Amerikan barışıyla yeni bir senteze doğru "Rojava Devrimi"

“Rojava devrimi”, Amerikan barışı yolunda neo-mandacılık ile neo-işbirlikçiliğin sentezine doğru ilerlemektedir. Bu ilerlemenin sonu ise karanlıktır ve çıkacağı yerin ne olacağı üzerinde daha çok durulmalıdır.

“Rojava Devrimi’nin sekizinci yılı” vesilesiyle çeşitli kutlama açıklamalarıyla birlikte bir dizi siyasi değerlendirme de yapılıyor. Ancak bu heyula içerisinde Suriye’nin kuzeyinde ve artık kuzeydoğusunda Kürt meselesi üzerinden yapılan değerlendirmeler, “devrimin selamlanmasının” ötesine geçmediği ve gerçekleri konuşmadığımız sürece emekçi halkların kurtuluş mücadelesinde pek ilerletici olmuyor.

O yüzden konu ile ilgili bir dizi başlığı merkeze koyarak değerlendirme yapmaya çalışalım

KÜRT SİYASETİNİN “KURTARILMIŞ BÖLGELERİ” VE “ROJAVA DEVRİMİ”

Kürt siyasi hareketinin “kurtarılmış bölgeler” üzerinden yürüttüğü bölge siyasetinin en güncel ayağının Rojava olduğu açık. Ancak bunun yeni bir yaklaşım olmadığı bilinmeli. Yaklaşık son kırk yıldır bölge ülkelerinde çeşitli mücadele pratikleri sergileyen Kürt hareketi için belli toprak parçalarını “özgürleştirerek”, devamında bunlar üzerinden “büyük güçler” ile pazarlığa oturmak artık geleneksel bir yaklaşım haline gelmiş durumda. Daha doğrusu, pazarlığın da ötesinde “kurtarılmış bölge” devletleşmenin bir ön adımı olarak görüldüğünden dolayı artık bölgedeki rakip güçler arasında ittifaklar politikası gündeme gelmeye başlamaktadır. Rojava pratiği bunun en güncel örneği olarak bölgedeki iki farklı kutup olan ABD ile Rusya-İran arasında ABD’nin tarafını seçmiş bulunmaktadır.

Bu noktada “kurtarılmış bölgeler” stratejisinin sosyalist devrim ve Marksist-Leninist yaklaşım ile uzaktan yakından ilgisinin olmadığının ifade edilmesi gerekir. Bu yaklaşımda olsa olsa Çin Devrimi’nin ya da Maoculuğun biçimsel izlerinin olduğu söylenebilir. Ancak bu örnekte doğrudan emperyalizmle işbirliği içerisinde bulunan bir bölgesel yönetim mevcut olduğundan dolayı “kurtarılmış bölge” yerine, “kotarılmış bölge” demek de mümkündür.

EKİM DEVRİMİ VE 21. YÜZYIL DEVRİMİ

“Rojava Devrimi”nin yıldönümü vesilesiyle ortaya konulan yaklaşımlardan bir tanesi ise Ekim Devrimi ile yapılan karşılaştırma. Ancak yapılan karşılaştırmanın, devrim kelimesi dışında özgün bir yan barındırmaması ise işin ilginç tarafını oluşturuyor.

Ekim Devrimi’nin 20. yüzyılın, Rojava’nın ise 21. yüzyılın en önemli devrimci çıkışı olarak lanse edilmesinin ise Suriye’nin bölünme dinamikleri üzerine yerleşen bir özerklik ve emperyalizm işbirlikçiliğinin örtülme arayışı olduğunu artık söylemek durumundayız. Bir önceki kısımda da ifade etmeye çalışmıştık. Marksist Leninist sosyalist devrim penceresinden baktığınızda Rojava’da devrim görmek mümkün değil. Hele ki bunun Ekim Devrimi mertebesine yükseltilmeye çalışılması ise devrim olgusunun içinin nasıl boşaltılmaya çalışıldığının göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.

Burada iki noktanın belirgin hale getirilmesi gerekiyor.

Birincisi, Rojava’da yaşananlar ekolojik, demokratik özyönetim adı verilen yerel özerkliğe dayanan post Marksist liberal yaklaşımın siyasal çıktısı ile açıklanabilir. Bu siyasal çıktının, ulusal kurtuluş mücadelelerinin Sovyetler Birliği sonrası dönemde emperyalizmin tahakkümüne girmiş olması ve kapitalist restorasyon gibi sonuçlarının ortaya çıkması gibi bazı uzantılarını ise hiç saymaya bile gerek yok. Ekim Devrimi’nde yaşanan ise sosyalist bir iktidarın ve işçi devletinin kurulmasıdır. O açıdan Ekim Devrimi’nin 20. Yüzyılın devrimi olduğu doğrudur. Ancak “Rojava Devrimi”nin devrim olduğu ise şüphelidir.

