Çin Başkonsolos Vekili Manifesto'ya konuştu: İnsanlık eninde sonunda koronavirüse karşı zafer kazanacak

Çin Halk Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolos Vekili Su Chen, Gazete Manifesto’nun sorularını yanıtlayarak, eninde sonunda insanlığın yeni tip koronavirüs pnömoni salgınına karşı kapsamlı bir zafer kazanacağına inandığını belirtti.

Çin Başkonsolos Vekili Manifesto'ya konuştu: İnsanlık eninde sonunda koronavirüse karşı zafer kazanacak

RÖPORTAJ: ALEV DOĞAN

Güncel veriler ışığında vaka sayısının 3.5 milyona, can kaybının ise 250 bine ulaştığı Covid-19 pandemisi insan sağlığını yanı sıra ekonomik ve sosyal yaşantıyı da tehdit etmeye devam ediyor. Geride bıraktığımız 5 aylık süreçte bir dizi ülkenin sağlık sistemi salgın karşısında çökerken, kamucu sağlığın önemi bir kez daha anlaşılmış durumda. Salgının yeni merkez üssü olan ABD ise, salgına rağmen birçok ülkeye uyguladığı yaptırımlar konusunda ısrarcı olmaya devam ederken, bir yandan da Covid-19’un suçunu Çin’in üzerine yıkmak için çabalıyor. ABD’nin hedef tahtasına oturttuğu Dünya Sağlık Örgütü’nün, Covid-19’la mücadele konusunda virüsün ortaya çıktığı Wuhan’ın örnek alınması gerektiği yönündeki ikazlarının yanı sıra, Çin’in Kovid-19 aşısının geliştirilmesi konusunda klinik aşamalara geçtiği ve ciddi yol kat edildiği de gelen bilgiler arasında.

Çin Halk Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolos Vekili Su Chen ile virüs tedbirleri nedeniyle online bir röportaj gerçekleştirerek, ABD’nin başını çektiği Çin aleyhtarı kampanyadan, Çin’in salgınla mücadelesine, salgına rağmen devam eden yaptırımlardan, Covid-19 aşısının ne aşamada olduğuna ilişkin bir dizi soruyu kendisine yönelttik.
Su Chen, eninde sonunda insanlığın yeni tip koronavirüs pnömoni salgınına karşı kapsamlı bir zafer kazanacağına inandığını belirterek, röportajımızda Covid-19 ile ilgili bir dizi başlığa açıklık getirdi.

Kamuoyunda, Covid-19 salgını bahane edilerek Çin aleyhtarı bir kampanya başlatıldı. ABD Başkanı Donald Trump, salgını “Çin virüsü” olarak tanımlayarak bu kampanyanın başını çeken isimlerden biri oldu. Bugün Çin Halk Cumhuriyeti kamuoyundaki bu algı operasyonu ile nasıl mücadele ediyor?

Çin hükümeti COVID-19 salgınıyla mücadele konusunda hep açık, şeffaf ve sorumlu bir tavırla çalışmalarını yürütüyor. En kısa zamanda DSÖ’ye salgın hakkında bilgi vermiş olmakla kalmayıp, dünyada bütün ülkelerle virüsün gen dizisini paylaştık, uluslararası camia ile salgın önleme iş birliğini yürütüyoruz. Dünya çapında salgının yayılmasını başarılı bir şekilde önleyebilen ilk ülkeyiz ve böyle bir zamanda tüm dünyaya en fazla desteği veren bir ülkeyiz.

Fakat ABD’li ve Batılı bazı siyasetçiler bu gerçekleri görmezlikten gelip, ellerinden geleni yaparak Çin’i karalamaya çalışıyorlar. Virüsün kaynağı Çin’miş gibi göstermesinin sadece üç sebebi var. Bir, sorumluluğu üstünden atmak. Amerika salgın durumunu iyi şekilde kontrol etmediği için Çin’i “Günah Keçisi” ilan ederek, kendi beceriksizliğinin üstünü örtmeye çalışıyor. İki, dengesiz psikoloji. ABD dünyanın süper gücü olarak diğer ülkelerden mutlaka daha iyi yapmalı, Çin’in ABD’den daha iyi bir performansı sergilemiş olmasına tahammül edemiyorlar. Üç, ideolojik önyargı ve soğuk savaş düşüncesi. Çin’i karalamayı, siyasi bir doğru olarak algılıyorlar.

