AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Brüksel’de gerçekleştirdiği AB temaslarının dönüş yolunda uçakta konuştu.
Erdoğan, Moskova’daki İdlib zirvesiyle ilgili ortaya çıkan Kremlin’de bekletilme görüntüleriyle ilgili “Putin’in çalışma ofisi bir uçta, biz ise öbür uçtan geliyoruz. Putin bizi arabaya kadar uğurladı. Tabi niyet kötü olunca bunu yazmıyorlar, göstermiyorlar” dedi.
AKP’li Cumhurbaşkanı, Suriye’de “güvenli bölge” talebiyle ilgili AB’nin tutumunu eleştirirken Putin’e yaptığı “müteahhitlik” teklifini de açıkladı. Kamışlı ve Deyr ez zor’un petrol rezervlerinin olduğunu hatırlatan Erdoğan “Burada teröristler kaynağı sömürüyor. Buranın üzerinde Amerika’nın da planı var. Kamışlı üzerinde de Putin’in bir planı var. Ben Sayın Putin’e şu teklifi yaptım; “Buradan elde edilen petroller yardımıyla, biz işin müteahhitlik tarafını yaparız, eğer mali noktada destek verirseniz, gelin bu yıkılmış olan Suriye’yi ayağa kaldıralım.’ Putin de ‘Olabilir’ dedi. Eğer burada böyle bir adım atılabilirse hatta aynı teklifi Trump’a da yapabilirim.” diye konuştu.
AKP’ye yakınlığıyla bilinen ve uçakta bulunanYeni Şafak Gazetesi Ankara Haber Müdürü Hüseyin Likoğlu’nun aktardığı habere göre Erdoğan’ın açıklamaları, Erdoğan’a yöneltilen sorular ve alınan cevaplar şöyle:
İdlib’de yaşanan gelişmeler ve mülteci krizinin yeni boyutlara ulaşması üzerine kapsamlı bir diplomasi trafiği başlattık. Yoğun bir telefon diplomasisinin ardından AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov Türkiye’ye geldi. Ardından İdlib’de geçici ateşkesi sağlamak amacıyla biz Moskova’ya gittik ve geçici ateşkesi sağladık.
Bugün de hem İdlib’deki durumu hem de mülteci meselesini ele almak için Brüksel’e geldik. Fakat meseleyi sadece bu iki konudan ibaret görmüyoruz. Bu yüzden kapsamlı bir hazırlık yaptık. Hem NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg hem de AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu güvenlik tehditlerini ele aldık.
NATO ve AB ilişkilerimizi nasıl güçlendirebiliriz diye müzakerelerde bulunduk. Burada hem NATO’nun hem de AB’nin üzerine düşen görevlerin olduğunu muhataplarımıza ilettik. 28 Şubat’ta NATO’yu acil toplantıya çağırdık ve taleplerimizi resmi olarak ilettik. 11 Mart Çarşamba günü yapılacak NATO toplantısından olumlu bir netice çıkmasını bekliyoruz.
AB Başkanlarıyla yaptığımız görüşmede Türkiye-AB ilişkilerini geniş bir perspektiften ele almamız gerektiğini söyledim. Bu bağlamda 18 Mart 2016 tarihli Türkiye-AB Mutabakatının gözden geçirilerek güncellenmesi, Gümrük Birliğinin güncellenmesi, Schengen konusunun halledilmesi, müzakerelerin canlandırılması ve yeni fasılların açılması, mülteciler için vaat edilen 3+3 toplam 6 milyar avro fonun hızla aktarılması ve ilave fon temini konuları üzerinde durduk. AB Başkanları 18 Mart Mutabakatı çerçevesinde Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirdiğini ve AB’nin yavaş hareket ettiğini kabul ettiler.
