Bir ölüm, bir spor ve bir de düzen
Bu ülkede spor, -popüler ve sermayenin tamamı ile etkisi olan üst düzey futbol dışında- ayrı bir tutku, başarı ise ödülsüz.
YUSUF KURT
Çürümüşlük her yanı sardığından bazen atlıyorsunuz, unutuyorsunuz. Gün geliyor önünüze bir mesaj, yazı düşüyor. Unutmuşsunuz, yıllar geçmiş ama bir şeyler anımsatıyor işte.
BİR ÖLÜM
22 Temmuz 2013.
Bir gün sonra gazetelerde aşağıdaki cümleler ile yer alacak haberin gerçekleştiği tarih.
“Milli atlet, Murat Karabaş, henüz 29 yaşında, geçimini sağlamak için çalıştığı Muğla’nın Bodrum İlçesi’ndeki bir okulun bahçesinde yer alan 8.5 metre derinliğindeki izolasyon çukurunda meydana gelen göçüğün altında kalarak yaşamını yitirdi.”
İş cinayetleri ne yazık ki alışıldık bir durum, eğer yitirilen insan sayısı birden fazla olmazsa haber değeri de olmuyor. Ne yazık ki gün, hatta saat içerisinde tüketiliyor, iş güvenliği, çalışma şartları konuşulmuyor.
Diğer yandan bu haberi özel yapan ise hayatını o göçükte kaybedenin, beden öğretmeni olmuş ama atanamamış ve bunun yanında 1500-5000 ve 10000 metre koşularında Türkiye Şampiyonlukları olan bir atlet olunca, dikkatler iş güvenliğinden hemen çıkıp başarılı bir atletin, bir beden öğretmeninin hangi koşullar yüzünden inşaatta çalıştığına çevriliyor.
Bir gün sonrasında Erkut Tekin* duruma tepkisini şu satırlar ile gösteriyor.
“Milli bir sporcunun, bir şampiyonun ve bir öğretmenin utanılacak ölümüdür bu yazdığım. Sendikasız sporcu, atanamayan bir öğretmen ve iş güvenliği olmayan bir inşaat işçisi olması ise hesap sormamız gereken kısımdır.”
Ve yazının sonuna bir not koyarak Atletizm Federasyonu’nun sitesinde henüz bir haber dahi olmadığını belirtiyor. Tabii bu not büyük ihtimal ulaşıyor ve bir taziye mesajı yayınlanıyor.
“Muğla’nın Bodrum İlçesinde bir okul inşaatında çalışırken meydana gelen göçüğün altında kalarak yaşamını yitiren 29 yaşındaki Murat Karabaş’ın vefat haberini derin bir üzüntüyle karşılamaktayız. Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu mezunu atletizm sevdalısı ve millilik hayalleri olan bir gencin trajik ölümünden üzüntü duyduk. Merhuma Allah’tan rahmet, ailesine, sevenlerine sabır ve başsağlığı dileriz.”
Evet, millilik hayalleri diye özellikle belirtilmiş Murat’ın cenazesine bir temsilci bile göndermeyen federasyon.
Burada bir virgül koyup bu yazıya neden olan bir sosyal medya paylaşımına bakmak gerekiyor. **
Paylaşım yine Atletizm Federasyonu’na ve günümüze ait.
“Survivor 2020 programında ünlüler takımında tek kalan Milli Sporcumuz Elif Gören’i göstermiş olduğu başarılı performansı ve karakterli kişiliğinden dolayı kutluyoruz. Finale koşan Elif’in yanındayız.”
Toplumun özellikle pandemi ile birlikte hayatına iyice yerleşen Survivor adlı bir televizyon programı var artık. İzlenme rekorları kıran bu programın popülerliğinden faydalanmak istiyor federasyon. Programa bugüne kadar birçok sporcu katılmış ve atletler de hatırı sayılır ağırlıkta. Kimi erken biten spor yaşamlarının geleceğe olan katkısını yeterli bulmadığından belki şöhret, belki hediyeler, belki program sonunda verilecek büyük ikramiyenin hayali ile bu yarışmaya katılıyor. Ve soruluyor doğal olarak; Elif’e başarılar dileyen federasyon Murat’ın ölüm yıldönümünde anımsayacak mı ve onun ölümünü sorgulayacak mı?
BİR SPOR
Bu ülkede spor, -popüler ve sermayenin tamamı ile etkisi olan üst düzey futbol dışında- ayrı bir tutku, başarı ise ödülsüz. (Tabii son dönemde gündeme gelen bir ailenin sporu wushu tüm tanımlamaların dışında). Murat sporların belki en temeline tutku duymuş ve başarılı olmuş, yarışmaya katılan Elif ve diğerleri de ve hikayesini duymadığımız bu spora gönül vermiş. Sırf tutku değil tabii, başarıları getiren yetenek her zaman yetmiyor ayakta kalmanıza. Ayakta kalabilmek, sevdiğiniz sporu yapabilmek için pistlerin dışında da mücadele etmeniz gerekiyor. Ve tüm bu organizasyonun başındaki kurum başarılı bir sporcunun/ sporcuların spor dışında neden başka işler yapmak zorunda kaldığını sorgulamıyor. Bu ülkede yüzbinlerce çocuğun, gencin yeteneklerini göstermeleri için başarılı ve doğru örneklere ihtiyacı var. Ama düzen, buna izin vermiyor.
BİR DÜZEN
Evet öyle çürümüş ki bu düzen neresine dokunsanız oradan ayrı bir iltihap akıyor. Hepsini ayrı ayrı tedavi edemezsiniz çünkü asıl mikrop sermaye düzeninin kendisinde. Bu düzeni değiştirmeden de iyileşmeyecek. Çözüm kökünü kurutmakta. Bu bir hayal değil, slogana vurmuş düşünce de değil. Değişecek, değişmek zorunda. Nasıl kısmı hem zor hem kolay, ne zaman derseniz hem uzak hem yakın. Tüm bunları kolay yapmak da, yakın zamana çekmek de “bizim” elimizde. “Biz”, bugün tüm bu çürümüşlükle mücadele etmeye çalışan ama çalıştığı oranda sesini duyurmakta, örgütlenmede aynı çalışmanın karşılığını alamayan ve cılız kalan komünistler değil , “biz” çürümüşlüğün nedeni değil ama sonucunu yaşayan büyük emekçi sınıfıdır.
Komünistler tüm engellere, onları zorlayan koşullara karşı yapıyı ilmek ilmek örüyor. Evet hızlı ilerlemiyor ama o günlerde gelecek, gelmek de zorunda. Tarihin tekeri diyoruz hep, o teker dönecek ama kendi kendine değil. Omuz vermezsek, el atmazsak bir ileri iki geri yapacak.
Ama bizim hep ileriye döndürmemiz gerekiyor o tekerleği.
*23 Ağustos Birgün
**Dostum İlker C.’ye anımsatan paylaşımı için teşekkürler.