Bize göre hiçbir şey insan canından daha önemli değildir. Başkan Donald Trump’ın da daha fazla geç kalmadan bütün çabalarını salgınla mücadeleye ve hastalarını tedavi etmeye göstermesini umuyoruz. Virüsün kaynağı bilimsel bir sorun, bilim insanlarının cevaplaması gerekir. Virüsün isimlendirilmesi, DSÖ’nün sorumluluğu, ayrıca uluslararası olarak geçerliliği olan bir kuralı var. DSÖ de virüsü net bir şekilde isimlendirdi ve açıklamada bulundu. “Dezenfektan enjekte edilirse virüsü öldürebilir” ve “COVID-19 virüsün 19. versiyonu” gibi akla sığmaz açıklamalarda bulunan siyasetçiler kendi güvenilirliklerini yitiriyorlar. Son günlerde New York Times ve Washington Post gibi kuruluşların haberlerinde, COVID-19 salgının aslında bu yılın başında New York, Boston, San Francisco, Chicago ve Seattle gibi yerlerde “gizli patlama” yaşandığı ileri sürüldü. Bu siyasetçilerin böylesi durumlara fazla önem vermelerini öneriyorum.

Amerikan siyasal sisteminde, bazı politikacıların sansasyon hevesli açıklamaları, tüm Amerika kamuoyunu yansıtmıyor. Onların yalanlarına bir yere kadar kanacaklar, önünde sonunda kral çıplak kalacak. Aslında, birçok Amerikan medyası artık Amerika hükümetinden günah keçisini aramaktan vazgeçmesini, salgının sorumluluğunu üstlenmesini talep ediyor. Sorumlu bir hükümetin yapması gereken de budur.

Virüs ülke sınırı tanımıyor ve insanoğlunun ortak düşmanıdır. Şu an acilen yapmamız gereken, önyargı ve ihtilaflardan vazgeçip elele bu zorluk ile baş etmek ve dünyaya yeniden huzur ve istikrar getirmektir. Şimdiye kadar, Çin hükümeti Türkiye dahil olmak üzere 150’den fazla ülke ve uluslararası kuruluşa tıbbı malzeme yardımında bulundu. Ayrıca ülkelere Çin’den ithalat konusunda kolaylıklar sağlıyor, Çin’de çok sayıda STK, şirket ve yerel hükümet de yardım elini uzatıyor. Elimizden geleni yaparak tüm dünya ile birlikte insanlarımızın ortak sağlığını ve güvenliğini korumaya hazırız.

Avustralya Dışişleri Bakanı Marise Payne’nin, geçtiğimiz günlerde “salgın açısından Çin’in şeffaflığı konusunda ciddi endişeleri” olduğunu belirtmiş, daha öncesinde de ABD’den benzeri açıklamalar gelmişti. Bu suçlamalara ilişkin nasıl bir yanıtınız olur?

Çin hükümeti salgınla mücadelede hep açık ve şeffaf oldu. Çin’in resmi kurumları, 27 Aralık 2019’da ilk kez nedeni belli olmayan zatürre vaka bilgilerini aldı, 31 Aralık’ta ilk salgın bildirisini yaptı, 10 Ocak 2020’de virüsü tespit etti, 11 Ocak’tan Wuhan’daki salgın bilgilerini her gün paylaştı, 21 Ocak’tan itibaren merkezi hükümeti ülke genelinde kesinleşen vaka sayısı ve eyalet bilgileri, şüpheli vaka sayısı, yakın temasta bulunanların sayısı, tıbbı gözlem altında tutulanların sayısı gibi salgın bilgilerini paylaştı. Salgının gelişmesiyle topladığımız veriler daha kapsamlı ve isabetli oldu, ölü, taburcu ve yurtdışı verileri de tamamlandı ve gerçek duruma göre defalarca güncellendi. Bu verilerin hepsi internette kolayca bulunabilir. Bu verileri de en kısa zamanda DSÖ’ye iletiyoruz, bütün yaptığımız çalışmaların kanıtı bulunuyor.

Bilgi çağında böylesi büyük bir salgına karşı sayılar saklanabilir mi? Avustralyalı Bakan acaba Çin’in sayıları daha yüksek olursa, daha mı iyi hissedecek? Özellikle vurgulamak isterim, Çin hükümetinin verileri hem salgınla mücadeleyi iyi bir şekilde yürütmek için, hem de tarihe, halka ve hayatını kaybedenlere sorumluluğudur, hiçbir saklama söz konusu değildir. Gerçek hiçbir zaman değiştirilemez. Herhangi bir asılsız yalan da Çin’in salgını ilk olarak fark etmiş ve bilgilendirmiş olma gerçeğini değiştiremez, Çin halkının büyük fedakarlığıyla uluslararası camiaya salgınla mücadele için zaman kazandırmış olma gerçeğini değiştiremez, Çin’in etkin bir şekilde salgının yayılmasını kontrol altına almış olma gerçeğini değiştiremez.