Bizim İdlib’de büyük bedeller ödeyerek ateşkes sağladığımız ve sivilleri koruma altına aldığımız bir dönemde AB de üzerine düşeni yapmalıdır. İdlib ateşkesinin uygulanması ve mülteci krizine kalıcı bir çözüm bulunması herkesin menfaatinedir. Netice olarak AB ile yeni bir süreç başlatabiliriz. Bunun için biz pek çok adım attık. Bundan sonra da atmaya devam edeceğiz. AB’nin de bu kararlılığı ve siyasi vizyonu göstermesi halinde mesafe almamız mümkün hale gelecektir.
BATUHAN YAŞAR: Türkiye açık kapı politikasına ne kadar daha devam edecek? AB ile yapılan anlaşmalarda hep bir oyalama, zaman kazanma gibi oldu. AB ile yeni bir geri kabul anlaşması imzalanması söz konusu olacak mı? Türkiye sınır kapılarını kapatmak için nasıl bir somut adım görmek istiyor?
Temenni ederim ki aynı durum devam etmez. Biz kendilerine açık açık bunların hepsini bu akşam söyledik. Sayın Charles Michel ve Sayın Ursula von der Leyen ikili olarak beraberdi. Mevlüt Bey’le birlikte dörtlü çalışma yaptık ve bu çalışmayı yaptıktan sonra da dedik ki “Bakın, 1963’ten bu yana biz Avrupa Birliğinde resmi müracaatını yapmış, kapıda bekleyen bir ülkeyiz. Türkiye’ye bunu reva görürken, Hırvatistan şu an dönem başkanı, bakın nerden nereye gelmiş.
Bunlar dönem başkanı oldu, biz şu anda hep müzakere içindeyiz. Böyle bir durumdayız. Bunun sebebi nedir? Türkiye gibi bir ülkeye yaptığınız çifte standart uygulamaktır. Açık ve net bir şey söyleyeyim, eğer hakikaten farklı bir şey düşünüyorsanız bunları da söyleyin. Biz bu akşam aramızda yaptığımız müzakereyi de iyi niyetlilikle taşıyalım ve vakit kaybetmeden bu aradaki diyalogu, zinciri koparan konuları ortadan kaldıralım. Bakın ben Dışişleri Bakanımı görevlendiriyorum. O yanına birkaç uzmanını da almak suretiyle, bütün bu konularda siz de uzmanlarıyla beraber kimi görevlendiriyorsanız görevlendirin.” Bunu da Borrell’e söyledim. “Bu çalışma başlasın ve biz bu işten yıl sonuna kadar artık bir netice alalım.” dedik. Onlar da konuya olumlu yaklaştı ve Mart ayının 26’sında bir zirve olacak. Temenni ederim ki o zirveye kadar arkadaşlarımız bir mesafe alırlar ve o zirvede de bu konular masaya yatırılır.
ŞEBNEM BURSALI: Mülteci konusunda Türkiye’nin tezlerine bugüne kadar yakın duran Merkel, “Türkiye kendi problemlerini mültecilerin sırtından çözmeye çalışırsa bizden anlayış bekleyemez” dedi. Yunanistan Başbakanı Miçotakis de “Eğer Sayın Erdoğan Türkiye-AB ilişkilerinin tekrar gözden geçirilmesini istiyorsa sınıra topladığı çaresizleri geri çeksin ve tutukladığımız mültecileri kabul etsin” dedi. Bu iki açıklamaya yorumunuz ne olur?
Tabi Merkel bunu hangi anlamda söyledi, ne şartlarda söyledi bunu bilmiyorum. Fakat bizimle böyle bir görüşmeyi kabul ettiğine göre herhalde bunun altında farklı bazı düşünceler olsa gerek. Salı günü bir araya geldiğimizde bu konuyu kendisiyle konuşuruz. Burada ne demek istemiş bunu kendisine sorarız.
Yunanistan’a gelince… Bir defa Yunanistan önce uluslararası hukuku bilmiyor. Bu konularda Sayın Miçotakis maalesef çok geri kalmış bir konumda. Kendisinin önce uluslararası hukuku öğrenmesi lazım. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni bir okuması lazım. Sınır hattında takındıkları tavrın bir cinayet olduğunu bilmeleri lazım.
