Koronavirüsün dostları kimlerdir?
Koronavirüs emekçiler önlem almadığı için değil, patronların iktidarı ve AKP yüzünden yayılıyor bunu unutmayalım.
Sermaye sınıfı ve sermaye iktidarının mensupları koronavirüsün dostlarıdır. Ülkemizde ya da dünyanın herhangi bir yerinde patronlar ve onların temsilcilerinin pandemiye karşı sistematik bir mücadele planlarının olmadığı her geçen gün biraz daha görünür hale geliyor.
Ülkemizde onlarca örneği var bunun. Hatırlatalım isterseniz ve asla unutmayalım.
Geçtiğimiz Mart ayında salgın başladığında yaşanan test rezaletini hatırlıyor musunuz? Salgının kontrol altına alınabileceği bir evrede yaygın test yapmayan, test kitlerinin ticareti üzerinden hangi yandaşın zengin edileceğinin hesaplarını yapan AKP iktidarı idi.
Devam edelim… Maske rezaletini hatırlıyor musunuz?
Öncelikle maskeleri ücretsiz dağıtacağız diyerek halkı bekleten ve bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın maske ve kolonya dağıtımı şovu için kullanan yine AKP iktidarı idi. Halkımız günlerce ücretsiz maske dağıtımını bekledi ve sonrasında maskelerin parayla satılacağı “müjdesi” geldi.
Salgının yayılmasına önlem almak yerine umreden dönenlerin kontrolsüz bir şekilde topluma yayılmasını sağlayan da, bir gece ansızın hafta sonu sokağa çıkma yasağı olacağını duyurup halkı galeyana getirenler de ve sonrasında normalleşme adı altında salgının yayılmasının önündeki tüm engelleri kaldıranlar da onlardı.
Patronlar bu süreçte elbette rahat durmadı. Ekonomik krizin faturasını emekçilere kesmek için siyasi iktidarda talep üzerine talep yağdıran patronlar, salgın döneminde kârlarından feragat etmemek için canla başla çalıştılar.
Daha doğrusu işçileri canlarıyla ve kanlarıyla çalıştırdılar… “İşçileri fabrikalara ya da organize sanayi bölgelerine hapsedelim, oradan hiç çıkmadan çalışsınlar böylece salgının yayılması engellenir” diyen asalak patronları unutmadık. Şimdi ise AKP’nin kendilerine sunduğu fırsatlardan sonuna kadar istifade ediyorlar.
“İşten atılmalar yasaklandı” diyerek işçileri asgari ücretin yarısına talim ettiren AKP zihniyeti ile salgından istifade ederek işçilere ücretsiz izni reva gören patronların anlayışı arasında hiçbir mesafe bulunmuyor. Biri diğerinin tamamlayıcısı.
“Ekonominin çarklarının dönmesi gerekiyor” diyen, bunun için yeri geldiğinde devletin olanaklarını sermayeye açan, torba yasa ile işçilerin kıdem tazminatına göz dikeceğini ilan eden ve esnek çalışmayı gündeme getiren AKP zihniyeti ile kısa çalışma ödeneğinden istifade eden ve sokağa çıkma yasakları döneminde bile özel izinlerle işçileri çalıştıran ve hatta buna başkaldıranları işten atan patronlar arasında tencere kapak ilişkisi olduğunu görmezden gelmemek gerekiyor.
Aynı patronlar muhtemelen Katarla yapılan anlaşmalardan büyük memnuniyet içerisinde olabilirler. Yabancı sermaye girişine mahkum bir ekonomik düzenden nemalananlar için bu neden sorun olsun ki. Hatta bunun üzerinde “ekonomik reform” çalışmalarını bile birlikte yapabilirler, ki TÜSİAD ile hükümet yetkilileri arasında bu konu ile ilgili toplantılar başladı. Bunlardan çıkacak en önemli “reformun” işçi düşmanlığı bahsinde olacağını şimdiden yazmamızda bir sakınca bulunmuyor.
Üniversite sınavlarının tarihleriyle oynanması, halka IBAN numarası dağıtarak devlet adına para istenmesi, eğitimde hiçbir hazırlık yapılmadan alelacele okulların açılması, EBA rezaleti, yetersiz derslikler ve öğretmen sayıları, sağlık emekçilerine reva görülenler, vaka ve hasta sayılarında yapılan oynamalar… Bunların hepsinin tam da patronların düzeni kapitalizmin ve onları temsilcisi AKP iktidarının çıkarları ile ilgili olduğunu daha yüksek sesle ifade etmek gerekiyor.
Güncel olarak gelinen nokta ise ülkemizin halinin içler acısı durumunu göstermektedir. Acil kapılarında bekleyen saatlerce neredeyse sürünmek zorunda kalanlar, günlerce hastanede yatak ya da yoğun bakım sırası bekleyen hastalar, evlerinde ölen yaşlılar ve gasilhane sırasında tabur tabur bekleyen tabutlar… Bu ülke bunları yaşamak zorunda değildi ve hiçbiri yaşanmayabilirdi. Ancak AKP iktidarı adım adım tüm ülkeyi buraya getirmiştir.
Bugüne kadar bu yaptıklarını “yerlilik ve millilik” ile süslemeye ya da daha doğru bir ifadeyle gizlemeye çalıştılar. Geçmişinde emperyalizm ile işbirliği olanların, ABD’nin tercihleriyle iktidara gelenlerin, ülkenin kurumlarını yabancı sermayeye peşkeş çekenlerin ve toprakları parsel parsel satanların bu söylemlere sarılması o açıdan şaşırtıcı ve işbirlikçiliği örtme çabasından başka bir şey değil.
Bir de şimdi, AKP’nin salgın konusundaki fırsatçılığını ve yalan siyasetini ortaya çıkaranlara ya da kendilerine karşı çıkanlara terörist ya da bozguncu diyerek saldırmaya başladılar. Oysaki geçmişinde FETÖ’ye istediği her şeyi vermekle övünenlerin bu söylemleri ne kadar ciddiye alınabilir ki? “Önce kendinize ya da aynaya bakın” demek gerekiyor bu durumda.
İşte tam da böylesi bir dönemde Türkiye’de emekçi sınıfları daha büyük bir mücadele dönemi beklediğini söylemek gerekiyor.
AKP’nin yalanlarına, patronların asalaklığına, ekonomik krize ve koronavirüsün dostlarına karşı bir mücadele…
Koronavirüs emekçiler önlem almadığı için değil, patronların iktidarı ve AKP yüzünden yayılıyor bunu unutmayalım.