Amazon neyin peşinde?

Bugün belki de “devler arasındaki dev” olarak nitelendirebileceğimiz Amazon, uygulamalarıyla birlikte küresel kapitalizmin sermaye birikim modellerine örnek olabilecek bir nitelik taşıyor. Görünüşe göre içinde bulunduğumuz küresel salgın da şirketin halihazırdaki hakimiyetini pekiştirmek için iyi bir fırsat sağlıyor.

Amazon neyin peşinde?

Kubilay Cenk

Küresel kapitalizmin amiral gemilerinden Amazon geçtiğimiz günlerde şirketin internet sitesinde açılan yeni bir iş ilanıyla gündemde. Bu ilana göre Amazon “İstihbarat Çözümleyicisi” (Intelligence Analyst) pozisyonu için iki kişiyi işe alacağını duyurdu. Bu kişiler şirketin iç ve dış ‘tehditlere’ karşı güvenliğinden sorumlu Küresel Güvenlik Operasyonları (GSO) masasında görev alacaktı. Amazon’un ilanında, işe alınacak istihbarat çözümleyicilerinin ilgileneceği iç ve dış tehditlerden bahsederken protestolar, jeopolitik krizler ve üretim süreçlerini etkileyebilecek çatışmalar gibi alanlar sıralanıyor. Buraya kadar mesele herhangi bir şirketin kurumsal güvenliğini sağlamak için açtığı basit bir iş ilanı gibi görülebilir ancak mesele biraz daha karmaşık. Zira şirket ilanında asıl dikkat çekici olan nokta bu istihbarat çözümleyicilerin temel görevlerinden birinin Amazon’da örgütlü işçilerin faaliyetlerinin araştırılması olduğunun altı kalın kalın çiziliyor. Bu ilanlar haberleştirildikten sonra şirket yetkililerinin “bir yanlışlık olmuş” şeklindeki açıklamalarıyla birlikte yayından kaldırıldı ancak merak edenler için şu adreste ilanlar hala görüntülenebilir.

Amazon’u tanıyalım

Amazon’un bugün küresel kapitalizmin amiral gemilerinden biri olduğunu söylemiştim. Bunun yanına Google ve Apple gibi “Big Tech” adı altında kategorize edilebilecek ve Amazon’a rakip olabilecek şirketler de eklenebilir. Bugün bu devlerin her biri kapitalizmin yönelimlerini farklı şekillerde temsil ediyor ve aralarındaki rekabetin galibine bağlı olarak gelecekte bizi bekleyen kapitalizm(lere) dair en azından fikir yürütebilmek mümkün görünüyor.

Burada Amazon’un piyasa hakimiyetinde diğerlerinden ayıran üç temel noktayı vurgulayabiliriz; vergi ödememek, tekelleşme ve emek sömürüsünün yoğunlaşması. Örneğin şu sıralar siyasetin vergi politikaları (örneğin Bernie Sanders ve Elizabeth Warren gibi isimlerin varlık vergisi önerileri) üzerinden yürütüldüğü ABD’de  Amazon sadece 2018 yılında 11 milyar dolar kar etmesine rağmen hiç vergi ödemedi. Bernie Sanders gibi isimlerin başkanlık yarışındaki politikaların bir parçası olarak bu durumu gündeme getirmesinin ardından ciddi bir kamuoyu oluştu ve Amazon 2017’den beri ilk defa bu yıl vergi ödeyecek. Şirket, devletten aldığı vergi indirimlerinin de Ar-Ge faaliyetlerinden oluşan kayıplar için kullanıldığını söylüyor fakat yine 2018 yılında Ar-Ge için 12 milyar dolar harcayan Google bunun yüzde 14’ünü vergi olarak geri ödemiş durumda. Apple’ın vergi ödememek için İrlanda’da faaliyet göstermesi de 15 milyar dolarlık bir ceza olarak geri dönmüştü.  