Bunların sınırda öldürdükleri 4-5 tane mülteci var. Bunların hesabını soracağız. Bunu orada bırakmayacağız. Aynı şekilde o çırılçıplak soydukları insanları, bütün o resimleriyle, bu seneki Birleşmiş Milletler Genel Kurul Toplantısında bunların gözlerinin önüne sereceğiz.
Şimdi bunlar yetmezmiş gibi bütün sınırlarını keskin tellerle çeviriyorlar. Fakat tabi bizim artık bu kapıları kapatma gibi bir düşüncemiz yok. Yunanistan’a teklifimdir; kapılarını açsın. Bu insanlar Yunanistan’da kalıcı değil. Yunanistan’dan Avrupa’nın diğer ülkelerine geçip gitsinler. Sen geçip gitsin diyemiyorsun, ondan sonra faturayı Türkiye’ye kesiyorsun. Biz adil, insancıl paylaşım diyoruz.
Siz bütün yükü Türkiye’ye yıkmaya gelince yıkıyorsunuz ama desteğe gelince destek vermeyeceksiniz! Kusura bakmayın. Ancak Avrupa Birliği bize vaat ettiği bu şartları yerine getirirse biz de gereğini tabi gerçekleştiririz. Nedir bu? 2 ona 2 bize, 1 ona 1 bize. Adil, insani paylaşım dedik. Bunları yaparız. Ama bunlar mesela bu vize olayında Latin Amerika ülkelerine bile kalkıyorlar her şeyi veriyorlar; Balkanlara veriyorlar, Ukrayna’ya veriyorlar ancak Türkiye gibi bir ülkeye maalesef vize uygulamasını hala kaldırmıyorlar.
NUR ÖZKAN ERBAY: Suriye’deki son duruma ilişkin Esed rejiminin ateşkesi ihlal ettiği yolunda haberler var. Türkiye’nin de bu konudaki tavrı net. Bundan sonra sahadaki duruma paralel olarak ne gibi caydırıcı unsurlar kullanılacak? Ayrıca bir Patriot bataryasının Türkiye’de konuşlandırılması bugünkü görüşmede gündeme geldi mi?
İspanyolların bizde bulunan Patriot’ları şu anda NATO’nun bizim için görevlendirdiği pakettir. Bu gündeme geldi. Ancak ilave bir paket konusu gündeme gelmedi. S-400 konusunda da Stoltenberg’in kanaati bellidir; “Üyelerimizin kendi tercihidir. Biz onlara niye onu, niye şunu gibi bir tercih baskısı yapmayız, yapamayız.”
Ama Patriot konusunda da bildiğiniz gibi biz Amerika’ya şu teklifi de yaptık; “Eğer verecekseniz siz de bize Patriot verin. Biz sizden de Patriot alırız.” Ancak S-400 konusunda tabi onlar da epeyce yumuşadılar, “S-400’leri devreye almayacağınıza dair bize söz verin” noktasına geldiler.
Tabi şu anda İdlib’de Pantsir’ler var. Libya’da da var. İdlib’de biz 8 Pantsir’i SİHA’larla yok ettik. Bunlar tabi fiyatları da çok yüklü ve önemli hava savunma sistemleri.
Şu an geçici bir ateşkes de olsa süreç iyi gidiyor, 4 günü doldurduk. Temennim odur ki bu şekilde devam eder ve bu kalıcı bir ateşkese de dönüşür.
DİCLE CANOVA: Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge içinde yerleşim yerleri oluşturulması ve mültecilerin yerleştirilmesi önerisine AB ve ABD’den destek verilecek mi? Daha önce ellerini taşın altına koymamakla eleştirmiştiniz bu yeni süreçte durum değişti mi?
