Kavgamızın şiiri "İstanbul", kavgamızın şairi Vedat Türkali

Anadolu’nun farklı illerinden İstanbul eylemlerine gelen Devrimciler iyi bilirler, Vedat Türkali’nin yazdığı "Bekle bizi İstanbul" şiirini. Ha Diyarbakır, ha Çanakkale fark etmez, bir kere düşüldü mü İstanbul yoluna, kaptan kapatıp kapıları çalıştırdı mı kontağı, yeryüzünü yararak hareket etmeye başladı mı otobüs, ya "Çav Bella"dan önce ya "Çav Bella"dan sonra bu türkü düşer heyecan dolu dillere "bekle bizi İstanbul" der onlarca kişi bir ağızdan. Bu yüzden Anadolu illerinden İstanbul eylemlerine gittiğimiz yolların 1 Mayıslarda yürüdüğümüz sokakların en güzel türküsüdür Vedat Türkali.

Kavgamızın şiiri

Halil Yeni

1951 TKP tutuklamalarında geçen adıyla Yüzbaşı Abdulkadir Demirkan, tutukluluktan sonra Abdülkadir Pirhasan ve bildiğimiz, tanıdığımız ismiyle Vedat Türkali… 1919 yılında Samsun’da doğdu, Samsun Lisesi’nde okudu. 1942 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Mezun olur olmaz eşi Merih Pirhasan’la evlendi. Yıllar süren bir hayat ve mücadele arkadaşlığıydı onlarınkisi. Maltepe ve Kuleli Askeri Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı.

“Kendimi çok talihli saymışımdır. 1919’da çok yoksul bir semtte, emekçi bir ailede doğdum. Bu bir defa büyük avantajdı benim için. Mahallemde okuyan tek kişiydim. Ve asıl talihim de o zaman TKP’yle ilişkisi olan bir komünist genç arkadaşın bizim okulda olması ve bana ışık tutması oldu. Yani dünyayı, liseyi bitirmek üzereyken (…) sınıfımdaki hemen hemen herkesten daha erken kavramaya başlamıştım. Çünkü sınıf arkadaşlarımın çoğu zaten küçük burjuva/burjuva, memur ailelerindendiler. Ben açlığı biliyordum.”

Bir kere açlığı tatmıştı Türkali. Çok acı, çok yakıcı bir şeydi. Yok olup gitmesi bir daha hiçbir insanın aklına ve karnına düşmemesi gerekirdi. Aç kaldığı o ilk günden sonra vermeye başladı, büyük insanlığın, tokluk mücadelesini.

“Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul”

40 kuşağı toplumcu yazarlarının acılar çektiği, cezaevinde yattığı, sürgün hayatı yaşadığı yıllarda, o sanat hayatına ilk adımını şiirleriyle attı. 1944-1950 yılları arasın da yazdığı şiirleri Devrimci sanat ve siyaset çevrelerince elden ele gizlice dolaştırılıyor, özellikle “İstanbul” şiiri büyük bir yankı uyandırıyordu. Şair Arif Damar, Beşiktaş’ta gerçekleşen İşçi Sendikaları toplantısında “İstanbul” şiirini okuyor, dinleyenler derinden etkileniyordu.


İstanbul’un haramilerin elinde olduğunu söylüyordu Türkali 1944 yılında… Hürriyetin olmadığını, ekmeğin olmadığını, İstanbul’un kollarının ardına kadar bağlı olduğunu söylüyordu. Dizginlerin bir avuç vurguncu, toprak ağası ve onların kemik yalayan dostlarında olduğunu, polisin kırbacının, celladın ipinin, spikerin çenesinin ve baskı makinesinin haramilerin elinde olduğunu söylüyordu. Fakat umudu hep vardı yarınlara dair. Bir gün olsun şiirine karamsarlık damlatmamıştı. Acıların boşuna çekilmediğini, haramilerin saltanatının yıkılacağını, o günlerin mutlaka geleceğini de söylüyordu.

Türkali yazdığı “İstanbul” şiirini “Sis” şairine ithaf etmiştir. “Sis” şairi İstanbul’da doğmuş ve ömrünü bu şehirde geçirmiş Tevfik Fikret’tir. Fikret “Sis” şiirinde, öfkeli ve karamsardır. İstanbul’la dertleşir. İstanbul üzerinden istibdat yönetimine ve Osmanlı düzenine isyan eder. Türkali ise Fikret’in aksine umutludur.

