21.yüzyıl sorunları: Kısa bir giriş denemesi
20.yüzyılın sonuna doğru yaklaşırken, neo-liberal politikaların mimarı Demir Leydi bu soruya "Başka bir alternatif yok" cevabını vermişti. Zaman Demir Leydi'yi başka bir yönden doğrulamış oldu; anti-kapitalizm dışında başka bir alternatif yok.
21.yüzyıl başlarken büyük bir çoğunluk açısından bu yüzyıl “büyük umutlar” taşıyordu. Teknolojik gelişme, uluslararası işbirliği, sınırların kalkması, yeni bir binyıla “merhaba” diyen insanlığın ortak geleceğinin parlak olduğuna ilişkin yaygın kanıyı besliyordu. İnsanlık, bu yeni çağda “İnsan 2.0” olarak adlandırılacak bir çağın eşiğinde olduğu beklentisiyle “gündüz düşü” görüyordu.
Ancak düşün kabusa dönmesi uzun sürmedi.
11 Eylül sonrası dünya, “teröre karşı güvenlik” uygulamasıyla ABD eliyle yeniden şekillenirken, tüm Ortadoğu’yu kana bulayan “büyük savaşla” karşı karşıya kaldı. Nitekim bu savaş, uluslararası işbirliği denilen olgunun, yalnızca emperyalist çıkarlar için ihtiyaç duyulan basit bir argüman olduğunu kanıtladı.
Afganistan ve Irak’ta başlayan saldırganlık, tüm Ortadoğu coğrafyasına yayıldı. Emperyalizmin “ebedi barış” söylemi, 21.yüzyılın başında “ebedi saldırganlık” ile takas edildi.
İnsanlığın gördüğü gündüz düşü bu saldırganlıkla “herkes için” kabusa dönüşmedi elbet. İkinci bir durum, 2008 kriziyle birlikte, piyasanın serbest elinin pek iyi işlemediği de bir kez daha görüldü. Emperyalizm barış getirmediği gibi, kapitalizm de refah getirmemişti. Teknolojik gelişme, en eski bilinen yasa ile, mevcut üretim tarzının teknolojik gelişmeyi sınırlayıcı etki göstermesiyle karşı karşıya olduğu da çok kalmadan kendini gösterdi.
Son virüs salgını ise kabusa dönüşen 21.yüzyılın ne denli büyük sorunlarla karşı karşıya kaldığını bir kez daha açığa çıkarttı. Salgın tehdidi ile kavrulan dünya, kapitalist üretim tarzının ne denli “ince kırmızı hat” üzerinde yürüdüğünü kanıtlamış oldu. Yıllar boyu büyük bir zenginlik yarattığı iddia edilen kapitalist üretim tarzı, salgın karşısında büyük bir finansal krizle karşı karşıya kaldı.
Şimdi gelinen noktada, 21.yüzyılın ilk yirmi yılını değerlendirmek gerekiyor. Bir kabus mu, yoksa gelişmekte olan insanlığın doğum sancıları mı?
***
Bu sorunun cevabını başka bir noktadan yola çıkarak vermeye çalışalım. 1960’lı yılların ünlü rock gruplarından olan King Crimson, çıkış albümünde 21.yüzyıl insanı için “şizoid insan” tanımını yapıyordu. [1] Bu ilginç taşlamanın 21.yüzyıl için geçerli olduğunu söyleyebilir miyiz?
Ne yazık ki hayır. 21.yüzyılın belirsizliği ve yarattığı karamsarlık, 20.yüzyılın ilk yarısının yarattığı karamsarlığa benzemiyor. 20.yüzyıldaki yıkımlar, Avrupa aydınının zihinsel dünyasını felç etmişti. Oysa 21.yüzyıldaki belirsizlik ile kapitalist üretim tarzının yaşadığı tıkanma birlikte işliyor. Sorun tek başına, değiştirici olanın kararsızlığında değil, aynı zamanda kapitalist sistemin yaşadığı tıkanmada.
Bu nedenle, 21.yüzyıl en büyük sorunu karşımıza büyük bir biçimde dikmiş durumda; toplumsal eşitsizlik. Bu olgu, toplumların yaşadığı gelgitleri beslediği gibi, sermaye sınıfının da bizzat gündeme girmektedir. Oxfam tarafından Zenginler Kulübü Davos’ta 2019 yılında sunulan rapor, sosyal eşitsizliğin arttığının sermaye sınıfı tarafından kabul edildiğini göstermişti. [2] Sosyal eşitsizliğin büyümeyi azalttığı iddia eden rapor, refah artışı için sosyal güvenliğe yatırım yapılması gerektiğini ifade ettiği için büyük bir gürültü koparmıştı.
Bu iyi bilinen gerçeğin kapitalistler arasında bugün yaygın kabul görmesi yeni bir olgu değil. Ancak, 21.yüzyılın başında iddia edilen “piyasa herkese refah getirir” tezi artık geri dönülmez bir biçimde terk edilmiş durumda. Bundan sonraki dönemde, 21.yüzyılın kabus mu yoksa yeni bir doğum sancısı mı olacağını, toplumsal eşitsizliğin üzerine gidilip gidilmeyeceği sorusuyla yakından ilgili.
Son salgın tehdidi bir kez daha göstermektedir ki; kapitalistler için böyle bir zemin bulunmuyor. Borsa kağıtlarının merkezi rol üstlendiği bir düzende, insan sağlığını esas alacak bir gelişim beklemek çok zor. Bu konudaki çıkışsızlığı kapitalizme, 20.yüzyılın kötü ruhları olan faşizmi ve militarizmi çağırsa da, işleri çok zor.
O halde yaşanan tüm bu gerilim, geri dönülmez bir biçimde bir tartışmayı başlatacaktır; bundan sonra toplumlar güçlerini planlama ile mi yoluna sokacak, yoksa piyasanın alternatifine mi bırakacak?
Belli ki bu soruya verilecek cevap, daha fazla planlama olacak.
Sürecin nasıl işleyeceği ise, 21. yüzyılın sorunlarına önemli bir ek yapacak; “başka bir alternatif mümkün mü?”
20.yüzyılın sonuna doğru yaklaşırken, neo-liberal politikaların mimarı Demir Leydi bu soruya “Başka bir alternatif yok” cevabını vermişti. Zaman Demir Leydi’yi başka bir yönden doğrulamış oldu; anti-kapitalizm dışında başka bir alternatif yok.
İşte 21.yüzyılın önümüzdeki dönem sorunlarından biri, bunun nasıl olacağıyla yakından ilişkilidir. Önümüzdeki günlerde bu konuya devam edeceğiz.
Notlar
[1] Bu ilginç eser 1969 yılında ilk kez müzikseverlerin karşısına çıktığında ilginç melodisi ile olduğu kadar sözleriyle de ilgi çekmişti. Şarkı gelecek yüzyılın insanıyla ilgili bir tanımlama yapmaktan çok, aslında Vietnam savaşına dönük eleştiriyi “taşlama” usulüyle sunuyordu. Tabi, şarkının yayınlandığı elli yılın ardından bu tanımlamanın boşa çıkmamış olması da ilginç sayılmalı. Bu ilginç eseri dinlemek isteyen okurlar için: https://www.youtube.com/watch?
[2] https://www.dw.com/tr/oxfam-