Güvenli bölge farklı. Gerek Obama ile gerekse Trump ile yaptığımız görüşmelerin neticesindeki güvenli bölge… Bunu Obama yerine getirmedi ama Trump bunu çok dillendirdi. Dillendirmesine rağmen Trump da bununla ilgili adımı maalesef atmadı, atamadı. Hatta daha sonra daha ileri gitti ve dedi ki ben askerimi çekeceğim. Bir hareketlenme oldu fakat o da yürümedi. En son geçen hafta yaptığımız görüşmede “Ben artık burada askerimi tutmayacağım, ben burada büyük harcamalar yapmak istemiyorum ve askerimi çekeceğim.” dedi. Şimdi biz bekliyoruz. Bize verdiği son mesaj bu şekilde.
Tabi bizim için şurası çok önemli; Kamışlı petrol rezervlerinin olduğu bir yer. Petrol rezervinin olduğu diğer yer Deyrizor. Burada teröristler kaynağı sömürüyor. Buranın üzerinde Amerika’nın da planı var. Kamışlı üzerinde de Putin’in bir planı var. Ben Sayın Putin’e şu teklifi yaptım; “Buradan elde edilen petroller yardımıyla, biz işin müteahhitlik tarafını yaparız, eğer mali noktada destek verirseniz, gelin bu yıkılmış olan Suriye’yi ayağa kaldıralım.” Putin de “Olabilir” dedi. Eğer burada böyle bir adım atılabilirse hatta aynı teklifi Trump’a da yapabilirim. Buradan bu teröristler nemalanacağına -çünkü zaten aldıkları, çıkardıkları petrol işlenmiş petrol değil, yani kalite yok ama alınır ve işlenir hale gelirse- buralardan gelecek imkanla Suriye’yi yeniden imar etme şansımız doğar. Bu da Suriye’nin birliğine, bütünlüğüne kimin sahip çıkma, kimin el koyma isteği içinde olduğunu ortaya çıkarır.
HÜSEYİN LİKOĞLU: Türkiye dışarda çok büyük mücadele verirken, içeride siyasette tansiyon çok yüksek. Böyle bir ortamda tansiyonun yükseltilmesinde kasıt görüyor musunuz?
Bize bazı haberler geliyor; Bay Kemal tansiyonu düşürmek istiyor diye. Böyle bir şeyin farkına vardıysa, o tansiyonu düşürebilir, neden düşürmüyor? Tansiyon zaten durup dururken fırlamaz. Olay bu kadar basit.
HÜSEYİN LİKOĞLU: Tansiyonun düşmesi için sizden bir talebi olursa değerlendirir misiniz?
Ben zaten görevimi yapıyorum. Cumhurbaşkanının atması gereken adım, ülkede barışın egemen olduğu bir sürecin işlemesini sağlamaya yönelik adımdır. Ama karşımızda milletin evini hiçe sayan, milletin evini milletin evi olarak görmeyen, hala orayla uğraşan, hala her konuşmasında muhakkak oraya bir şeyler çakan bir insan var.
HACI YAKIŞIKLI: Koronavirus AB’yi etkiledi, İtalya’da şehirlerarası geçişler yasaklandı. Şu an en güvenilir ülkelerden biri Türkiye gözüküyor. Sağlık yatırımlarının bunda etkisi nedir? Ayrıca turizmde bir artış bekleniyor mu?
Bugün itibarıyla koronovirüsle ilgili dünya genelinde toplam vaka sayısı 114 bin 456’ya, ölü sayısı da 4 bin 27 ulaşmış durumda. Dolayısıyla küresel bir salgından, küresel bir halk sağlığı sorunundan bahsediyoruz. Hamdolsun ülkemizde şu ana kadar tespit edilen bir koronavirüs vakası bulunmuyor. Salgın belirginleştiği andan itibaren erken bir dönemde hiç tereddüt etmeden bütün tedbirlerimizi kararlı bir şekilde uygulamaya koyduk. Şu an 114 ülkede görülen bu salgının Türkiye’de görülmemiş olması, aldığımız önlemlerin ne kadar yerinde olduğunu ortaya koyuyor. Başta Sağlık Bakanlığımız olmak üzere bütün kurumlarımızla belirlediğimiz önlemleri uygulamaya hassasiyetle ve sıkı bir şekilde devam edeceğiz. Tabi bu noktada alınacak kişisel tedbirler de çok büyük önem arz ediyor.