ABD’nin salgına rağmen yaptırımları kaldırmaması da eleştiri konularından bir tanesi olmuştu. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Geng Şuang, ABD’nin yaptırımları kaldırması gerektiği konusunda bir açıklamada bulunmuş, Çin de örneğin İran özelinde ülkeye tıbbi yardımlarda bulunmuştu. Yaptırım altındaki ülkelere benzer yardımlar sürüyor mu?

Tüm ülke hükümetlerinin ve dünya halkının Covid-19 salgını ile savaş verdiği böylesi kritik bir süreçte, Amerika tarafının gelişmekte olan ülkelere uyguladığı yaptırımların sürdürülmesinde diretmesi ayrıca gerekli tıbbi ve yaşam malzemelerinin gönderilmesini engellemesi, insanların yaşamlarını tehlikeye atıyor. Yaptıkları insan haklarına aykırıdır, Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası örgütlerin insani yardımını da ciddi şekilde etkileyecektir.
Yaptırım bir amaç değil, yöntemdir. Diğer ülkelerdeki insanlara acı çektirmek, Amerika’nın durumunu iyileştirmeyecek aksine daha fazla nefret tohumları ekilmiş olacak. Bu da sorunun çözümünü daha da zorlaştıracak. BM Genel Sekreteri Guterres ve birçok ülke lideri İran’a uygulanan yaptırımların kaldırılması çağrısında bulundular, bu durum uluslararası toplumun ortak çağrısını yansıtıyor.

Çin halkı salgından etkilenen herkes için aynı şeyi hissediyor. İran ile yakın iletişimi sürdürüyoruz, İran’ın salgınla mücadelesine destek olmak amacıyla test kitleri gibi gerekli medikal malzemeleri İran’a gönderdik ayrıca gönüllü sağlık uzmanlarından oluşan bir ekip de İran’ın bu mücadelesinde yardımcı olmak üzere İran’a gönderildi. İran’ın ihtiyaçlarına göre, elimizden geldiğince yardımcı olmaya devam edeceğiz ve ihtiyacı olan tüm ülkelere insani yardım sağlamaya devam edeceğiz.

Çin salgınla mücadele kapsamında nasıl bir yol haritası çizdi? Salgının ülke içerisinde kontrol altına alınması, koruyucu tedbirlerin yavaş yavaş kaldırılması ve hayatın normal seyrine dönmesi, bu süreci özetleyebilir misiniz?

Öncelikle Çin’in salgınla mücadelesindeki zaman haritasını sizler ile paylaşayım. 2019 Aralık ayında, Wuhan’da daha önceden görülmemiş türde zatürre vakaları görüldü. 27 Aralık’ta salgını önleme ve erken kontrol uyarısı yerel kapsamda başladı. 30 Aralık’ta Merkezi Hükümet acil durum mekanizmasını hayata geçirdi. 2 Ocak itibariyle, virüsün genom dizisi belirlendi ve salgına karşı müdahale başlatıldı. Ocak ayı ortalarında, geniş çapta önlem ve kontrol çalışmaları da başladı. 23 Ocak’ta Wuhan şehri tamamen karantina altına alındı. Ocak ayının sonlarına doğru, özel hastaneler ve kabin hastaneler inşa edilmeye başlandı, ülkenin dört bir yanında sağlık çalışanı Wuhan’a yardım etmek ve destek sağlamak amacıyla Wuhan içi seferber oldu. Şubat ayı ortalarında, enfekte olmuş kişileri tedavi etmek amacıyla 40 bin yataklı lokal hastaneler inşa edildi ve diğer eyaletlerden gelen 40 bin sağlık çalışanı bu hastanelerde hizmet vermeye başladı. Yine aynı zamanda Çin’in diğer bölgelerinde durumun ciddiyetine göre yönetim yöntemine başlandı, durumun kritik olmadığı bölgelerde iş yerlerine geri dönüşlere başlandı. 10 Mart sonrasında, kurulan bütün kabin hastaneler görevini yerine getirdiği için kapatıldı ve burada görev alan diğer şehir ve bölgelerden gelen sağlık çalışanları eve dönmeye başladı. 25 Mart itibariyle, Hubei eyaletinde Wuhan dışındaki şehirlerdeki karanti kararı kaldırıldı ve Wuhan’da toplu ulaşım araçları hizmete başladı. 8 Nisan’da Wuhan’ın karantina kararı da kaldırıldı, şehre giriş çıkışlar açıldı.

