Yeni eğitim sistemi üzerine: Bu yeni modelle mümkün mü? (I)

"Ortaöğretimde Yeni Model olarak tasarlanan bu program, halihazırda uygulanan dinci-gerici ve bilimsellikten uzak  müfredat, okullardaki akademik ve fiziki ortam göz önüne alındığında  sadece biçimsel bir model olarak kalacak, programın özü/içeriği eğitime yansımayacaktır."

Yeni eğitim sistemi üzerine: Bu yeni modelle mümkün mü? (I)
AYDAN GÜNER

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, düzenlediği ‘Ortaöğretim Tasarım Toplantısı’ ile yeni ortaöğretim modelini tanıttı. Yeni model, 2020 yılının Eylül ayından itibaren 9’uncu sınıflarda uygulanmaya başlayacak. Yıllara göre kademeli biçimde geçiş yapılacak yeni ortaöğretim modelinde, bütün öğrencilerin girdiği zorunlu ders anlamına gelen ortak ders sayıları da düştü.

Bakan Selçuk yaptığı toplantıda, “gençleri neye hazırlıyoruz?” sorusuyla yola çıktıklarını söyleyerek saptadıkları sorunları ve bu sorunlara bu yeni modelle getirecekleri getirecekleri çözümleri şöyle sıraladı:

  • Sorun: ÖĞRETMENLER: Öğrenciler bu kadar çok ders çalışmalarına karşın öğrendiklerini içselleştiremiyorlar

Çözüm: Eğitimde derinleşme:

  1. Ders sayısında azalma
  2. Deneyime yönelik eğitim
  3. Atölye ve Laboratuar Çalışmaları
  4. Derslerde Disiplinlerüstü Yaklaşım
  5. Alan derslerinde Proje ve Uygulama Çalışmaları

Bu nedenle dersler 9. Sınıfta 15-16 dan 8’e, 10.sınıfta 15-16’dan 10’a, 11.Sınıfta 12-15’ten 10’a, 12. Sınıfta 12-15’ten 7’ye indirildi.

Uygulamalı dersler, proje ve sunumlar artırıldı.

  • Sorun: VELİLER: Öğrenciler yaşamda bir sorunla karşılaşınca afallıyorlar

Çözüm: Haftada 5 saat HEY-Hayal-Etkinlik-Yaşam

  1. Hayal: Sanatsal Aktiviteler
  2. Etkinlik: Fiziksel Aktiviteler
  3. Yaşam: Toplumsal Fayda Çalışmaları
  • Sorun: UZMANLAR: Öğrencilerin zihninde benlik, meslek ve gelecek algısı oluşmuyor

Çözüm:Çocuğu kendisiyle buluşturmak:

  1. Esnek Yapı
  2. Kişiselleştirme
  3. İlgi alanları
  4. Yetenek
  5. Kişilik
  6. Kişisel Rehberlik
  7. Kariyer Yönetimi
  • Sorun: EĞİTİMCİLER: Öğrenciler ezbere dayalı ve sınav odaklı bir sistemdeler

Çözüm: Bilginin değere dönüşümü:

  1. Sistem Kavramı
  2. Bilgi Kuramı
  3. Tasarım Odaklı Düşünme
  4. Toplumsal Fayda
  • Sorun: YÖK: Her yıl binlerce öğrenci kazandığı üniversitede mutsuz olu tekrar sınava giriyor

Çözüm: Etkin Yönlendirme:

  1. Kişisel Rehberlik
  2. Seçmeli Alan Dersleri
  3. Kariyer Ofisi
  • Sorun: İŞVERENLER: Üniversiteye giremeyen lise mezunlarıyla iş dünyası buluşamıyor

Çözüm: Yetkin Mezun:

  1. Tasarım Beceri Atölyeleri
  2. Sertifika Programları
  3. Portfolyo

Toplantıda sözü edilen sorunlar ve çözüm önerilerine cevap olmak üzere tasarlanmış bu Yeni Modele göre öğrencileri bekleyen yıllara göre  programları  aşağıdaki tablolardaki gibi olması planlanmış. Bu model 9., 10. ve 11. Sınıflar Akademik Gelişim Programı (AGEP) ve 12. Sınıflar Akademik Yeterliklik Programı (AYEP) olmak üzere 2 bölümden oluşuyor.

