Deniz, Yusuf, Hüseyin için...
Hiç bıkmadan, yorulmadan verdikleri bağımsızlık mücadelesi ile isimlerini akıllara kazımışlardı. Tıpkı bu uğurda bedenlerini feda ederken söyledikleri gibi.
Deniz, Yusuf, Hüseyin için…*
48 yıl… Aradan geçen bu sürede bir gün bile isimleri unutulmadı. Nesilden nesile aktarıldı mücadeleleri. Hep övgüyle söz edildi, hakkında konuşurken boğazlar düğümlendi, onlara yazılan şiirler/şarkılar okunduğunda gözlerden yaşlar aktı.
Daha ömürlerinin baharındalardı. Dönem öyle bir dönemdir ki, bir yandan dünyanın dört bir yanından esen sosyalizm rüzgarı, bir yandan ülkenin emperyalizme kökten bağlanması, geri kalmışlığı, bir diğer tarafta meclise giren Türkiye İşçi Partisi, DİSK’in kuruluşu ve 15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Mitingi… Böylesi bir dönemde Denizler ne istediklerini elbette gayet iyi biliyordu. Bağımsızlık uğruna verilen mücadelelerini her nefes aldıklarında büyüten Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan 6 Mayıs 1972’de, bu büyük birikimle, bugün AKP’yi iktidara getirenler tarafından Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nde idam edildi.
İdama hükmeden mahkeme 16 Temmuz 1971 günü Altındağ Veteriner Okulu Binası’nda Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığında Baki Tuğ savcılığında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 no’lu Mahkemesi’nde başladı ve 9 Ekim 1971 günü bitti. Deniz, Yusuf ve Hüseyin 16 Temmuz 1971’de başlayan THKO-1 Davası’nda TCK’nin 146. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle, 9 Ekim 1971’de 146/1 maddesi uyarınca idam cezasına çarptırıldı.
Ölüm oylaması!
6 Mart’ta Deniz, Yusuf ve Hüseyin idam kararları TBMM Adalet Komisyonu önüne geldi. Adalet Partililerin oylarıyla idamlar onayladı. İdamdan önce, 3 Mayıs günü 4 kişi idamları durdurmak için Türk Hava Yolları’na ait Boğaziçi uçağını Bulgaristan’a kaçırır. Uçakta İsmet İnönü’nün oğlu Ömer de vardır. Ancak eylem Bulgaristan’a ulaşıldığında biter ve bir sonuç alınamaz. Yine 4 Mayıs’ta idamların durdurulması için Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Kemalettin Eken’in kaçırılması planlanmış olsa da bu eylem de başarısızlıkla sonuçlanır.
Ölüm oylamasında İsmet İnönü “Siyasi suçlar idamla cezalandırılmamalıdır” diyerek Bülent Ecevit ile birlikte red oyu kullanır. AP genel başkanı Süleyman Demirel ise şaşırmayacağınız üzere infazdan yana oy kullanır. Kabul oyu verenlerden 218’i AP’li, 28’i CHP’lidir. Hayır oyu veren 48 kişinden 47’si CHP’lidir. Ayrıca TİP milletvekili Mehmet Ali Aybar da hayır oyu verenler arasındadır.
İdama ‘evet’ diyenler arasında Süleyman Demirel’in yanı sıra, Alparslan Türkeş, İsmet Sezgin, Nahit Menteşe, Sadettin Bilgiç, Ali İhsan Göğüş, İnönü’nün torunu CHP milletvekili Gülsüm Bilgehan’ın kayınpederi Adalet Partili Cihat Bilgehan, Turhan Feyzioğlu, Kemal Satır, İsmail Arar, Ahmet Türk’ün ağabeyi Abdürrahim Türk, CHP Milletvekili Faik Öztrak’ın babası Orhan Öztrak, Lemi Bilgin ve Nazmi Bilgin’in babaları Turhan Bilgin..,
İdamları Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay da onaylamıştır.
İdam oylamasının olduğu tarihte Başbakan Nihat Erim’dir.
CHP’nin bu oylamadaki tavrı uzun süre tartışıldı. CHP idamların esas ve usul yönünden iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu ve mahkeme, itirazı usul yönünden kabul etti ve kanun Meclis’e geri geldi. CHP’nin yeniden Anayasa Mahkemesi’ne itiraz etmesi beklendi çünkü kanun esastan ele alınmamıştı. Ama itiraz edilmedi.
Bağımsızlık denilince…
İlk akla onlar gelir: 68 kuşağı, Denizler… Hiç bıkmadan, yorulmadan verdikleri bağımsızlık mücadelesi ile isimlerini akıllara kazımışlardı. Tıpkı bu uğurda bedenlerini feda ederken söyledikleri gibi.
Yusuf Aslan’ın idam sehpasındaki son sözleri devrimciler için unutulmayacak niteliktedir.
Halit Çelenk, Yusuf Aslan’ın “sehpanın altında, yüksek ve yürekli bir sesle” şöyle haykırdığını yazar:
“Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için şerefimle bir defa ölüyorum.
