Hikmet Kıvılcımlı: Arayışın peşinde bir komünist
TKP’nin 100. yaşını kutluyoruz… Doktor Hikmet bu yüz yıllık geleneğin ilk elli yılının en önemli kadrolarından biri olarak anılmayı fazlasıyla hak eder.
Orhan Deniz
Hikmet Kıvılcımlı’yı, Türkiye komünist hareketinin Doktor Hikmet’ini, yaklaşık yarım asır önce, 11 Ekim 1971 günü kaybettik. 1902’de Priştine’de başlayan yaşamı yoğun bir mücadelenin yarattığı kararlılığı, inatçılığı, direngenliği, üretkenliği ve özgünlüğü miras bırakarak, ülkesinden uzakta, Belgrad’ta sona erdi.
TKP’nin 100. yaşını kutluyoruz… Doktor Hikmet bu yüz yıllık geleneğin ilk elli yılının en önemli kadrolarından biri olarak anılmayı fazlasıyla hak eder.
1920’lerin başlarında Askeriye-yi Tıbbiye-yi Şahane öğrencisiyken başladığı partili mücadelede gençlik çalışmalarının sorumluluğunu üstlenen, 1925 Akaretler kongresinde Merkez Komite üyesi seçilen, 1925’ten itibaren sık sık yapılan komünist tevkifatlarında hiç boş geçilmeyen, tutuklanmaları “kızıl bir profesör” olmak için olanak olarak gören ve 22 yılını geçirdiği cezaevlerini gerçekten de bir üniversiteye çevirebilen Doktor Hikmet Kıvılcımlı’yı TKP tarihindeki en “arayışçı” kadrolardan birisi olarak değerlendirebiliriz.
Doktor Hikmet TKP’ye, bilimsel sosyalizmle bağı en kuvvetli olan, İstanbul kanadından katılır; Kurtuluş ve Aydınlık dergilerinin Doktor’un sosyalizme yönelmesinde etkisi büyük. Bu durum doğal olarak Doktor Hikmet ve Doktor Şefik Hüsnü arasında organik bir bağı da oluşturur. Her iki doktor TKP tarihindeki yaşamları boyunca yazılı üretimde bulunmuş az sayıdaki kişilerdendir.
İlk kez 1925’te tutuklanır, sonra 1927’de, sonra 1929’da… 29 tutuklaması sonrası gönderildiği Elazığ’da Yol serisini yazar. Yol: TKP’nin Eleştirel Tarihi serisi 9 kitaptan oluşur ve özellikle yeni kurulan rejimin sınıf karakteri, sınıfların analizi ve izlenecek strateji açısından önemli tartışmaları gündeme getirir; Yol’la ilgili altının mutlaka çizilmesi gereken bir diğer önemli konuysa Doktor Hikmet’in bu topraklara özgü bir tarih tezi arayışının ilk metinleri olmasıdır.
Cezaevinden çıktıktan sonra İstanbul’a dönen Doktor Hikmet 1935’te Marksizm Bibliyoteği Yayınevini kurar; Hasan Ali Ediz, Eczacı Vasıf ve Fatma Nudiye Yalçı da yayınevi çalışmalarında yanındadır. Sonrasında adı Emekçi Kütüphanesine çevrilen yayınevinde birçok Marksist eserin çevirisi yapılır ve Kıvılcımlı’nın kendi kitapları da basılır.
Daha çok Nâzım’la bilinen ünlü 1938 Donanma ve Harbiye davaları sonucu tekrar tutuklanır Doktor. 15 yıl ceza verirler, 12 yıl yattıktan sonra genel afla çıkar.
1951 TKP tevkifatıyla TKP’nin politik faaliyetleri sonlanıp, örgütsel varlığı hareketsiz bir hale gelir. Doktor Hikmet bu koşullarda 29 Ekim 1954’te Vatan Partisi’ni kurar, parti yayını olarak Vatandaş gazetesini çıkarır. Vatan Partisi 1957 seçimlerine katılır; Kıvılcımlı’nın seçim çalışmaları kapsamında Eyüp mitinginde yaptığı konuşma koğuşturmaya uğrar. Bu koğuşturma nedeniyle 25 partili 1958’in sonlarında tutuklanır; tutukluluk 2 yıl sürer. Davanın düşmesi sonucu 1960’ta serbest kalırlar.
