AKP’liden al haberi: FETÖ’nün siyasi ayağı AKP’ymiş
Bu sözleri eden kişi Ergenekon ve Balyoz davalarının çöktüğünü bilmemekte midir? Ancak unutmayalım, sonuçta bu davalar “darbecilere ve vesayetçilere” karşı açılmıştı. Tüm bu süreçlerin koçbaşı ise AKP iktidarı, politik arenada davanın savcılığına soyunan kişi ise Recep Tayyip Erdoğan’dı.
AKP medya işleri başkan yardımcısının sarf ettiği sözler sonrasında istifa etmesi, edilen sözlerin vahametinin ötesinde bazı noktalara işaret ediyor.
“Darbeci vesayetçi Kemalistlere karşı FETÖ ile kol kola girdik, onları tasfiye ettik” sözü tam da Türkiye’nin son birkaç on yılını özetlemek açısından manidar. Ancak mesele tek başına AKP ile FETÖ ilişkisinin bir anda gözler önüne bu şekilde serilmesine indirgenebilecek bir karakter taşımıyor.
AKP’nin FETÖ ile ittifakının işaret ettiği yön Türkiye’de 1923 Cumhuriyeti’nin tasfiyesi için atılan adımlara denk düşmekteydi. Bu doğruyu birinci sıraya yazmadan sözlerin gerçek ağırlığını tartmak imkansız.
Cumhuriyet’in tasfiyesi son tahlilde ne şekilde olursa olsun üç başlığı beraberinde getirmiştir. Birincisi, kamuculuğun, sosyal devletin ve işçi sınıfının kazanımlarının tasfiyesi ve dolayısıyla tam boy özelleştirmecilik ve piyasacılığa geçiş. İkincisi, emperyalizme tam boy eklemlenme. Üçüncüsü ise laikliğin tasfiye edilerek Türkiye’nin dinselleştirilmesi.
Dolayısıyla AKP’nin FETÖ ile olan ittifakını konjonktürel ya da geçici bir karaktere sahip olduğunu düşünmek bu açıdan yanlıştır. İki tane İslamcı odak gerici, piyasacı ve işbirlikçi politikalar için el ele verdiler. Bugün ülkemizin geldiği noktaya bakıldığında oldukça mesafe kaydetmiş olduklarını görmek işten bile değildir. Son noktada kapışmaları ve ülkenin 15 Temmuz’a sürüklenmesi ise Türkiye’ye yaşattıkları dönüşümün özüne dair bir anlaşmazlık üzerinden değildi. Dolayısıyla FETÖ’nün darbe girişiminin hedefinde Erdoğan ve AKP iktidarı olsa da, bu durum geçmişteki organik ittifakın yanlış olduğu anlamına gelmemekteydi. Buradan bakarsak, sarf edilen sözlerin az buz olmadığının ifade edilmesi gerekir.
İşaret edilmesi gereken bir diğer nokta, AKP ile FETÖ’nün birlikte adım atarken önlerindeki bütün engelleri temizlemek gibi bir ülküyle hareket etmiş olmalarıdır. Önlerindeki engeller ise politik ve ideolojik olarak yurtseverlik, bağımsızlıkçılık, kamuculuk ve laiklik olarak tarif edilebilirdi. FETÖ’nün merkezinde durduğu Ergenekon ve Balyoz süreçlerinde işin özünde bağımsızlıkçılık ve yurtseverlik ile hesaplaşıldığı unutulmamalıdır. “Darbecilerle ve vesayetçilerle hesaplaşma” denilen şey ise bu hesaplaşmanın şalı olmuştur. Unutmayalım, bu kumpaslar sayesinde toplumda emekten, laiklikten ve bağımsızlıktan yana tüm kesimlere aslında korku salınmıştı. Çünkü böylece, dağa taşa imam hatip açmak da, bölgede emperyalist planlara dahil olmak da, Yeni-Osmanlıcı politikaları hayata geçirmek de, işçi sınıfının boyunduruğunu daha fazla sıkmak da mümkün hale geliyordu. Gelinen noktada ise, Ergenekon ve Balyoz davaları düşmüş, bunların büyük bir yalan ve kumpas üzerine kurulu olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak bununla beraber gerek sermaye gerekse emperyalizm lehine Türkiye’de AKP ve FETÖ ittifakı ile oldukça mesafe kaydedilmiştir.
Buradan hareketle bazı noktalara işaret etmek gerekiyor.