Şiir öyle güçlü imgelerle, özlemlerle, umutlarla bezenmişti ki, muhteşem bir İstanbul fotoğrafı sunar okuyucusuna. Çünkü şair, mavi patiskaları yırtan gemilerine, binbir direkli Haliç’ine, Adalarında baharına, Süleymaniye’de güneşine âşıktır, “kavgamızın şehri” dediği istanbul’un.

“Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul”

Şiir 1950 yılında Pertev Naili Boratav tarafından Fransızcaya çevrildi. Yıllar sonra yazarın “Bir Gün Tek Başına” adlı romanında yer aldı. 1996’da Paris’te ANKA dergisinde yayımlandı. Ve Onur Akın tarafından şiirin ruhuna yakışır bir şekilde bestelenerek Grup Baran’ın ‘Yediveren’ albümünde seslendirildi. Büyük bir ilgi yarattı şarkı, güçlü bir beğeni sağladı. Sonrasında Edip Akbayram’dan Ferhat Tunç’a kadar birçok sanatçı tarafından söylendi, dilden dile, gönülden gönüle dolandı ve yayıldı.

Bu yüzdendir ki Anadolu’nun farklı illerinden İstanbul eylemlerine gelen Devrimciler iyi bilirler, Vedat Türkali’nin yazdığı “Bekle bizi İstanbul” şiirini. Ha Diyarbakır, ha Çanakkale fark etmez. Bir kere düşüldü mü İstanbul yoluna, kaptan kapatıp kapıları çalıştırdı mı kontağı, yeryüzünü yararak hareket etmeye başladı mı otobüs, ya “Çav Bella”dan önce ya “Çav Bella”dan sonra bu türkü düşer heyecan dolu dillere “Haremlilerin saltanatını yıkacağız bekle bizi İstanbul” der onlarca kişi bir ağızdan. Bu özelliğiyle Anadolu illerinden İstanbul eylemlerine gittiğimiz yolların 1 Mayıslarda yürüdüğümüz sokakların en güzel türküsüdür Vedat Türkali.

Yıllar sonra “İstanbul” şiirinin de bulunduğu şiirlerini ‘’Eski Şiirler Yeni Türküler’’ adıyla ilk kez 1979 yılında yayımladığında şunları söylüyordu:

“Bu şiirler, uzun yıllar almış bir uğraşın, nasılsa elde kalmış, bazıları parça parça örnekleridir. Yakın dostlarımın sürekli üstelemesine dayanamadığımız için kitap biçimine de soktuk. Ülkemizin ağır baskılı bir döneminde, çoğunluğuyla çeşitli cezaevlerinde yazılmış bu şiirler, yalnız yazarının değil, karanlık bir dönemde devrimci savaş sürdürmüş tüm kişilerin duyarlıklarının tanıkları diye alınır da yetersizlikleri bağışlanırsa sevineceğim.”

“Bekle o günler gelsin İstanbul”

Türkali, sanat hayatına toplumsal olayları şiirleştirmekle başlamıştır. Sosyalist düşünce ve eylemleri nedeniyle yedi yıl tutuklu kalsa da şiirlerini Harbiye, Orhaniye, Adana ve Sultanahmet cezaevlerinde yazmaya devam etmiştir. O, şiirlerinde yarınlara dair umudunu kaybetmemiş yaralı bir savaşçıdır. Ülkenin üstünde dolanan karabulutlara karşı meydan okumuş bu toprakların bitmeyen çilesini destansı bir dille mısralarına taşımıştır. Vedat Türkali şiirleri tarihsel bir sürecin acıyla yaşanmış olsa da umutla bezenmiş belgeleridir. Ve mutlaka okunması gerekmektedir.

Vedat Türkali, 29 Ağustos 2016 Pazartesi günü Yalova’da tedavi gördüğü hastanede hayata veda etti. 97 yaşında aramızdan ayrılan Vedat Türkali nefesinin yettiği güne kadar, eşitlikten, özgürlükten, kardeşlikten ve sosyalizmden yana olup, kalemini bu değerler için kullanmış, hayatında yaşadığı hiçbir zorluk karşısında susmamış, yılmamıştır. Bu özelliğiyle Türkali halktan yana bir edebiyatçı, pes etmez bir aydın olarak hatırlanacaktır. Ve bizlere, en karanlık günlerde “Bir gün tek başına” kalsak bile “Güven” verecek ve şiirleriyle ışık tutmaya devam edecektir