Libya kararı, AKP’nin başarısızlığıdır!
Kaldı ki, Atatürk’ün katıldığı Trablusgarp savaşı, dönemin emperyalist ülkelerinin Osmanlı toprağı olan Libya’yı işgal girişimine karşı duruştu. Yerel güçlerle birlikte... Bugün ise Libya bizzat emperyalistler tarafından bombalanmış, yıkılmış ve AKP iktidarı da buna destek olmuştu. Ortada taban tabana zıt bir durum bulunmuyor mu?
Libya’da yaşananları kısaca hatırlamak gerek; ABD, Fransa, İngiltere ve İtalya Libya’yı bombalamış, Kaddafi’yi iktidardan düşürmüşlerdi. Libya’nın Avrupa bankalarında bulunan 150 milyar doları aşan parasına aslında el koymuşlar, aynı zamanda Libya’nın doğal kaynaklarına göz dikmişlerdi.
Libya, bu savaştan sonra kendisine gelemedi. İç savaş hala sürüyor. Bir yandan BM’nin tanıdığı iddia edilen Trablus merkezli ve Müslüman Kardeşler (İhvan) kodlu bir hükümet; diğer yandan Bingazi merkezli ve Türkiye dışında bir çok ülke tarafından desteklenen Hafter güçleri.
Libya’ya asker göndermenin altında yatan asıl neden ise, Libya’daki bu gelişmeler bir yana, Akdeniz’de ve özelde Kıbrıs’ın çevresinde bulunan doğal kaynakların paylaşımı sorunu.
Şimdi savaşın yaşandığı bir ülkeye Türk askerinin gönderilmesini konuşuyoruz.
Ancak AKP’nin Ortadoğu başta olmak üzere bölgesel dış politikası masaya yatırılmadan Libya kararını değerlendirmek mümkün değildir. Çünkü Libya’ya asker göndermek bir sonuç ve AKP’nin dış politikada yaşadığı büyük bir sıkışmadır aynı zamanda.
Asıl tartışılması gereken AKP’nin dış politikadaki yanlışları, sıkışması ve Türk askerinin bu yanlışlıklar üzerinden bir savaşa gönderilmesidir.
Osmanlı hayalleri, Atatürk ya da Enver Paşa benzetmeleri üzerinden Libya’ya asker göndermenin meşruiyeti kurulamaz. Bu olsa olsa hamaset olur.
Kaldı ki, Atatürk’ün katıldığı Trablusgarp savaşı, dönemin emperyalist ülkelerinin Osmanlı toprağı olan Libya’yı işgal girişimine karşı duruştu. Yerel güçlerle birlikte… Bugün ise Libya bizzat emperyalistler tarafından bombalanmış, yıkılmış ve AKP iktidarı da buna destek olmuştu. Ortada taban tabana zıt bir durum bulunmuyor mu? AKP’nin desteklediği bugünkü hükümetin ise Libya’nın emperyalizme karşı bağımsızlığı için savaşan bir güç olduğunu kimse iddia edemez. Bu güç Kaddafi idi ve bizzat emperyalizm tarafından bu işbirlikçilerle kol kola yıkılmıştı!
Libya’ya asker gönderilmesini savunan görüşler ise hem tarihi hem de maddi gerçeklerle uyuşmuyor.
“Kaddafi bize yardım etmişti, biz de bugün Libya’ya yardım ediyoruz” diyenler çıkıyor, örneğin. 1970’lerde Kıbrıs gündeminde Türkiye’ye yardım elini uzatan ve ABD ambargosuna karşı Türk savaş jetlerine lastik veren Kaddafi idi. Ama AKP iktidarı, Kaddafi’nin devrilmesine onay vermiş, emperyalistlerin Libya’yı bombalamasına arka çıkmıştı. Dün Kıbrıs nedeniyle bize destek veren Kaddafi, bizzat AKP tarafından arkadan vurulmuştu. Çok gurur duyulacak bir durum olmasa gerek!
Tarihin cilvesi olacak, şimdi Kıbrıs sorunu nedeniyle bu sefer Libya’ya asker gönderiyoruz. O zaman sorulacak soru şudur: AKP’nin dış politikasının bir gelecek öngörüsü, yaklaşımı ve stratejisi sizce var mıydı?
Söylenen tezlerden bir başkası da; Libya’da desteklenen Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin BM tarafından tanınan meşru hükümet olduğu. Madem tek meşru hükümet bu; niye o zaman dünyanın geri kalan ülkeleri Hafter güçlerinin arkasında? Ya da eğer diplomaside BM’nin tanıma şartı aranıyorsa, aynı şart niye Suriye’de AKP için geçerli olmuyor?
Suriye’de BM tarafından tanınan meşru hükümet, Şam yönetimi değil mi?
Ancak AKP iktidarı, nedense BM tarafından tanınan Şam yönetimini düşman görüp, kimsenin tanımadığı ve hatta zaman zaman terör tanımı içine sokulan cihatçı güçleri destekliyor. Demek ki, arkasına sığınılan BM tarafından tanınma şartı aslında dış politikada tek başına geçer akçe değil.
Bütün bu hamasi söylemler ya da tarihi ve maddi olarak geçerliliği bulunmayan tezlerin arkasına sığınarak AKP’nin Libya’daki savaşın içine Türk askerini gönderme politikasının meşruiyeti yaratılamaz! Bunlar dincilerin, yandaşların, milliyetçilerin boş hamasetinden başka bir şey değil!