Salgın haline gelen koronavirüs ailesinin yeni bir virüs çeşidi olan bu virüs ile ilgili daha öncesinde pek bir şey bilmiyorduk. Çin’in salgın karşısında yanıtı tamamen epidemiyolojik teori ve pratik deneyimlerine dayanıyor. Salgını kontrol altına almak için adım adım araştırma yaptık ve tüm süreç gerçek durum ile birleştirildi. Önlem ve kontrol tedbirlerini yaşanan duruma göre uyarladık ve bu tedbirleri kapsamlı bir şekilde sosyal gelişimin gerekliliklerine adapte ettik.

Salgının ilk safhasında, insan hayatını ilk sıraya koyduk ve “ekonomik hesap” yerine “sağlık hesabı” yaptık, bu nedenle salgının yayılmasını önlemek ve kontrol altına almak adına tüm şehrin karantina altına alınması da dahil olmak üzere en katı önlemleri aldık. Ülke çapında ortak savunma ve kontrol mekanizması kurarak, virüsün yayılma gücünün etkili bir şekilde önüne geçtik. Salgın yavaş yavaş kontrol altına alınmaya başlayınca da, uygun olan yerlerde üretimin yeniden başlamasını belirli bir düzen içinde sağlayabildik. “Sağlık kodu” gibi yöntemlerle, kişilerin sosyal hareket güvenliğini sağladıktan sonra, ulaşım kısıtlamalarını gevşettik. Salgında “İkinci dalganın” yaşanmamasını garanti ettik. Salgını önleme ve kontrol konusunda odağımız şu an “Dışarıdan girişi ve içerideki ribaundu engellemek” şeklinde ve durum halen ciddiyetini koruyor. Salgını önleme baskısı hiç azalmadı. Hayat henüz tam anlamıyla normale dönmedi.

Salgınla savaş uzun soluklu bir savaş, devletten bireye kadar uzun süreli bir kararlılık gerektiriyor. Geçen hafta Türkiye’de tespit edilen vakaların sayısında aşağı yönlü bir eğilim gerçekleşti, bu iyiye işaret ama sona halen oldukça uzak. Umarım herkes çaba göstermeye devam eder ve rehavete kapılıp tedbiri elden bırakmaz.

Çinli bilim insanlarının Covid-19 aşısının geliştirilmesi konusunda klinik aşamaya geçtiğini biliyoruz. Aşının geliştirilmesi konusunda Dünya Sağlık Örgütü ya da diğer ülkeler ile nasıl bir çalışma yürütülüyor?

Virüs izole edildikten sonra, Çin tarafı ilk olarak nükleik asit dizilimini belirledi. Virülans faktörü, reaktif tespiti, terapötik ilaçlar ve aşı gibi konularda araştırmaları yürütmeye başladılar. Aşı çalışmaları inaktif aşılar, rekombinant aşı, adenovirüs vektör aşısı, canlı zayıflatılmış influenza aşısı ve nükleik asit bazlı aşılar olmak üzere beş alanda yürütülüyor. Politik açıdan da, güvenliği sağlama önceliğiyle, onay sürecini de hızlandırdı. Günümüz itibariyle, Çin’in aşı çalışmaları büyük ilerleme kaydetti ve klinik deneyler için üç aşı onaylandı. Bunlar arasındaki adenovirüs vektör aşısı, klinik çalışmaların ilk aşamasını Mart ayı sonunda tamamladı ve hatta 9 Nisan’da faz II klinik çalışmaları uygulanmaya başlandı. Bu ikinci aşamanın küresel çapta Covid-19 aşısı için yapılan çalışmalarda bir ilk olduğunu da belirtmeliyim.

Yeni koronavirüs gen dizisi gibi araştırma verilerini DSÖ ve dünyadaki ülkelerle paylaştık ve bazı ülkeler ile birlikte aşı geliştirme iş birliği gerçekleştirdik ve birçok sonuç elde ettik. Aşının resmi olarak mümkün olan en kısa sürede kullanıma alınması birkaç ay sürecek olsa da, eninde sonunda insanlığın yeni tip koronavirüs pnömoni salgınına karşı kapsamlı bir zafer kazanacağına inanıyorum.