Küreselleşme üzerine
20.yüzyılda savaşlar da küresel bir nitelik kazanmıştır. Şimdiye kadar büyük sömürgeci devletler tarafından paylaşılmış bulunan pazarların yeniden paylaşılabilmesi için tek yol savaştı ve bu nedenle iki tane dünya savaşı ve çok sayıda bölgesel savaş yaşandı.
“Küreselleşme” son 30 yıldır siyasette ve günlük yaşamda en çok kullanılan sözcüklerden biri. Ancak sözcüğün çok farklı tanımları var. Bir tanıma göre, küreselleşme “ürünlerin, fikirlerin, kültürlerin ve dünya görüşlerinin alışverişinden doğan bir uluslararası bütünleşme sürecidir”.
[1]Bir başka tanıma göre ise “ürünlerin, teknolojinin, bilginin ve işlerin ulusal sınırların ve kültürlerin ötesine yayılmasıdır”.[2] Bence tanımlara çok fazla takılmadan süreçleri ve sonuçları incelemek daha önemli.
Herhalde küreselleşme sürecinin başlangıcını sömürgeciliğin başladığı ve Ümit Burnu’yla Amerika’nın keşfedildiği 15. Yüzyıla kadar götürebiliriz. Kapitalizmin büyük gelişme gösterip dış pazarlara ihtiyaç duyduğu; buharla çalışan gemiler ve trenler gibi yeni ulaşım araçlarıyla telefon ve telgraf gibi haberleşme araçlarının bulunduğu 19. Yüzyıl küreselleşmenin hız kazandığı dönem olmuştur. İşgücünün ilk “dolaşım” örneklerinden biri de yine 15. Yüzyılda başlayan Afrikalı kölelerin ticareti olmuştur. İyi bilinen diğer bir örnek ise Çin’den getirilen işçilerin çok düşük ücretlerle Amerikan demiryolları inşaatlarında ve maden arama işlerinde çalıştırılmalarıdır. Bu dönemde yazılı basında da büyük artış olmuş, hızlanan posta hizmetleri ve telefonla telgraf sayesinde bilginin uluslararası dolaşımı da hızlanmıştır. 19 yüzyıl sonları ve 20. Yüzyıl başlarında kapitalist ülkelerdeki sermaye birikimi çok artmış, serbest rekabetçi kapitalizmin yerini tekelci kapitalizm almış ve sömürgeciliğin yerine emperyalizm geçmiştir. Sömürgeciliğin özelliği sömürge ülkelerin hammadde kaynaklarının yağmalanarak meta ihracı yapılması iken, emperyalizmin özelliği mali (parasal) ve üretken sermaye ihracı olmuştur. Telefon ve telgraf gibi araçların varlığı mali sermayenin transferini ve hisse senetleri dahil değerli kağıtlarla yapılan spekülasyonlarla uluslararası borsa işlemlerini kolaylaştırmıştır. Bu dönemin bir özelliği de spekülasyon aracılığıyla elde edilen kârların oranının üretken sermayeden elde edilen kârların oranına göre gitgide artmasıdır.[3] 20 yüzyıl başlarında işgücü dolaşımında da ciddi artışlar gözlenmiştir. “1907 sayımına göre Almanya’da 1.342.294 yabancı vardı; bunun 440.800’ü sanayi işçisi, 257.329’u tarım işçisiydi. Fransa’da maden sanayisinde çalışan işçilerin “büyük kısmı” yabancıdır: Polonyalı, İtalyan, İspanyol. Birleşik Devletler’de Doğu ve Güney Avrupa’dan gelen işçiler en düşük ücretli işlerde çalışmakta-dırlar; oysa Amerikan işçileri gözeticilerin ve daha iyi ücret ödenen işleri yapan işçilerin en geniş kısmını sağlamaktadırlar.” [4] 20.yüzyılda savaşlar da küresel bir nitelik kazanmıştır. Şimdiye kadar büyük sömürgeci devletler tarafından paylaşılmış bulunan pazarların yeniden paylaşılabilmesi için tek yol savaştı ve bu nedenle iki tane dünya savaşı ve çok sayıda bölgesel savaş yaşandı.
2. Dünya Savaşı’ndan sonra ise çok kritik gelişmeler oldu. 24 Ekim 1945’te savaşın galibi ülkeler tarafından Birleşmiş Milletler kuruldu. Savaş sonrasında sosyalizmin bazı ülkelerde galip gelmesi ve bir dünya sosyalist sistemi oluşması nedeniyle 4 Nisan 1949’da 12 kapitalist ülke tarafından NATO isimli uluslararası ittifak kuruldu. Daha sonra bu ittifaka 18 ülke daha katıldı. Sosyalist ülkeler de buna karşılık 1955 yılında Varşova Paktı’nı kurdular. Bu askeri ittifakların kurulmasıyla ‘’küreselleşme’’ sürecinde çok önemli bir adım atıldı. Ayrıca dünyanın bir ucundan diğer ucunu vurabilecek kapasitede balistik füzeler geliştirildi. 2 Dünya Savaşı’nda en az hasar gören ülkelerden ABD’nin Bretton-Woods beldesinde 1944 yılında yapılan bir anlaşmayla, o dönemde altın karşılığı basılan dolar uluslararası geçerliliği olan para birimi oldu. Aynı toplantıda İMF ve Dünya Bankası’nın kurulmasına da karar verildi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya emperyalist-kapitalist sisteminin lider gücü askeri ve ekonomik gücüyle ABD oldu. Avrupa’daki kapitalist ülkeleri bir araya getiren Avrupa Birliği ise çeşitli aşamalardan geçerek 1992 yılında kuruldu. Bugün dünyada çok sayıda uluslararası kuruluş vardır ama bunların tamamını ve işlevlerini saymak bu yazının amacını aşar. Ancak, kısaca söylersek, bunların çoğunun amacı dünya kapitalist sisteminin belirli bir ‘’uyum’’ içinde çalışmasını ve sürekliliğini sağlamaktır. Bu arada son 30 yıl içinde bilgisayarlar ve internet alanında yaşanan gelişmelerin hem ticari ilişkileri kolaylaştırması hem de bilgi akışı anlamında ‘’küreselleşme’’ sürecine yaptığı etkiden de söz etmek gerekir.
Toparlarsak, “küreselleşme” denilen kavram kendi başına açıklayıcı olmaktan uzaktır. Liberal ekonomiyi savunan biri anlattığım süreci çok farklı anlatacak, yeni kuşaklardan ve internetle haşır neşir olarak büyümüş bir genç kavram hakkında çok farklı şeyler söyleyecektir. Benim bu yazıda kısaca anlatmaya çalıştığım şey “küreselleşmenin” gökten zembille inmiş bir olgu olmadığı, tarihsel bir süreç olduğu ve bu süreci koşullandıran şeyin öncelikle ekonomik gelişmeler olduğudur. Sürecin bugün geldiği noktadan çıkarılabilecek sonuçlara ise başka bir yazıda değineceğim.
[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%BCreselle%C5%9Fme
[2] https://www.investopedia.com/terms/g/globalization.asp
[3] V.İ.Lenin, Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, Sol yayınları, sf.115
[4] A.g.e, sf.120