Bu yeni model, İsviçre´nin Cenevre kentinde 1968´de  kurulan Uluslararası Bakalorya (IB) Sistemi’nin MEB tarafından adaptasyonu gibi görünüyor. Şu an dünyanın en yaygın biçimde kabul gören Eğitim Sistemlerinden biri olan Uluslararası Bakalorya 3-19 yaş arası öğrencileri kapsar.

Birbiriyle entegre ve fakat her birinin kendi içinde ayrı bir sistematiği bulunan 3 IB Programı bulunmaktadır; anaokulu ve ilkokul, ortaokul ve lise.  Bakan Selçuk, İlkokul ve Ortaokullarda da model değişecek diyerek bu programın tamamını adapte edeceklerini duyurmuş oldu.

IB Programına katılan öğrenciler, 6 farklı gruptan ders seçimi yaparlar. Seçim yapılacak 6 farklı ders grubu ve içerikleri şu şekildedir;

  • Grup 1 (Ana Dil ve Edebiyat)
  • Grup 2 (Yabancı Dil Dersleri)
  • Grup 3 (İnsan ve Toplum Bilimleri)
  • Grup 4 (Deneysel Bilimler)
  • Grup 5 (Matematik)
  • Grup 6 (Güzel Sanatlar ve Seçmeli Dersler)

Bu programın merkezinde Bakan Selçuk’un açıkladığı modelde olduğu gibi Din Bilgisi ve Türk Dili dersleri değil öğrencilerin bilgi alanları arasındaki ilişkileri, kendi bakış açılarını ve bilginin paylaşıldığı toplumun bakış açılarını kavramalarını hedefleyen Bilgi Kuramı dersi ve bu modelde HEY olarak adapte edilmiş olan CAS (creativity-yaratıcılık, activity-etkinlik, servis-toplum hizmeti) vardır.

Bir eğitimci ve okul sahibi olarak Ziya Selçuk’un, Uluslararası Bakalorya Programı’nı ve IB okulları ülkemizde giderek yaygınlaştığını yakından biliyor olması aşikar. Özellikle, her yeni sistem uygulamasıyla giderek daha gerici ve bilimsellikten uzaklaşan bir eğitim sistemine sahip olan ülkemizde öğrenci ve velilerin tercihlerini uluslararası kabul gören bu programı tercih etmeleri çok doğal çünkü bu sistemin öğrencinin gelişimine katkısı tartışılmaz.

Ancak Ortaöğretimde Yeni Model olarak tasarlanan bu program, halihazırda uygulanan dinci-gerici ve bilimsellikten uzak  müfredat, okullardaki akademik ve fiziki ortam göz önüne alındığında  sadece biçimsel bir model olarak kalacak, programın özü/içeriği eğitime yansımayacaktır.

Senelerce, çalıştığım okullarda bu programın koordinatörlüğünü ve Bilgi Kuramı dahil farklı derslerde öğretmenliğini yapmış bir eğitimci olarak zihnimde oluşan soruları paylaşmak istiyorum;