Bu sözleri eden kişi Ergenekon ve Balyoz davalarının çöktüğünü bilmemekte midir? Ancak unutmayalım, sonuçta bu davalar “darbecilere ve vesayetçilere” karşı açılmıştı. Tüm bu süreçlerin koçbaşı ise AKP iktidarı, politik arenada davanın savcılığına soyunan kişi ise Recep Tayyip Erdoğan’dı.
Davalar çökmesine rağmen o çok bahsedilen “darbeci, vesayetçi Kemalist” rejimin restorasyonu yaşanmamış, hatta tersine rejim değişikliği yaşanarak Başkanlığa geçiş AKP eliyle sağlanmıştır. “Vesayet” karşıtlığı üzerinden adım adım yeni tür bir AKP vesayeti tesis edilmiştir. Sermaye iktidarı ise baki kalmıştır.
Yoksa acaba AKP’liler bu kumpaslar ile kazandıkları mevzileri terk etmek mi istemiyorlar? Örneğin, AKP’liler bugün Erdoğan’ın çağrısı üzerine İlker Başbuğ’dan şikayetçi olabiliyor ya da lafı alttan alta geçmişteki davaların nedenlerinin doğru uygulamalarının yanlış olduğuna getirebiliyorlar. Ama Mehmet Dişli gibi FETÖ’cülerin ordudan atılmasına kimlerin engel olduğuna, Dişli’nin kimler tarafından ve nasıl korunduğuna hiçbir şekilde yanıt vermiyorlar.
Ancak görünen köy kılavuz istemez. Ortada AKP ile FETÖ arasında geçmişte yaşanan geçici bir ittifaktan çok daha fazlasının olduğu bu cümleler ile bir kere daha gözler önüne serilmiştir. Evet görüldüğü üzere FETÖ’nün siyasi ayağının AKP olduğu, AKP’nin yetkili sayılabilecek ağızlarından biri tarafından televizyonda ilan edilmiştir. Hatta, konu FETÖ’ye gelince AKP’lilerin “darbe tehdidi var” diyerek ortalığı velveleye vermeleri de AKP’nin FETÖ ile olan iltisakını gizleme çabası olarak değerlendirilebilir.(*)
Bu tartışmalarda, işin üçüncü aktörü ise genelde pas geçiliyor. AKP ve FETÖ ittifakına indirgenen meselede liberallerin rolünü görmezden gelmek bir yerden sonra körlükten başka bir şey anlam taşımamaktadır. Meselenin sadece, dinin sömürülmesine dayalı bir sağ liberalizme dayalı olmadığını bugün herkes biliyor. Ülkemizin kadim liberalleri 2002 yılı itibariyle tüm yatırımlarını bu ittifaka yapmış, gerek Ergenekon ve Balyoz süreçlerinde gerekse 2010 referandumunda canla başla bu cephenin kazanması için çalışmışlardı. Bugün AKP ile liberallerin kavgalı olması da benzeri şekilde ele alınmalıdır. Kavganın konusu Türkiye’nin neden ve nasıl iğdiş edildiği ile ilgili değil, egemen güçler arasındaki iktidar kavgasıyla ilgilidir.
“Türkiye’deki vesayetin ve darbeciliğin ana iki odağının ordu ve yargı olduğu”, “Osmanlı’nın çok kültürlü, çok dinli ve çok etnisiteli demokratik yapısının tepeden inmeci Kemalizm tarafından yıkıldığı”, “özgürlükler ve demokrasi adına bugün özelleştirmelerin, emperyalizmle daha fazla eklemlenmenin önünün açılması gerektiği” vb… tüm tezlerin ülkemizdeki liberallere ait olduğunu unutmayalım. Yukarıda saydığımız politik başlıkların teorik ve ideolojik arka planında tam da bu gibi söylemler yer almaktadır.
Son olarak, bugün liberallerin çıkıp “geçmişte biz AKP tarafından kandırıldık” demesi herkese ne kadar saçma gelecekse, AKP’nin de çıkıp “FETÖ tarafından kandırıldık” demesi o kadar saçma görülmelidir.
Gerçek olan tek şey ise geçmişte bu üçlünün birlikte, emekçileri kandırmak için canla başla çalışmış olduklarıdır.
(*) Konu ile bağlantılı olarak şu değerlendirme dikkate alınmalı: https://gazetemanifesto.com/2020/akpliden-al-haberi-fetonun-siyasi-ayagi-akpymis-364782/