Evde kalamayanların hikayesi -1
Bugün evde kalamayanların hikayesindeki aşama yüzleşme aşamasıdır. Emekçiler piyasacılığın kuytuluğunda nasıl da çıkışsız kaldığıyla yüzleşiyor. Yaşamak denilen yüceliğin nasıl da küçük bir topluluğa peşkeş çekildiğiyle yüzleşiyor. Çaresizliğin, yönetenlerin acımasız silahı olduğuyla yüzleşiyor. Ekmek parası kazanmanın bir grup saraylının sadakasına dönüşmesiyle yüzleşiyor. Zenginlerin bir günlük karının, emekçinin bir ömürlük çilesi olduğuyla yüzleşiyor.
Sancak Yıldız
Sendika Uzmanı
Mart ayının ikinci haftasında başladı olağanüstü süreç çağrıları. Sağlık Bakanı’nın kameralar karşısındaki yorgun ve bitkin hallerinden çeşitli anlamlar çıkarmaya çalıştı insanlar. Krizin dünya ölçeğinde büyük olduğuna dair herkes hemfikirdi; ancak ülkemizde Fahrettin Koca’nın ‘diğerleri’nden farklı olduğunu düşünenlerin garip bir iyimserliği vardı. İyimserliğin gerçek olan ile bağ kuramadığı yerde insan her yönüyle yenilir. Bu iyimserlikte; elbette iktidar karşıtlığının düzen karşıtlığıyla; piyasacılık karşıtlığının gericilik karşıtlığıyla kadim ortaklığının bütünlüklü ele alınamamasının payı çok büyüktü. Bu psikolojik havadan deneyimleyerek de olsa dersler çıkarılmaya başlandı.
Kadim ortaklar ilk mesajı Erdoğan’ın sarayında verdiler. Cumhurbaşkanı’nın açıklayacağı tedbir paketi herkesin merak konusuydu. Paket açıklandığında bir eşik geçilmişti. Kendi payına kolonya-mendil-dua çıkan milyonlarca insan yavaş yavaş umudu kesmiş, sürecin bir bilinmeze gittiğine emin olmaya başlamışlardı. Bu önemli bir eşikti. Çünkü; kendi içinde birden fazla yüzleşmeyi beraberinde getiriyordu. Her gün işe gitmek zorunda olanların her saat için başka soruları ortaya çıkmaya başladı. Soruların muhatabını da doğru seçmek gerekiyordu ve halkın bu konuda doğru davrandığı söylenmelidir. Muhatabı şaşıran halktan çok başkalarıydı. Birincisi; liberal kazanda kaynayan şerbetli solcular, ikincisi de asıl muhatap olan iktidardı.
Ancak evde kalamayanlar, patronların ve iktidarın sahte minnettarlığı ve teşekkürleri eşliğinde sabahın erken saatleri ile birlikte sokaklara dökülmeye devam ettiler. Bu durum da elbette diğer birçok başlık gibi kontrol edilemez bir hal aldı. Patronların ve hükümetin korkusu burada mutlak sonuçtan oldu. Kısa vadeli sonuç krizin emekçiler nezdinde psikolojik olarak da yönetilemez hale gelmesi oldu. Birden fazla yerden insanın ne kadar büyük bir çıkmaza sürüklendiğini bütün memleket gördü. Dile gelen çaresizliğin ayaz keskinliğinde yüze vuruşu iki sözcükte şanlı şöhretli patronları küçücük bir canlıya çevirdi .
‘Evde Kalamıyoruz..’
Üstüne söylenecek birçok şey var muhakkak. Ancak evde kalamayanların hikayesinde, her hikayede olduğu gibi ders çıkarmamız gereken karakterler var.
Çocukken Kemalettin Kamu hikayelerinde yoksulluğa hüzünlenir, o hüzünde yoksulluğun çiğ bir yemiş kadar acı tadı olduğunu öğrenirdik. Kuşkusuz sancılı bir öğrenme sürecidir. Küçüklüğün büyüdüğüne şahit olma anıdır. Sonucu bir yüzleşmedir. Hesaplaşmaktan daha zor olanıdır. Yüzleşme eşiğini geçtikten sonra hesaplaşırsınız..
Bugün evde kalamayanların hikayesindeki aşama yüzleşme aşamasıdır. Emekçiler piyasacılığın kuytuluğunda nasıl da çıkışsız kaldığıyla yüzleşiyor. Yaşamak denilen yüceliğin nasıl da küçük bir topluluğa peşkeş çekildiğiyle yüzleşiyor. Çaresizliğin, yönetenlerin acımasız silahı olduğuyla yüzleşiyor. Ekmek parası kazanmanın bir grup saraylının sadakasına dönüşmesiyle yüzleşiyor. Zenginlerin bir günlük karının, emekçinin bir ömürlük çilesi olduğuyla yüzleşiyor.
Yüzleşmeler kalınca bir kitap gibi uzayıp gidiyor. Bu aşamada yüzümüze vuran gerçek yaşamak için emekçilerin; patronların sınıfını imha etmek zorunda olduğu gerçeğine doğru hızlıca yol almak oluyor. Bu yol da tarihin en onurlu elleriyle döşenmiş taşlarla örülü..
**Bu yazı dizisi evde kalamayanların mücadelesinde başrole koyduğumuz HÜSEYİN DUMAN’a ithafen yazılmıştır..