Koronavirüse yönelik alt yapı ve ön hazırlıklarımızı iyi yaptık. Sağlık tesislerimiz zaten bu konuda tartışılmaz. Bununla ilgili de ön hazırlıklarımız var. Koronavirüse yönelik bütün malzemelerin ikmalinde iyiyiz. Bu malzemelerin üretimini de ülkemizde yapar hale geldik. Ama maalesef ahlaksızlar da yok değil. Onlar da bunu fırsata dönüştürmek suretiyle bakıyorsunuz ihracatta olsun, iç piyasada olsun, yüksek fiyatlarla bunları satmaya çalışıyorlar. Bu konuda İçişleri Bakanlığımızın maskelerle ilgili kesin tedbirleri var. Aynı şekilde Ticaret Bakanlığımızın aldığı tedbirler var. Bütün hepsinden öte sağlık tesislerimizin bu noktadaki çalışmaları ileri derecede. Şehir hastanelerimiz, devlet hastanelerimiz, eğitim araştırma hastanelerimiz, hepsinde anında müdahale edecek şekilde bu işlerin önlemi alınıyor.
Turizm noktasında da Kültür ve Turizm Bakanımız bu noktada uluslararası zemini de iyi okuyan bir arkadaşımız. Temmuz’a kadar gelişmeler çok önemli. Haziran, Temmuz inşallah bu konuda toparlanma ayı olur ve hızla yükseliriz. Çünkü altyapımız buna çok müsait.
AHMET HAKAN COŞKUN: Rus medyasının sizin Putin’i beklerken olduğu iddia edilen bazı görüntülerinizi yayınlamasına ne diyorsunuz? Türk-Rus ilişkilerine zarar veriyor mu Rus medyası?
Her ülkenin medyasında maalesef bu tür fevri örnekler yer alabiliyor. Ancak Türkiye ve Rusya ilişkileri bu tür medyatik manipülasyonlara kurban edilemez. Arkadaşlarımız konuyla ilgili bütün muhataplarıyla görüştüler. Herhangi bir kastın kesinlikle söz konusu olmadığını, kendilerinin de bu tutumdan ciddi manada rahatsız olduklarını ifade ettiler. Rutin bir sürecin bile birilerince manipüle edilerek farklı noktalara çekilmeye çalışılması buradaki kötü niyeti gösteriyor aslında. Nitekim bizim medyaya görüntü vereceğimiz Putin’in çalışma ofisi bir uçta, biz ise öbür uçtan geliyoruz. O bu uçtan çıkana kadar, biz de bulunduğumuz yerden çıkana kadar buluşma noktası gibi orta noktada buluşuyoruz. Bazıları da buradan art niyetli çıkarımlar yapmaya çalışıyorlar. Sayın Putin bizi arabaya kadar uğurladı. Tabi niyet kötü olunca bunu yazmıyorlar, göstermiyorlar.
Bu haber en son değiştirildi 10 Mart 2020 15:11 15:11
Hamas yöneticilerinden Sami Ebu Zuhri yaptığı açıklamada en önemli önceliklerinin İsral saldırılarının durdurulması olduğunu ifade…
Erzincan'ın İliç ilçesindeki altın madeni sahasında 13 Şubat'ta meydana gelen heyelanda 9 işçinin hayatını kaybettiği…
İçişleri Bakanlığı’nca kayyum atanan Tunceli Belediyesi Eş Başkanı Birsen Orhan, savcılık sorgusunun ardından tutuklama talebiyle…
Narin Güran cinayetinde amca Salim Güran ve baba Arif Güran'ın araçlarının içinde bulunduğu 5 araç…
Şahin, " Bilinmelidir ki RTÜK sansür kurumu değildir. Anayasamız net bir hükümle sansürü yasaklar" ifadelerini…
Dokuzuncu olağan kongresini gerçekleştiren Saadet Partisi'nde genel başkanlık için Kayseri milletvekili Mahmut Arıkan ile İstanbul…