Şöyle ki,

  • Bu program, belirlediği profil özelliklerini öğrencinin hem öğrenim hayatında hem de ömür boyu göstermesini amaçlamakta. Bu yüzden öğrencilerin, araştıran-sorgulayan, bilgili, eleştirel düşünebilen, iletişim kuran, ilkeli, açık görüşlü, duyarlı, riski göze alan, dengeli, dönüşümlü düşünen bireyler olmasını hedefler. Böylece gelişimleri sadece akademik yönde değil, insani yönde de gerçekleşir. Oysa MEB’in müfredatının oluşturmayı hedeflediği öğrenci profili yukarıda saydıklarımla ilgisi yok, dindar ve kindar, sorgulamadan biat eden, bilimsel düşünceden uzak, dar görüşlü, hoşgörüsüz gençler hedeflenmektedir.
  • Burada öğrenci ebeveynlerinin sistemle ilgili bilgi sahibi olması ve onu okul dışında da desteklemesi çok önemli. Okulda yepyeni bir sistem doğrultusunda öğrenen, kendini ifade eden, sorgulayan, eyleme geçen, kendi kendine yetmeyi öğrenen öğrenciler okul dışında bunlarla örtüşmeyen bir sosyal hayat yaşadıklarında ikilemde kalabilmekte. Bu nedenle, ebeveynlerin sıklıkla bilgilendirilmesi, velilerin tüm bu programı takip etmesi, seminerlere katılması, bilgilendirmeler doğrultusunda çocuklarını desteklemesinin de son derece önemli ve gereklidir. Oysa, ders yükü haftalık 40 saat olan öğretmenlerden bu bilgilendirmeyi beklemek ne kadar gerçek dışıysa, bir yandan ekonomik krizle boğuşup bir yandan da çağdışı kölelik koşullarında çalışan velilerden de zaman bulup okula seminer ve toplantılara gelmelerini beklemek o kadar gerçek dışıdır.
  • Eğitim aracılığıyla ülkeler arası barış, kültürler arası kardeşlik düsturuyla daha iyi bir dünya oluşturma misyonuna sahip olan bu sistem, dil ve kültürlere yönelik anlayışı arttırarak öğrencilerin evrensel düşünme becerisine ulaşmalarını destekler. Farklı kültürleri sadece kıyafetleri ya da halk oyunlarıyla değil ekonomisiyle, coğrafyasıyla, kültürel özellikleriyle, karşılaştıkları zorluklarla tanımaya ve empati kurmaya yönelik bir program izlemesi, öğrencilerin içinde yaşadıkları dünyayı nesnel bir bakış açısıyla tanımaları açısından oldukça önemli ve etkili bir yöntemdir. Ancak, ülkemizde siyasilerin her gün bir yenisini yaptıkları açıklamalar tam tersi bir bilinci oturtmaya çalışır yöndedir. Sürekli ötekileştirme politikalarının empoze edilmeye çalışıldığı bir ortamda bu nasıl mümkün olabilir?
  • Bu program, her çocuğun biricikliğinden yola çıkarak öğrencinin ihtiyaçları, beceri ve yetenekleri doğrultusunda da eğitilmesini destekler. Bunu yaparken her çocuğun ihtiyacı, beceri, yetenek ve gelişimini takip edecek sistemler kullanır. Ancak burada da bunu yapacak öğretmenin bu konuyla ilgili eğitimi, deneyimi ve zamanı önemlidir. Mevcudu 15-20 kişi olan sınıflardaki sınıf öğretmenleri için ulaşılabilir olan bu hedef, okulda 200-300 öğrencinin dersine giren Branş öğretmenleri için mümkün görünmemektedir, bu koşullar altında öğretmenlerden sağlıklı raporlamalar ve değerlendirmeler yapmasını beklemek gerçeklikle bağdaşmaz.
  • Bu programlarda her ders birbiriyle entegre işleneceğinden öğretmenlerin programa özel eğitimlerden en az birkaç tanesini alması programın işlemesi açısından önemlidir. Aksi halde program sağlıklı yürütülemeyecektir. Peki bunun için eğitimler ne zaman ve nasıl yapılacaktır? Bu eğitimleri verebilecek yeterlilikte eğitimciler var mıdır?