İkincisi ise, “Rojava Devrimi”ne atfedilen bazı anlamlar üzerinedir. Kadın devrimi, özgürlük devrimi ve ekolojik devrim gibi yakıştırmalar bu meselede ilk karşımıza çıkanlar. Bu yaklaşımın tam anlamıyla devrim olgusunu ve kavramını sulandırmak gibi bir amacı, amacı yoksa da sonucu olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Bize göre devrimin özü sınıfsaldır ve emperyalizmle yapılan işbirliğinin nasıl bir sınıf siyasetine denk düştüğü teorik ve ideolojik olarak tartışılmalıdır.

YENİ “DEVRİMCİLİK”: GERİCİLİĞE KARŞI MÜCADELE ESAS, ANTİ-EMPERYALİZMİ GERİ ÇEKELİM

Geçmişte Rojava güzellemesi yapan ve Kürt hareketinin emperyalizmle olan işbirliğini o dönem kutsayan isimlerin günümüzde hatalarını görüp bugün emperyalizmin Suriye politikasını karşıya almaları elbette bir kazanım olarak görülmeli. Ama siyasette tutarlılık önemli onu da not edelim.

Özü itibariyle emperyalizmin aparatı olduğu çok belli olan IŞİD’e karşı mücadele uğruna anti-emperyalist görevlerin ihmal edilebileceğini ve bunun için emperyalizm ile işbirliğine girilmesinin meşru olduğunu savunan anlayışın bugün geldiği noktada, açık bir şekilde ABD’nin aparatına dönüşmüş olduğunu görebiliriz.

“Daha ötesine geçilmediği sürece emperyalistler ile nokta işbirliği yapılabileceğini” vaaz eden görüş, geçici işbirliği ile kalıcı ittifak arasındaki mesafenin ya da geçişkenlik katsayısının çok da düşük olmadığını görmüş müdür bilemiyoruz. Ancak zaten bunun derdinde olmayanlar bugün Suriye’nin kuzeydoğusunda işgalci ABD’nin kanatları altında petrol kuyularının bekçiliğini yapıyorlar.

İşte “Rojava devrimi”nin ideolojik ve siyasi olarak ayakları üzerine doğrulduğu nokta tam da budur. Ancak bu noktadaki temel sorun ise ulusal kurtuluş mücadelesinin gerçek anlamda bir kurtuluş olabilmesi için anti-emperyalist ve yurtsever bir eksende gitmesi gerekirken, işin sınıf işbirlikçiliğine ve devamında emperyalizmle işbirliğine doğru yelken açmasıdır. Kürt sorunu, ulusal sorun ve “Rojava devrimi” üçgeninde yaşananları açıklamak için öncelikle söylenmesi gereken şey az çok bu şekildedir. Çünkü eğer ki meseleyi “vatan savunması” ekseninde değerlendirmek isterseniz, Şam yönetiminin de IŞİD’e karşı mücadele vermiş ve kazanmış olduğunu görebilirsiniz. Hatta günümüzde Suriye’deki İslâmcı örgütlere karşı mücadele devam etmesine rağmen, Kürt hareketi gericiliğe karşı mücadele başlığını da rafa kaldırmış durumdadır.

Son olarak, bu değerlendirmeler ışığında “Rojava devrimi”nin geldiği ve gideceği yere dair çok fazla belirteç taşıdığını ve bu gidişatın emekçi halkların kurtuluş mücadelesi adına pek de hayırlı bir yöne doğru olmadığını Suriye’ye dönük emperyalist müdahalenin dokuzuncu yılı vesilesiyle bir kere daha ifade etmek isabet olacaktır.

Suriye’de emperyalizm ile çok daha yapısal ilişkiler geliştiren Kürt hareketi (PYD/YPG) bu sürecin devamı olarak Irak’taki Barzani iktidarının uzantısı olan güçlerle (ENKS) ABD’nin şemsiyesi altında birlik sürecine girmiş durumdadır.

Dolayısıyla “Rojava devrimi”, Amerikan barışı yolunda neo-mandacılık ile neo-işbirlikçiliğin sentezine doğru ilerlemektedir. Bu ilerlemenin sonu ise karanlıktır ve çıkacağı yerin ne olacağı üzerinde daha çok durulmalıdır.