Bilgütay Hakkı Durna
90’lar mücadelenin zor ve keskin olduğu yıllardı…
İşkencenin sıradan olduğu, gözaltında kayıpların yaşandığı, faili meçhullerin yaygınlaştığı, özelleştirmelerin arttığı, 28 Şubat’ın ve Susurluk kazasının yaşandığı zamanlardı. Aynı zamanda Zonguldak madenci yürüyüşünün gerçekleştiği, öğrenci eylemliliklerinin yükseldiği ve solun her alanda mücadele yürüttüğü yıllardı. Tüm bunların yanında da komünist partinin kuruluşunu tamamlayıp örgütlenmesini büyüttüğü ve siyasete müdahale etmeye başladığı bir dönemdi.
Bu dönemin 18 Nisan 1999 tarihli son seçiminde beş parti meclise girmişti. Bunlar sırası ile Demokratik Sol Parti (DSP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Fazilet Partisi (FP), Anavatan Partisi (ANAP) ve Doğru Yol Partisi (DYP) idi. Ek olarak Mehmet Ağar ve Ahmet Özal’ın da bağımsız olarak milletvekili seçildiklerini belirtmek gerekir. Meclis neredeyse tamamen sağcılardan oluşmuştu. İsmine bakılarak bir sol partinin birinci parti olduğu söylenebilir. Ancak DSP’yi hatırlayanlar, bunun böyle olmadığını bilmekteler. Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) meclis dışı kaldığı seçimlerde %18’e yakın oy alan MHP ise, uzun bir aradan sonra tekrar hükümete girmişti.
Seçimin komünist partisi ise Sosyalist İktidar Partisi (SİP) idi. SİP, “Yağma Yok Sosyalizm Var” sloganı ile seçimlere ilk kez tek başına katılmıştı.
Ne yazık ki, ‘99 seçimlerinin Sosyalist İktidar Partisi kadroları için başka bir anlamı daha vardı.
***
Seçimlerden bir gün önce, 17 Nisan 1999 günü SİP son mitinglerini sırası ile Kartal, Sarıgazi ve Kadıköy’de yapacaktı. Kartal mitingi sonrası Sarıgazi mitingi de tamamlanmış, araç konvoyu ile Kadıköy’e hareket edilmişti. Konvoy Küçükbakkalköy’e geldiğinde saldırıya uğradı. O anda konvoyun daha önlerinde bulunan SİP Avcılar ilçe örgütü üyesi, tekstil işçisi Hüseyin Duman yoldaşlarına yardım etmek için saldırının yapıldığı noktaya geldiğinde, iki resmi polisin yanında duran biri tarafından hedef gözetilerek vuruldu ve hayatını kaybetti.
Katil, resmi polislerin yanından ateş etmesine, birçok kişi tarafından eşkalinin net şekilde verilmesine, sonrasında da Parti tarafından kimliğinin tespit edilmesine rağmen uzun süre “yakalanamadı”. Polis olayı takiben çevrede delil toplama işinden dahi kaçınmış, mermi kovanları parti yetkilileri tarafından toplanarak savcılığa teslim edilmişti.
Hüseyin’in katli de “faili meçhul” dosyalardan biri yapılmak istendi. Ancak gerek Sosyalist İktidar Partisi’nin gerek ilerici kamuoyunun gerekse de avukatların çabası ile buna izin verilmedi.
Katil, Ülkü Ocakları başkanlığını da yapmış olan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) üyesi İhsan Bal idi.
***
İhsan Bal’ın eşkali tanıklar tarafından tereddütsüz verildiği halde, iddianame ancak yirmi ay sonra, 11 Aralık 2000 tarihinde düzenlenebildi ve “kasten adam öldürme” suçundan dava açıldı. Sonrasında da hakkında “gıyabi tutuklama” kararı verildi.
Tüm bunların ardından İhsan Bal, 4 Ocak 2001 tarihinde, “kendi” “teslim olmuş”, hemen peşi sıra kefaletle tahliye edilmişti. Yargılamanın başlamasından sonra, Hüseyin’in ailesinin avukatlarının her duruşmadaki ısrarlı talepleri sonrasında, 30 Kasım 2001 tarihinde İhsan Bal hakkında tutuklama kararı verildi. Nihayetinde, 16 Mayıs 2002 tarihli celsede hüküm kurulmuş, İhsan Bal hakkında “kasten adam öldürme” suçunu işlediği sabit bulunarak 24 yıl bir gün hapis cezası verilmiştir. Ancak bugünlerde cezaevlerinden tahliyelerle bir örneğini daha izlediğimiz şekilde, “Rahşan Affı” olarak bilinen yasa hükümleri gereği tahliye edilmiştir.