  • Bu model ile yeni bir ders programa ekleniyor: Bilgi Kuramı. Bu ders öğrencilere bilginin doğasını sunması bakımından önemli bir görev üstlenir Dersin hedefi, öğrencilerin bilgi alanları arasındaki ilişkileri ve kendi bakış açılarını kavratma olduğu kadar aynı zamanda da bilginin paylaşıldığı toplumun bakış açılarını kavramalarını sağlamaktır. Bu bakış açıları hepimizin malumu. Bu noktada önemli bir tutarsızlık yaşanacak çünkü Bilgi Kuramı dersi ile öğrenci sorgulamayı ve araştırmayı öğrenmelidir, peki bu MEB müfredatıyla ve dinci-gericilere teslim edilmiş okullarda ne kadar mümkün?
  • HEY içeriğindeki ‘Hayal’ unsurunun sanatsal aktiviteler, ‘Etkinlik’ unsurunun fiziksel aktiviteler ve ‘Yaşam’ unsurunun ise toplumsal fayda çalışmaları ile tanımlanıyor. Bakan Selçuk’un açıkladığı Hayal-Etkinlik-Yaşam (HEY) temalarında çalışmalarla değerlendirilmek için haftalık 5 saatlik zaman dilimleri planlandı. Bu uygulamanın amacı öğrencilerin tasarım ve uygulama becerilerini geliştirecek etkinlikler yapmaları ve toplumsal yarar çalışmalarıyla hayatta alaka kurmaları amaçlanmıştır. Var olan sistemdeki sosyal etkinliklerin yeni modeldeki adı HEY ve burada “değerler eğitimi”nin “toplumsal yarar çalışmaları” olarak karşımıza çıktığına dikkat edelim. Değerler Eğitimi, hali hazırda tarikat ve cemaatlerin elinde olan, onların yetkilendirdiği “eğitmen”lerin yaptığı bir çalışma. Bu çalışma yeni modelle haftada 5 saate çıktı.
  • Ders materyalleri konusu ise henüz netleşmiş değil. Bu konuda sadece takvim belli. Bu programda kullanılacak ders kitabı ve materyaller hali hazırda kullanılanlardan neredeyse tamamen farklı olmak durumunda. Peki, bu kitap ve materyaller kimler tarafından ve hangi müfredata göre hazırlanacak?
  • 90’lı yıllarda uygulanmış kredili sisteme benzeyen bu modelde pek çok dersin seçmeli olacak olması sonucu binlerce öğretmen “norm fazlası” olup işsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Hali hazırda “atanamayan öğretmen” sorunu aşılamaz bir krize dönüşmüşken bu krizin iyiden iyiye çözülemez olacağı ve daha da derinleşeceği ortaya çıkıyor. Bakanlık yılda ortalama 20 bin öğretmen atıyor, bunların altı bine yakını ise ortaöğretimde görevlendiriliyor. Yeni sistemle birlikte uzun bir süre liselerde öğretmen ihtiyacı olmayacak gibi görünüyor. Aynı durum özel okullar için de geçerli olacağından işsiz kalmış öğretmen sayısı katlanacak.

Sonuç olarak, Model’in alındığı sistem ile bizim içinde bulunduğumuz gerçekliği karşılaştırdığımızda görüyoruz ki, bir harabenin dışına badana boyayla süslemeler yapılarak kandırılmaya çalışılıyoruz. Kapısını aralayıp girdiğimizde içerisi yine aynı, yıkık-dökük, börtü böcek, yılan-çıyan dolu korkunç bir yer, yaşama, güzelliğe ve aydınlık bir geleceğe olanak sağlamıyor. Bu sistemin özünün/içeriğinin eğitim sistemine oturtulabilmesi için okulların tüm akademik ve fiziki şartları yerine getirmesi, çağdaş ve bilimsel bir müfredatın hazırlanması, tüm öğretmenlerine düzenli olarak eğitim aldırılması, iyi ve deneyimli bir program koordinatörlerinin bulunması, bütünleşik bu sistemde öğrenenlerin ve ebeveynlerin düzenli biçimde bilgilendirilmesi programın işleyişi açısından olmazsa olmaz. Bu konuda iyimser olmak ancak gerçeklere gözlerimizi kapadığımız oranda mümkündür.