İstanbul İkitelli'de Sivas'ta katledilenler anıldı
Sivas Katliamı’nın yıl dönümünde İstanbul İkitelli’de yürüyüş ve anma gerçekleştirildi.
Sivas Katliamı’nın 27. yıldönümü dolayısıyla İstanbul İkitelli’de anma gerçekleştirildi. İkitelli Cemevi önünde toplanan yurttaşlar, Atakent Ali İsmail Korkmaz Parkı’na yürüyüş düzenledi.
“Sivas’ı yakanlar AKP’yi kuranlar”, “Sivas’ın ışığı sönmeyecek”, “Sivas’ın hesabını emekçiler soracak”, “Sivas’ı unutma, unutturma!” sloganları eşliğinde gerçekleştirilen yürüyüş sonrası ortak basın açıklaması okundu.
Basın açıklaması şöyle:
“2 Temmuz Sivas Katliamını unutma, hatırla, örgütlen, mücadele et!
Bu yıl 2 Temmuz Sivas katliamının 27. Yılındayız. 35 canın yakılarak katledilmesinin ardından geçen koca 27 yıl. Halk, bu katliamı hiçbir zaman unutmadı ve hiçbir zaman da unutmayacak. İşte bugün 27 yıl sonra tekrar unutma ve hatırla demek için yeniden bir aradayız. Unutmamak ve en önemlisi katillerden hesap sormak için buradayız. Bugün diğer günlerden daha güvende değiliz ama eğer güvende olmak istiyorsak bu katliamın ardında hangi faktörlerin rol aldığını ve katliamın nasıl örgütlü bir şekilde planlandığını görmek zorundayız.
Bu katliamın hesabı sorulmadı. 2012 yılında dava zaman aşımına uğratıldı. 1993’den bu yana 12 hükümet davada hiç bir hüküm vermediği gibi el birliği ile davayı zaman aşımına uğrattı. 8 yıl sonra bugün ise katliam sanıklarının avukatlarının partisi AKP iktidardayken zaman aşımını “milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun” diyerek selamlayan Erdoğan ise Cumhurbaşkanı olarak ülkeyi yönetiyor.
Sivas katliamının zaman aşımını hayırlı gören Erdoğan daha sonra Reyhanlı katliamında hayatını kaybedenleri “53 Sunni vatandaş” olarak tanımladı. Aynı siyasi anlayış Roboski’de katliam yaptı, 7 Haziran seçimlerinin hezimetini Kürt illerinde, Cizre’de Silopi’de gerçekleştirdiği katliamlarla atlatmaya çalıştı. 2 Kasım’daki ya oyunu ya canını seçimiyle zaferini bu ölümler üzerinden yükseltti.
Emperyalizmin eliyle, Sünni dünyanın liderliğine soyunanların iş birliğiyle Sivas’ı yakan ateş Suriye’yi, Irak’ı tüm Ortadoğu’yu da tutuşturdu. Yangın sürüyor. Bugün ABD emperyalizmi İran’ı kuşatırken, Ortadoğu’da halkları birbirine boğazlatırken Türkiye’de de yine halkın arasında mezhepçilik pompalanıyor, dini taassup ve yobazlık, ırkçılık ve faşizm yine sermayenin ve emperyalizmin hizmetine koşuluyor. İlk defa değil! Eğer hatırlamazsak, ders çıkarmazsak ve hesap sormazsak son da olmayacak!
Hatırlayalım! Katliamın hedefi emekçi halkın uyanışıdır.
27. yılına girdiğimiz Sivas katliamının neden yaşandığını görmek için perde arkasına bakmak zorundayız. Yoksa burjuva medyasının yaptığı gibi bu katliamın faşist bir güruh tarafından gerçekleştiğine inanmamız gerekir. Hâlbuki gerçekte hiç de faşist bir güruhun gaza gelerek, düşünmeden gerçekleştirdiği bir eylem değildi. Bu katliamın arkasında son derece bilinçli bir şekilde devletin kanlı elleri tarafından örgütlenmiş bir plan yatmaktadır.
90’lı yıllar işçi sınıfı mücadelelerinin yoğun yaşandığı, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin arttığı, Alevi halkının eşit yurttaşlık talebinin yükseldiği yıllardır.