İşin altında yatan gerçekler masaya yatırılmalıdır:
AKP iktidarının, Ortadoğu’da ve Akdeniz’de sergilediği dış politika, duvara çarpmıştır. Yaşanan başarısızlık, özetle, bugün Türk askerini savaşa gönderilerek çözülmek istenmektedir.
AKP, bunu Suriye’de de yapmıştır!
AKP diplomatik başarısızlığını savaşla çözmeye çalışıyor, ancak Suriye’de görüleceği üzere bu politikanın da başarı getireceğini kimse iddia edemez!
Suriye’de mutlak bir başarı değil, işin içinden çıkılamayacak sorunlar yumağı bugün Türkiye’nin karşısındadır. Emevi Camii’nde namaz kılacağız diyenler, Suriye’de önce iktidar değişikliğinin sonra Suriye’nin bölünmesinin hesabını yapmış, ABD emperyalizmiyle kol kola girmiş, siyonist İsrail yönetiminin planlarının destekçisi haline gelmiş, Suriye sorunu sonuçta bumerang gibi ülkemizi vurmuştur. Ülkemizdeki mülteci sorunu, yaşanan bombalı katliamlar, Suriye’nin kuzeyindeki fiili durum ve bugün İdlib’deki cihatçı terör örgütlerini koruma siyaseti!
Bunun neresi başarıdır?
Bütün bunların özünde yatan ise AKP’nin İslamcılık siyasetidir. Dünyayı mezhepçi gözlüklerle okuyan AKP, dünya ve bölge gerçekliğini hep yanlış okumuştur. İhvan hayranlığı ve düşkünlüğü AKP’yi hep yanlışa sürüklemiştir. Bugün Libya’daki durum da bu mezhepçi bakışın yaratmış olduğu körlükle ve sonucu itibariyle başarısızlığıyla ilgilidir.
İslamcı bir kimliğe sahip olduğunu söyleyen, ümmet kavramını ağzından düşürmeyen, İslam Dünyası vurgusunu sürekli yapan siyasal İslamcı AKP’nin, işin tuhaf tarafı, İslam Dünyası’nda bile dostu bulunmuyor! Mısır, Suudi Arabistan, BAE, İran ve hatta Pakistan bile! Buna Suriye ve Irak eklenmeli, Tunus belirtilmeli. İslamcılık siyasetinin “İslam ülkelerinde” bile karşılık bulamadığı bir siyaset bu!
Buradan İslamcılık siyasetinin eleştirisi mutlaka yapılmalı, tarihsel başarısızlığı bir kez daha teyit edilmeli. İşin başka boyutu ama; söz konusu AKP olunca ortadaki başarısızlığın mızrağın çuvala sığmadığı misali açık bir gerçek olduğu da karşımızda durmalı.
İsrail-Kıbrıs-Yunanistan’ın, batıyı arkalarına alarak Türkiye’yi oyun dışına bırakmaya çalıştığını söyleyenlere sorulacak sorulardan birisi 18 yılın sonunda böylesi bir sonucun, olasılık olarak niye hesap edilip edilmediği değil midir? Dış politikada gelişmeler birden bire mi oluyor? Ya da Kıbrıs sorunu yeni bir sorun mu?
Akdeniz’de ve Ortadoğu’da önemli bir aktör olan Mısır’la neredeyse kan davası güdülecek bir düşmanlık içine girmek hangi politikanın sonucu? Kimse Mısır’da İhvan’a yapılan Amerikancı darbeyi işaret ederek ve bunun arkasına saklanarak İhvan’a masumiyet yaratmasın! Aynı örgütün Suriye’de ne yaptığı ortada olduğu gibi İhvan’ın Mısır halkı tarafından kabul görmediği de açıktır. Başkanlık kararnamesiyle bütün yetkiyi elinde toplamaya çalışan Mursi’nin aslında anayasa değişikliği seçimlerinde Mısır halkının büyük çoğunluğu tarafından istenmediği niye yazılmaz?
Evet Mısır’ı kaybeden bizzat AKP’nin mezhepçiliğidir!
Aynı şekilde yine Akdeniz’de kıyısı bulunan Suriye ile düşman hale gelmemiz de AKP’nin dış politikasının sonucu değil midir? ABD ile el ele, İsrail’in çıkarları için Suriye’nin yıkımına ortak olan yine aynı mezhepçi zihniyet değil miydi?
Lübnan, İran, Irak… Uzatmayalım.
AKP, hep yanlış taşlara oynamıştır. Sonuç ise kahramanlık edebiyatı altında Libya’daki savaşa asker göndermek olmuştur.
Buradan başarı çıkmaz, başarısızlık çıkar!
Dün Suriye’deki savaşa benzinle giden AKP bugün aynısını Libya’da sergilemektedir. Libya’da yanan ateşe benzinle giden AKP, Suriye’den ders almamıştır. Suriye’de cihatçıların hamiliğine soyunan AKP, bugün cihatçıları Libya’ya taşıyacaktır.
Bu inadın altında mezhepçilik, İslamcılık, siyaseti okuyamama, dış politikadan anlamama ve başarısızlık vardır!
Kimse hamaset yapmasın!