***
Hüseyin Duman’ın katilinin yargılanması da bir mücadele alanı olmuştur. Taraflar her duruşmada net olarak siyasi kimlikleri ile karşı karşıya geldiler. Hüseyin’in ailesinin yanında yüzden fazla ilerici avukat yer almış, avukatlar aylar süren davayı hiç aksatmadan takip etmişlerdi. Karşı tarafta da avukatlar disiplinli bir şekilde davalara katıldılar. Ona yakın avukat da İhsan Bal’ı savundu.
Neredeyse her duruşma olaylı ve tartışmalı geçmişti. Mahkeme heyeti tüm yargılama boyunca tarafsız davranmamış, yargılamanın en başından itibaren Hüseyin’in ailesinin avukatlarına karşı hasmane bir tutum içine girmişti. (Mahkeme başkanının emekli olduktan sonra mafya ile olan ilişkileri gazete manşetlerinde uzun süre yer almıştır.)
Hatta yargılama sürerken “burada adalet yok”, “bu ne biçim adalet, çifte standart uygulanıyor” şeklindeki sözlerimiz nedeniyle “mahkeme heyetine duruşma sırasında hakaret” suçunu işlediğimiz iddiası ile Avukat Murat Çelik ile birlikte, ikimiz hakkında dava açıldı ve yargılama sonunda ceza aldık.
Ancak mahkeme heyetinin tüm yanlı davranışlarına rağmen, Hüseyin’in ailesinin avukatları katilin cezalandırılmasını sağladılar. Yargılandığımız davada “Bu ülkede katledilen onlarca aydının, ilericinin katilleri ya bulunamamış ya da çok az cezalar almışlardır. Ülkemizdeki bu kanlı geleneğin bozulması, insanlık ve emek düşmanlarının yaptıklarının yanlarına kalmaması gerekmektedir. Buna inanıyoruz. Hüseyin Duman davasında yapmaya çalıştığımız tek şey de budur” demiştik. Yapmaya çalıştığımız bu idi. Oldukça da önemli olduğunu düşünüyorum.
Ancak yargı pratiğinin ne olursa olsun bir sınırı olduğu açık[*]. Bu nedenle yoldaşlarının Hüseyin’e sözü başkadır:
“Hüseyin’e sözümüz devrim olacak!”
***
Hüseyin Duman emekçi bir ailenin emekçi bir çocuğuydu, tekstil işçisiydi. 13 yaşından itibaren tekstilde çalışmıştı. Sosyalist İktidar Partisi Avcılar ilçe örgütü üyesiydi.
Hüseyin’i 28 yaşında kaybettik. 21 yıl olmuş!
Şimdi 21 yaşında yoldaşları Hüseyin’in partisine örgütleniyor, Hüseyin’in partisinde mücadele ediyor.
Hüseyin’i her yıl 1 Mayıs öncesi anarız. Bu anmalarımıza başka bir anlam katar. Koca bir mücadele yılı ile önümüzdeki dönemin değerlendirmesini birlikte yaparız. Bu nedenle her seferinde “gündemimiz” farklıdır. Bazen ileriye sıçrayışlarımızla, bazense geriye düşüşlerimizle ama her seferinde daha güçlü daha iyi olacağına dair inancımızla…
Parti bürolarımızda, fotoğrafına her baktığımızda daima onun partizan duruşunu hatırlayalım.
Yapacak daha çok işimiz var. Hüseyin’e sözümüz var!
[*] Eski bir yazımın ithafında yer vermiştim: “Sevgili yoldaşlarım Nemit ve Hüseyin’e… Katillerinin yargılandıkları davalar, avukat olarak yapabileceklerimi ve yapamayacaklarımı bana gösterdi. Asla unutmayacağım.”
(SİP Ankara örgütü üyesi Ayşe Nemit Arslan 6 Ocak 1998 tarihinde bu düzenin yarattığı bir cani tarafından katledilmişti.)