Sizler, bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz.
Biz halkımızın hizmetindeyiz.
Sizler Amerika’nın hizmetindesiniz.
Yaşasın devrimciler!..
Kahrolsun Faşizm!..”
Çelenk’in yazdığına göre, Deniz Gezmiş idama giderken şöyle seslenmişti:
“Yaşasın tam bağımsız Türkiye
Yaşasın Marksizm-Leninizm’in yüce ideolojisi
Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi
Kahrolsun emperyalizm
Yaşasın işçiler, köylüler.”
Deniz, Yusuf, Hüseyin dün de, bugün de, yarın da unutulmadı, unutulmayacak. Bağımsızlık uğruna verilen her mücadelede nefer olmaya devam edecekler. Bağımsız Türkiye kurulana dek!
Denizlerin savunması
THKO-1 Davası’nda yapılan savunmalar ise oldukça önemlidir. Her üçü de mahkemede tarih dersi verecektir:
Deniz Gezmiş’in savunmasından:
“Türkiye, emperyalizme karşı ilk Kurtuluş Savaşı veren ve onu dize getiren ülkedir. Bütün ezilen uluslara ışık tutan ve kurtuluş bayrağını dalgalandıran Türkiye halkı, bundan 50 yıl önce görevini yapmıştır. Ne yazık ki, o zaman yurdumuzu terk etmek ve yenilgiyi kabullenmek zorunda kalan emperyalist ülkeler, sonradan bir avuç satılmışın menfaati uğruna tekrar yurdumuza girdiler. Ve Kurtuluş Savaşı’nda gerçekleştiremedikleri emellerini bugün gerçekleştiriyorlar. Ulusumuz, Amerikan emperyalizminin sömürüsü altında ezilmektedir. Kurtuluş Savaşımızda şehit düşen yüzbinlerin onurları ve cesetleri üzerinde yabancı pençesi cirit atmaktadır.” (1. THKO Davası – Mahkeme Dosyası, 1.Cilt, S. 394, Yöntem Yayınları, 1974)
“Süleyman Demirel’in anayasayı ihlaline ve despotizmine ve ülkeyi Amerika’ya satmasına ses çıkarılmadı. Ve meydanlarda bunlara karşı bizler dövüşmek mecburiyetinde kaldık bizler kurşunlandık.” (Age, S. 323)
Hüseyin İnan’ın savunmasından:
“Padişahlık kalktı fakat bunların toplum içindeki kökeni yok edilemedi. Eski güçleri zayıflamıştı, tek başlarına iktidara gelecek güçte olmadıkları için, yine tek kurtuluş yolunu dış destekte buldular.” (Age, S. 336)
“Demokrat Partiyi kurdular. Bir taraftan yurdun her yerinde ağa, tüccar, eşraf kontrolünde teşkilatlanırken, diğer taraftan Amerikan yardımı almak için her türlü oyunu oynadılar ve Marshall yardımını yurda soktular. Böylece Dünyadaki yeni emperyalist canavar ABD ile Türkiye’nin Mandacı zihniyeti DP dost oldu. 1919’larda Amerikan Mandası diye kendini yırtan bu takım nihayet muradına nail oluyordu.” (Age, S.338)
“Bundan sonra (DP’nin iktidara gelmesinden sonra bn) Amerika’ya kapılar sonuna kadar açıldı. Yabancı sermaye teşvik kanunu çıkarıldı. NATO’ya girildi, ikili anlaşmalar yapıldı, ekonomik ve askeri alanda Amerika’ya bağlanıldı. Ve Kurtuluş Savaşı vermiş Türkiye tekrar emperyalizmin güdümünde bir ülke oldu. Demokrasi vaadi ile DP bütün muhalefet politikasını susturdu. Yeraltı ve yerüstü servetlerimizi Amerika’nın emrine verdi…” (I.THKO Davası, s.338-39)
“Türkiye gibi ekonomisi Amerika’ya bu derece bağlı ve bu kadar üssün bulunduğu ülke parmakla gösterilecek kadar azdır. Ama ne yazık ki, Kurtuluş Savaşında milyonların canı ve malı pahasına kurtulan Türkiye bir avuç insanın menfaati uğruna Amerika’ya bağımlı hale getirildi. Bugün yurdumuzda her doğan çocuk Amerika’ya 3500 lira borçlu doğmaktadır. Yıllardır alınan borçların faizi borçların kendisini geçmiş fakat bu borçların kat kat fazlası kar dışarı transfer edilmiştir. Yurdumuzu Amerika’ya peşkeş çekenler 1940’larda Almanya’ya alkış tutanlar 1900’lerde İngilizlerle Osmanlı Devletini paylaşanlardır.” (Age, S. 340-41)
*Bu yazı ilk olarak haftalık gazete Sosyalist Cumhuriyet’te yayımlanmıştır. Gazetenin tamamına internet üzerinden erişebilirsiniz: