Bir araştırmanın sonuçlarını okurlarıyla paylaşan iktidar yanlısı gazeteci, Z kuşağı olarak adlandırılan gençlerin yüzde 35.7’sinin otoriter lider istediğini köşesine taşımış[1]. Keşke aynı gençlere evlerinde otoriter bir baba isteyip istemediği de sorulsaymış! Yandaş yazar, araştırmaya bir itirazının olduğunu belirterek “özgürlüklerine düşkün bir kuşağın siyasi tercihlerinde özgürlükler hiçbir yerde çıkmıyor” diye de sözüm ona hayıflanmış. Bursa bölgesiyle sınırlı olan araştırmanın, ülkenin genelini kapsamaması teselli edicidir… Gerçekte bu tür çalışmalardan meramına uygun çıkarımlar yapanlar, tek adam rejimini meşru kılmaya dönük propagandaya hizmet etmektedir.
Gençler değişim umudu arıyor
Yaşanan tarihsel dönemleri yansıtan temel özelliklere göre kodlar verilerek sınıflandırılan genç kuşaklar, homojen özellikler taşımıyor. Bu kuşaklar, sınıfsal konumları, eğitime ve yeni teknolojilere erişim olanakları bakımından kendi içlerinde de ayrılıyorlar. [2]
Ne ki, Y ve Z kuşağı gibi kodlamaların, salt ayrıcalıklı elit kesimin gençlerini tanımladığı savı da tartışmalıdır. Günümüzde neoliberal kapitalizmin yarattığı işsizlik, hayat pahalılığı, umutsuzluk gibi sorunları yaşayan üniversite mezunu ya da öğrencisi milyonlarca gencin Y ya da Z kuşağına dahil olmadıkları söylenemez. Örgün eğitimden geçmiş, internete erişebilen her kesimden gencin inovatif teknolojik gelişmeler hakkında az çok bilgisi vardır. Önemli olan siyasal iradenin, üretim süreçlerine katılmaları için toplumun dinamik potansiyeli olan gençlere ortam hazırlayıp hazırlamadığıdır. Genç işsizliği oranları, resmi istatistik hilelerle kağıt üzerinde azaltılsa dahi, gerçekte günden güne artmaktadır. AKP’nin alaturka kapitalist modeli bile işletemediği artık apaçık ortadadır. Sistem dışına itilen genç kuşaklar, hızla atıl duruma düşmektedir. Sınıfsal çelişkilere ilişkin eleştirel değerlendirmelerin bile anlamını yitirdiği bir düzlemde bundan böyle gençler, ancak değişim talebiyle seçim sandığına gidebilir.
Gezi, ruhunu teslim etmedi
Y kuşağı olarak isimlendirilen gençlerin Gezi direnişinde kişisel yaşamlarına, özgürlüklerine ve kutsallarına müdahale eden otoriter anlayışa itiraz etmek için sokağa çıktıklarını anımsamak gerekir. Y kuşağı gibi Z kuşağının da özgürlüklerinden vazgeçerek otoriter bir lider isteyeceğini düşünmek inandırıcı değildir. Herhangi bir siyasal partiye fanatikçe bağlanmayı reddeden milyonlarca gencin, köhneleşmiş siyaset yapış biçimine ve bunu temsil eden tüm siyasal aktörlere yönelik itirazı bugün de geçerlidir. Bu itiraz, Gezi’nin direngen ruhuyla örtüşmektedir. Herkese tepeden bakan; bağıra çağıra azarlamayı, korkutmayı, tehdit etmeyi siyasi hitabet sayan köhne anlayış, artık devrini tamamlamıştır. Uzun zamandır bu tarzda yapılan siyasetin sorun çözmediği, tersine sorun ürettiği görülmüştür. Ebeveyni tarafından azarlanmayı bile içine sindiremeyen gençlerin öfke dolu otoriter liderler yerine soğukkanlı davranan yeni bir genç lider figürü istemesi çok daha akla yakındır.
13 milyona yaklaşan genç nüfusuyla Avrupa’nın en genç ülkesinin [3] dinamizmini geleneksel hiyerarşik yönetim kalıpları içerisinde eritmek, iyi niyetli bir siyaset tarzı değildir. Yalnızca dayatmacı anlayışa itiraz eden spontane bir halk hareketi olan Gezi’yi yıllardır anlamazlıktan gelen iktidar, zor kullanarak bastırdığı milyonlarca genç yurttaşı, ‘kaçırdım ya da yola getirdim’ diyerek kendini avutabilir. Oysa, sayıları giderek artan sessiz milyonların o günkü itirazlarını geri çektiğini düşündürecek hiç bir olumlu gelişme bugüne değin yaşanmamıştır. Tersine adalet, demokrasi, eşitlik ve bireysel özgürlük istemleri daha da artmış; bunların yanına kronikleşen işsizlik ve enflasyon gibi sorunlar da eklenmiştir. İnsani talep ve itirazları zor kullanarak bastırmak, iktidarların gücünü değil çaresizliğini gösterir. İktidarın çözüme dönük diyalog kurma iradesi yoksa sorunlar TOMA’ların desteğiyle hasır altı edilmiş olur.
