9 Ekim 1967: Küba devriminin liderlerinden Ernesto Che Guevara öldürüldü...

"Zafere kadar daima! Ya Devrim ya ölüm!"

9 Ekim 1967: Küba devriminin liderlerinden Ernesto Che Guevara öldürüldü...

Che’ye devrimin zaruretini düşündüren asıl olay Latin Amerika yolculuğu diyebiliriz.

1951 senesinde; yanında biyokimyager arkadaşı Alberto Granado, altında 1939 model Norton marka motosikleti ile kıta gezisinde tanık olduğu insan manzaraları; onda yoksulluğun da hastalığın da eşitsizliğin de devrimci bir düzenle yok edileceği fikrini ateşledi.

1955’te Meksika’da, Raul Castro ve Fidel Castro ile tanıştı. Kısa zaman sonra Küba diktatörü Batista’yı devirmek için kurulan ’26 Temmuz Hareketi’nin üyesi oldu.

1956’da Küba’ya doğru yola çıkan Granma yatına yapılan baskınla birçok yoldaşını kaybetti. Çatışmadan kaçan bir yoldaşın cephanesini almak için elindeki tıbbi malzemeyi bıraktığı o anı, ‘doktordan savaşçıya’ dönüştüğü an olarak hatırladı.

Che’ye, cesareti ve stratejik yeteneği ile beraber ‘Comandante’ diye hitap edildi. Devrimden hemen önceki Santa Clara baskınını o yönetti. 7 Şubat 1959’da ‘doğuştan Küba vatandaşı’ ilan edildi.

Küba’da bulunduğu sürece La Cabana hapishanesinin komutanlığını yürüttü, Küba Merkez Bankası’nın başkanı oldu. Ulusal Toprak Reformu Enstitüsü’nde çalıştı ve Sanayi Bakanı olarak bir süre görev aldı.

1964’te Küba temsilcisi olarak BM’de konuşmak üzere New York’a gitti. Buradan başlayıp Paris, Çin, Mısır, Ceza-yir, Gana, Gine, Mali, Dahomey, Kongo, Tanzanya, İrlanda, Paris ve Prag gibi çeşitli ülkelerle temas etti. 1965’te Cezayir’de yaptığı konuşma ise şöyledir:

“Ölümüne olan bu mücadelede hiçbir sınır yoktur. Dünyanın hiçbir yer-inde meydana gelen olaylara kayıtsız kalamayız. Bir ülkenin emperyalizme karşı zaferi bizim zaferimizdir, aynı şekilde yenilgisi de bizim yenilgimizdir.”

1965 Mart’ında ülkesine döndüğünde Fidel ve Raul Castro ile havalanında karşılandı. 1965 Ekim’inde Fidel Castro’nun okuduğu bir mektupta Küba’dan ayrıldığı duyuruldu. Mektupta şu ifadeler yer aldı:

“Fidel,

Dünyanın başka ülkeleri benim mütevazı çabalarımın yardımını istiyor. Ben senin Küba’ya olan sorumluluğunun sana imkan vermediği şeyi yapabilirim. Ayrılmamızın zamanı geldi.

Bunu acı ve sevincin karışımıyla yaptığım bilinsin; burada benim kurucu umutlarımın en safını ve sevdiklerim arasında en sevgili olanı bırakıyorum ve beni evladı gibi kabul eden bir halkı bırakıyorum. Bu, benim ruhumdan bir parça koparmaktır. Yeni savaş alanlarında bana vermiş olduğun inancı, halkımın devrimci ruhunu, görevlerin en kutsalı olan nerde olursa olsun emperyalizme karşı mücadele etme görevini yerine getirme duygusunu taşıyacağım.
Başka gökler altında son saatim geldiğinde benim son düşüncem bu halk ve özellikle sen olacaksın. Öğrettiklerin için ve eylemlerimin en son sonuçlarına dek sadık olmaya çalışacağım, örneğin için sana teşekkür ettiğimi, Devrimimizin dış politikası ile her zaman özdeşleştiğimi ve buna devam edeceğimi, sonumun geldiği herhangi bir yerde Kübalı devrimci olmanın sorumluluğunu duyacağımı ve öyle davranacağımı, çocuklarıma ve karıma maddi hiçbir şey bırakmadığımı ve bundan üzüntü duymadığımı, aksine sevindiğimi, onlar için hiçbir şey istemediğimi çünkü devletin onlara yaşama ve eğitim görmeleri için gereken her şeyi vereceğini biliyorum.

Zafere kadar daima!

Ya Devrim ya ölüm!”

Küba Devrimi’ni model yapan Che, önce Kongo’ya gitti. Buradaki birtakım çabalar sekteye uğradıktan sonra Darüsselam, Prag ve ADC’de bulundu. Buradan da enternasyonalizme inancı ile geldiği Bolivya’da 50 kişilik bir gerilla örgütü kurarak düzenli orduya karşı savaştı. 8 Ekim 1967’de Bolivya ordusu ve CIA destekli operasyonda yakalanıp öldürüldü. Cesedi Vallegrande yakınlarına gömüldü.

1997 yılında cesedinden kalan kemikleri, Santa Clara’daki anıt mezarına askeri bir törenle taşındı.