27 Mayıs 1960 ve sonrası hem Türkiye hem de özel olarak Kıvılcımlı için hareketli günlerdir. Toplantılar, söyleşiler, etkinliklerle geçen bu yoğun dönem içinde, Tarihsel Maddecilik Yayınlarını kurup yayıncılık faaliyetlerine devam ederken, Yapı İşçileri Sendikası ve İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği gibi örgütlenmelerle politik çalışmalarını büyütmeye çalışır. 1960’lı yıllardaki hızlı akışın içinde “eski tüfekleri” –dolayısıyla TKP’yi- temsil eden isimlerden biri olan Kıvılcımlı farklı yayınlarda da yazılar yazmaya devam eder.
12 Mart darbesinin sonrasında Türkiye’yi terk etmek zorunda kalır ve kısa bir süre sonra da yaşama veda eder. Doktor Hikmet’in ölümünden önce yaşadıklarının, yani Bulgaristan ve Demokratik Almanya tarafından kabul edilmeyip sınır dışı edilmesinin bir trajedi olmanın ötesinde tarihimizdeki bir utanç olduğunu not etmeliyiz. Dünya komünist hareketinin tarihinde politik, ideolojik ve örgütsel ayrılıkların uç noktalara taşındığı çok örnek vardır ve bunların bir bölümü iyi ki uçlara taşınmıştır. Fakat 1950’lerle birlikte TKP’nin temsiliyeti üzerinden başlayan tartışmanın, tüm ömrünü mücadeleyle geçirmiş bir komünistin bu şekilde bir muameleyle karşılaşmasına kadar varması böylesi bir çerçeveyle açıklanamayacak bir aşırılıktır.
Doktor Hikmet’in “arayışçılığı”na gelince…
Doktor Hikmet Türkiye komünist hareketinin tarihinde tek başına “bir sıra neferi” değildir, bunun ötesinde, kendisinde önderlik nosyonu gören, bu doğrultuda bir yaratım ve üretim sürecinin peşinde olan bir aydın ve devrimcidir. Doktor’la ilgili tüm anlatıların özünde çalışkanlığının, sürekli okuyup yazmasının ve direngenliğinin olması da bu iddianın kanıtlarıdır. Doktor’un bu iddialılığının tek gerçeklenme yolu emekçi halk kitlelerine dayanan bir düzenin kuruluşudur ve yaşamı boyunca bu yolun arayışı içerisinde olmuştur.
İşçi sınıfı devrimlerinin evrensel bir karakter taşıdığı ama her ülkedeki devrimin oraya özgü yanları olacağı doğrusundan yola çıkan Doktor Hikmet’in bu arayışının İslam’da ve Osmanlı’da sosyalizan yönler bulmaya varmasını, bu topraklara ait bir tarih tezi arayışının sınıfsal perspektifi kenara itip ahlaki ve bireysel kategoriler yaratmaya başlamasını, 1930’larda yeni kurulan rejim ve bu rejimin kurumlarıyla yapılan hesaplaşmanın 1950’lerden itibaren tam tersi bir yöne savruluşunu, aşamacılığı, orduculuğu, Milli Birlik Komitesi’ne yapılan önerileri ise tarihimizin önemli eksiklerinden biriyle açıklayabiliriz.
Doktor Hikmet Kıvılcımlı, benzer başkaları gibi, sürekliliği olan kolektif bir iradeden ve kolektif bir üretimden yoksun olarak arayış içerisinde olmuştur. Tarih iddialı bir aydına yalnız başına da olsa dolaşabileceği geniş bir alan sunarken, siyaset bu yalnızlığı yol alabilmek için girilen çıkmazlara dönüştürmüştür.
Sanırım ki, Kıvılcımlı’nın mirası bu yalnızlıkla ele alındığında daha anlaşılır olacaktır.