylem gerçekleştirdi. İşçi sınıfını hak arama ve örgütlenme girişimlerine karşı burjuvazi her zaman azgınca saldırılarda bulundu. Sınıflar arası bu zorlu mücadelede işçiler örgütlenme hakkını büyük bedellerle elde etmiştir; bu günkü sendikal foruma benzeyen ilk örgütlenme 1924 de İngiltere’de kuruldu, 1950’erde  meslek örgütleri şeklinde kurulan sendikalar, sonraları işçi sınıfının kitlesel mücadele örgütleri şekline büründü.

Sendikaların sınıf mücadelesi içindeki yeri 1864’de toplanan I. Enternasyonal’de ele alındı ve sınıf sendikacılığının temelleri atıldı. Yükselen sınıf mücadelesinde önemli bir araç olarak işlev gördü. Bunu gören sermaye sınıfı işbirlikçi sendikalar kurdurularak işçi sınıfı hareketini bölme ve kontrol altına almaya çalıştı. 1900’ların başlarında itibaren sendikal alan bir mücadele alanı olarak her iki sınıf tarafında kullanılmaya başlandı.

Ekim devriminde sonra işçi sınıfının iktidar mücadelesini önlemek için sermaye sınıfı sendikaları bir kuşatma aracı olarak kullanmaya başladı; Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu ( ICFTU ) ve Avrupa Sendikalar konfederasyonu (ETUC) böyle bir işlev gördü. Bunların karşısında ise Dünya Sendikalar Federasyonu  (WFTU) sınıf sendikacılığını örgütlemeye çalıştı. 1919’da kurulan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile emperyalizm bu alanı kontrol altında tutmaya çalıştı.

Türkiye’de sınıf örgütlenmeleri 1800‘ün sonlarına doğru dernekler şeklinde oluşmaya başladı. (1871 Ameleperver  cemiyeti – 1894 Amele Osmanlı cemiyeti) Cumhuriyetin ilk dönemlerinde kurulan sendikal birlikler Takrir-i Sükun  yasaları ile yasaklanmıştır. 1946 da sınıf sendikacılığı esası ile kurulan sendikalar kısa sürede kapatılmış, 1947’de devlet güdümünde sendikalar kurulmaya başlanmış, 1952 de CIA’nın kontrolünde devlet güdümlü Türk İş kurulmuştur. 1960’larda sonra sınıf sendikacılığı Türk-İş’ten koparak DİSK kurulmuş ve verilen mücadele ile önemli toplumsal ve siyasal etki yaratmıştır. Bu dönemde aynı zamanda fiili ve meşru mücadele olarak kabul edilen fabrika direnişleri ve işgalleri yürütülmüştür. Yine işçi sınıfı politik olarak da kitlesel olarak harekete geçmiş, 15 – 16 Haziran direnişi, DGM direnişi, Faşizme ihtar eylemleri gibi onlarca tarihi mücadele örnekleri ortaya konmuştur.

1980 askeri darbeden sonra DİSK kapatıldı ama sarı sendikalara alan açıldı, sendikalar işçi sınıfının kuşatılmışlığının bir aracı haline getirildi. Aynı dönemde dünyadaki gerici bir iklimin oluşması dünya sendikaları üzerinde de olumsuz etkiler yarattı. Sosyalizmin çözülüşü – geri çekilişi ile birlikte, işçi sınıfı politik olarak iddiasını kaybedişi sendikal alana da yansıdı, sınıf sendikacılığı hızlıca terk edilip yerine sosyal diyalog sendikacılığı benzeri yeni terimler üretildi. Sarı sendikaların dışında yeni bir işbirlikçi sendikal anlayış sınıfın başına bela edildi.

Gelinen süreçte bugün hakim olan sendikal anlayış işçi sınıfının tarihsel çıkarlarını temsil edemediği gibi, sınıfın güncel çıkarlarında koruyamaz durumdadır. İşçi sınıfının küçük bir bölmesi sendikalara üye, bu sendikaların ağırlığı ise sarı ve işbirlikçidir.