OHAL vaadiyle oy istenmez
AKP, özellikle Gezi Direnişi’nden sonra içeride ve dışarıda hiçbir demokratik ya da diplomatik enstrümanı kullanma becerisi gösterememiştir. Gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında zor kullanmak, taraflar arasında nihai barışı sağlamaya dönük bir amaç taşımıyorsa ülkenin bekası için tehlikelidir. Hele iktidar sahibi, çatışma durumunu salt kendi zümresinin çıkarları için sürdürüyorsa halka sırt çevirmiş demektir. Barışı hedeflemeden sürekli çatışma halinde olmak sürdürülebilir bir siyaset değildir. Ne ki dünya siyasetini irili ufaklı silah tüccarları yönlendirdikçe, ülke halkları da yaşam standartlarını geliştirmek için değil, savunma adı altında kamufle edilen savaş bütçeleri için vergi vermeyi sürdürecektir.
Dört gençten birinin işsiz olduğu ülkemizde iktidarın vizyonu, Rus yapımı S 400, Amerikan yapımı F35 ya da yerli yapım SİHA, Bozok, Atmaca gibi savaş oyuncaklarıyla sınırlıdır. “En iyi ihraç ürününüz ordunuz” hakaretiyle gençlerimizi savaş meydanlarına çağıran Soros, haklı çıkmamalıdır!
Siyasal iktidar, savladığı iç ve dış tehditleri ortadan kaldırmak için barışçı yolları kullanmaktan ısrarla kaçınmaktadır. Umuda gereksinim duyan ülke gençlerinden süresi belirsiz bir OHAL rejimi için yasak tehditleriyle ‘güven oyu’ istenemez. Sosyal medyayı dijital kimliklerinin bir parçası olarak gören milyonlarca genç insanı hesaplarını kapatmakla tehdit eden otoriter bir lider, ancak mazoşist eğilimli gençler tarafından desteklenebilir.
Dijital yaşamı içselleştirmiş olan gençler, internet oyuncaklarını iktidara teslim edip yerine savaş oyuncaklarını koymayı yeğlemez. Gençlerden oy almak için ölüm değil, ancak yaşam vaat edilebilir.
Çağdaş teknolojik araçlara erişebilen gençler, dünyayı anlamak için büyüklerine daha az gereksinim duymaktadır. Çoğu genç için geleneksel baba otoritesi işlevsiz kalmışken her şeye karışan dayatmacı bir ‘baş baba’ için itaat talep etmek abesle iştigaldir. Evdeki otoriter babanın tutum ve davranışları genç için ne kadar trajikomik ise otoriter liderinki de öyledir. Cezai yaptırımları farklı olsa da evde ve ülkede otorite ile baş etmenin en barışçıl yolu ise onu sarakaya almaktır. Gerçi, mizaha karşı hoşgörüsüz olan evdeki babanın yaptırımı, en fazla galiz bir küfürle sınırlıyken ülkenin baş babası, kıdemli komedyenleri bile mahkemelerinde süründürebilir!
İnsanoğlunun doğasına özgürlüğü yakıştıranlar, bu uğurda bedel ödeyenler ve ödemekte olanlardır. 21.yüzyılda iradesini otoriter liderlere teslim edenler ise kişisel çıkarları için yaşayan gönüllü kölelerdir. Otoriter lider, umutları tazeleyebilme gücünü yitirdikçe genç nüfusun değişim talebi de artacaktır. Kaldı ki kapitalist sistemleri sürdürebilmenin en garantili yolu lider değişiklikleridir. Sadece yeni bir lider, acı reçetedeki ilaçları reform diye halka yutturabilir; kamuoyundaki kredisi bitene kadar da yaşamsal sorunları zamanın tozlu raflarında unutturmuş olur.
[1] https://www.birgun.net/amp/haber/selvi-z-kusagi-otoriter-bir-lider-istiyor-307303?__twitter_impression=true
[2] https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/erinc-yeldan/y-kusagi-z-kusagi-1750080
[3] https://www.haberturk.com/avrupa-nin-en-genci-turkiye-2683435-ekonomi
Dokuzuncu olağan kongresini gerçekleştiren Saadet Partisi'nde genel başkanlık için Kayseri milletvekili Mahmut Arıkan ile İstanbul…
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, PKK lideri Abdullah Öcalan için yaptığı çağrının yankıları sürüyor. Cumhurbaşkanı…
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkında çıkardığı…
ABD'li Senatör Lindsey Graham, Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve eski Savunma…
Kadına yönelik şiddeti tek başına biyolojik bir mesele olarak erkek saldırganlığıyla açıklamak en hafif tabirle…
Bu düzen çürümüştür. Şimdi bu çürümüş düzeni yeni anayasa ile tescillemek istiyorlar. Medeni kanunu tartışmaya…