Emekçi halkın ayağa her kalkışında hâkim sınıflar mezhepçilik kartını kullanarak, katliam yaparak ve kardeş kavgasını kışkırtarak bu uyanışın önüne set çekmiştir. 1993 aynı zamanda bir cenazeler yılıdır da. Kontrgerilla iş başındadır. Önce Uğur Mumcu ardından Turgut Özal ve nihayet Sivas katliamı… Katliamı hazırlayanlar bu cenazeler vesilesiyle ve pek çok başka araçla adım adım sınıf kavgasının yerine mezhep çatışmasını ve laiklik-şeriat ikiliğini geçirmeyi başarmıştır. Dönemi hatırlayın! İşçi sınıfında büyük bir kaynaşma yaşanıyordu. 1989 Bahar Eylemleri’nde 1 milyon işçi sokaklara çıkarak 12 Eylül’ün korkunç kısıtlamalarına mücadeleleriyle son verdi. 1990’da kamu emekçileri sendikacılığı, yani daha sonra KESK haline gelecek sendika hareketi doğdu. 1990-91 Türkiye tarihinin gördüğü en büyük işçi mücadelelerinden biri olan Zonguldak grevine ve Büyük Madenci Yürüyüşü’ne tanık oldu.
Sınıfın bu mücadele eğilimi biraz yavaşlamakla birlikte daha sonraki yıllarda da devam etti. Sivas’ın öncesindeki ve sonrasındaki provokasyonlarla, cinayetlerle, katliamlarla önüne set çekilen işte bu uyanıştır.
Sivas Madımak bir devlet katliamıdır!
İşte bu uyanış katliamı da beraberinde getirmiştir. Bu katliam devletlû bir katliamdır.
Bu bir devlet katliamıdır çünkü;
Uğur Mumcu suikastının ardından Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu “bin operasyon” Mehmet Ağar’ın kendisine cinayetin ardındaki hakikatin oraya çıkmayacağını, çünkü o taş çekilirse devletin bütün duvarlarının çökeceğini söylemişti.
Bu bir devlet katliamıdır çünkü;
Dışarıda siyasal İslamcılarla birlikte ülkücü faşistler, içeride adeta Kerbelayı yaşayan Alevi aydın ve ozanın bulunduğu otel yangınında Tansu Çiller “Çok şükür ki otel dışındaki vatandaşlarımızın burnu bile kanamamıştır” diyerek bu Kerbelayı savunmuştur.
Bu bir devlet katliamıdır çünkü;
Şimdilerde AKP’ye muhalefetlik eden ama o dönemde Sivas Belediye başkanı Temel Karamollaoğlu gözünü kan bürümüş kalabalığa “Gazanız mübarek olsun” demiştir. Karamollaoğlu’nun böyle söylemesinin ardından kalabalığın daha da galeyana geldiği söylenmektedir.
Bu bir devlet katliamıdır çünkü;
Otel önündeki kalabalık artarken, ne polis kabalığa müdahale etmiş ne de jandarma herhangi bir müdahalede bulunmuştur. Vali ancak otelin çok çok uzağında belli noktalarda polis bulundurmuş o da otelde can pazarını yaşayanlar için değil, etraftaki esnafı korumak için.
Bu bir devlet katliamıdır çünkü;
O dönemde başbakan yardımcısı olan SHP Genel Başkanı Erdal İnönü’yü Aziz Nesin defalarca aramasına rağmen İnönü yalnızca valiyi aramış, Aziz Nesin’i de teskin etmekle yetinmiştir.
Öyle ki halk cenazelerin kaldırılması esnasında İnönü’nün de katliamdaki ortaklığını görmüş İnönü’yü istifaya çağırmıştır.
Bu bir devlet katliamıdır çünkü yine meşhur deyimle “Duayen siyasetçi” dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel “olay münferittir, ağır tahrik var” demiştir.
Tüm bunlar katliamın arka planını gözler önüne koymakta devletin bu katliamın nasıl da faili olduğunu ortaya koymaktadır.
Mezhepçiliğe ve şovenizme karşı İşçilerin birliği, halkların kardeşliği
Bizler ırkçılığa, şovenizme ve mezhepçiliğe karşı iş, aş, ekmek ve özgürlük isteyen emekçi kitleleriz. Bizler Sivas’ta yakılan Aleviler, Roboski’de katledilen Kürtleriz. Fabrikalarda asgari ücret karşılığında emekleri sömürülen milyonlarız. Bizler geçmişte yaşanan Maraş’ın, Çorum’un, Sivas Madımak katliamının hesabını sormak için bir aradayız ve buradan bir kere daha haykırıyoruz; katillerden hesabı emekçiler soracak! İşçilerin birliği katliamları yenecek. Biz yalnızca unutmakla değil, hatırlamakla ve hesap sormakla da yükümlüyüz, yeni katliamların önüne geçmekle yükümlüyüz. Aksi durumda biz emekçi kitleler daha büyük katliamlarla karşılaşacağız. İşimiz, aşımız, hayatımız ve geleceğimiz için örgütlenmek ve mücadele etmek zorundayız. Hep birlikte yeni Kerbelaların yaşanmasının önüne geçeceğiz.
Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!”