Sendikaların bugün sınıfın çok az bir bölmesinin örgütlemelerinin nedenlerinden biri ise, genişleyen ve daha parçalı bir hale gelen işçi sınıfının klasik sendikal formlara uymamasından da kaynaklanmaktadır. Mevcut sendikal yapılar Fordist üretim tarzında olan büyük ölçekli fabrikalarda örgütlenme şeklinde kurgulanmıştır. Günümüzde kapitalizm üretim süreçlerini parçalamıştır; büyük fabrikalardaki kimi yarı mamulleri taşeronlardan tedarik edilmiş, bir fabrikaya tedarikçilik yapan onlarca küçük ölçekli atölyeler oluşmaya başlamıştır.  Mevcut sendikal formlarla buralar örgütlenememesi bir durum olarak değerlendirilmelidir. Yine hizmet sektörü muazzam bir şekilde genişlemiş  ve büyümüş işçi sınıfı yapısal olarak farklı bir duruma gelmiştir ki klasik sendikalar yine aynı şekilde bu alana uymamaktadır. Geçmiş dönemlerde orta sınıf olarak tanımlanan mühendis, hekim, avukat, öğretmen, öğretim üyeleri, gazeteciler ve benzeri meslekler hızlıca işçileşmiş, işçi sınıfının asli unsurları haline gelmişleridir; mevcut sendikaların bunlara her hangi bir vaadi bulunmamaktadır.

Klasik toplu iş sözleşme sendikacılığı işçileri örgütlemesi için, işçilerin düzenli bir mekanda süreli olarak aynı şirkette çalışmaları gerekmektedir. Oysa bu gün işçi sınıfının önemli bir kesimi, düzenli ve süreli olarak bir mekanda bulunmamaktadır. Bir şantiyede çalışan, kalıpçılar, sıvacılar, belli bir süre sonra işleri bitince başka bir şirkete  ve şantiyeye geçebiliyorlar. Yine tersanelerde raspacılar yada montajcılarda aynı örnektedirler, bu örneklerin dışında işçi sınıfının önemli bir ağırlığı böyle çalışmaktadır. Merdiven altı üretim, küçük atölyeler, plazalar, yarı zamanlı çalışanlar benzeri.

Kaldı ki sermaye sınıfı üretim süreçlerine müdahale ve bölme girişimleri devam etmektedir. Ülkemizde de gündeme gelen ve gelişmiş kapitalist ülkelerde de uygulanan kiralık işçi nasıl mevcut sendikalara üye olacak? Bir başka şirket kendi elemanını X fabrikasına kiraya veriyor, fabrika yasal ve hukuki anlamda işçiye karşı hiçbir sorumluluğu olmadan çalıştırabiliyor. Bu örnekler çoğaltılabilir.

Gelinen süreçte mevcut sendikal anlayışlar işçi sınıfını temsil edemediği gibi, genişleyen ve üretim süreçlerinin parçalanmasından dolayı mevcut sendikal formlar işçi sınıfını örgütleyemez durumda. Onun için yeni bir sendikal – sınıfsal harekete ihtiyaç fazlasıyla vardır.

Yeni sendikal – sınıfsal hareket işçi sınıfının, bölünmüşlüğünü, örgütsüzlüğünü tespit ederek yola çıkacak, ama bu veriye teslim olamayacak, işçi sınıfının tüm kesimlerini ortak bir zeminde buluşturacak, bu zeminin işçi sınıfının güncel çıkarlarını koruyacak kadar aynı zamanda sınıfın tarihsel çıkarlarına hizmet edecek, nihai kurtuluşa da hizmet edecek bir zemin olacaktır. İşyerlerinde komiteler şeklinde örgütlenmeli, işçi sınıfının bölünmüşlüğünü ortadan kaldırmak için işyeri komiteleri, sektörel olarak birleşmeli, yine işyeri ve sektörel komiteler çoğrafi olarak sınıfın tüm bölmelerini ortaklaştıracak il ve bölge komiteleri ile ülke düzeyinde tek bir merkezde birleştirilmelidir.  İşçi sınıfının tarihsel olarak denediği tüm örgütsel formları ve mücadele biçimlerini kullanmalıdır. Mevcut sendikal yapılarda ret edilmeden yeni hareketin parçaları olacakları gibi, gerektiğinde dernek, birlik, platform tarzlar da gereklidir.

Yeni bir sendikal hareket ancak sınıf sendikacılığı temeli üzerinde yükselebilir. İşçi sınıfının ekonomik mücadelesi ile politik mücadelesini ortaklaşmalıdır. Sarı işbirlikçi sendikal anlayışa karşı amansız mücadele edeceği gibi, farklı hastalıklara karşıda durmalı, sendikal hareketi parti yerine ikame etmeyeceği gibi, ideolojik mücadeleyi de önemsemelidir.

İşçi sınıfının çıkarları gereği, sarı işbirlikçi sendikalara, sosyal diyalog sendikalara, koltuğunda başka bir şey düşünmeyen sol gösterip sağ vuran sendika bürokratlarına karşı, yeni bir sendikal hareket bir ihtiyaçtır. İşçi sınıfının nesnelliğine bakıldığında da bu ihtiyacı gerçekleştirmek mümkündür.

İşçi sınıfının kuşatılmışlığına karşı  tüm ilericiler, devrimciler yeni bir sendikal hareket için görev başına.