İkinci nokta, tekelleşme. Bugün kapitalizmin en hararetli savunucuları,  sistemin rekabet yarattığını ve bu rekabetten tüketicilerin kazanacağını söylüyor. Belki başka bir yazıda Amazon üzerinden tekelci rekabet konusunda da tartışılabiliriz ama oradan da tüketici yararına bir şey çıkmayacağını şimdiden söyleyebiliriz. O yüzden La fontaine’den masallar…

Amazon örneğinde açıkça görüldüğü üzere bugün şirketin ana hedefi rakiplerini piyasada etkisiz hale getirip pazar payını artırmak, hatta pazarın tek sahibi olmak. Bunun Amazon’a özgü bir durum olduğunu söylemiyorum. Kapitalist üretim ilişkilerinde tekelleşme olgusunun kaçınılmaz olduğunu biz değil Marx söylüyor. Fakat bugün bunu başarıyla gerçekleştiren Bezos’un şirketi olmuş gibi görünüyor. Şu an Amazon dünyanın hemen hemen her noktasında ve 30 farklı kategoride ürün satışı gerçekleştiriyor. Türkiye pazarına da hızlı bir giriş yaptıkları söylenebilir. Kitap, giysi, teknoloji ürünleri, ayakkabı, ev eşyaları ve yiyecek gibi geniş bir ürün yelpazesine sahip. Ayrıca Audible, Create Space, IMDb, Good Reads ve Whole Foods gibi yine kendi alanlarında pazara hakim olan bir dizi kuruluş da Amazon’a ait. 2019 yılında Kiplinger’ın yayınladığı bir rapora göre Amazon’un farklı pazarlara girmesi nedeniyle aralarında Toys r Us, UPS ve FedEx gibi şirketlerin de olduğu 43 şirket piyasadan tamamen silinebilir. Kuşkusuz pandeminin de Amazon için bir nimet olduğu ortada. Online alışverişe artan rağbetin yanı sıra şirket şimdi de paketleri temassız bir şekilde teslim edebilmek için drone teknolojisini kullanmak üzere onay aldı. Diğer tarafta Google ise hala geçmişteki çalışmalarının ekmeğini yiyor. Halihazırda ciddi bir pazar payına sahip olmasına rağmen son yıllarda Google+ gibi 50’ye yakın projesi başarısızlıkla sonuçlandı. Dahası, bir arama motoru olmasına rağmen “online alışverişte en çok ürün aratılan yer” olma ünvanı da Amazon tarafından 2018 yılında Amazon’a kaptırdı. Apple ise özellikle Donald Trump’ın Çin ile giriştiği Ticaret Savaşları nedeniyle Çin’deki pazar payını Huawei’ye kaptırmış durumda. Bu durum sadece Çin anakarası ile sınırlı değil. Dokuz yıl sonra ilk defa Apple ve Samsung’u yerinden eden Huawei 2020’nin ilk yarısında akıllı telefon satışında birinciliğe oturmuş durumda.

Üçüncü ve son nokta ise emek sömürüsünün yoğunlaşması. Pandemi süreciyle birlikte online alışverişte ciddi yoğunlukların yaşanmasıyla birlikte dünya çapında yaklaşık 935.000 çalışanı olan Amazon da bu süreci lehine çevirdi.  Öyle ki, Wall Street’in bile öngöremediği şekilde şirket sadece son üç ay içerisinde toplamda 89 milyar dolarlık satış yaparak 5 milyar dolar net kar elde etti. Fakat şirkete iletilen müşteri memnuniyet raporlarının gösterdiği kadarıyla, insanlar alışveriş yapmaya devam etmelerine rağmen Amazon’un hizmet kalitesini olumlu değerlendirenlerde ciddi düşüşler yaşandı.  Müşteri memnuniyeti kavramı oldukça kritik. Şirketin kurucusu Bezos için müşteriler her zaman önce geliyor ve Amazon’un başarısının da bu yaklaşım olduğunu düşünüyor.

(Görsel: 2018 yılı itibariyle teknoloji alanındaki diğer şirketlerle kıyaslandığında Amazon’un sahip olduğu işgücünün devasa olduğu görülebiliyor. Kaynak: https://www.statista.com/chart/17027/tech-company-workforces/)

Bu süre zarfında özellikle depo ve kargo bölümünde çalışan bir çok işçi saatlik 15 dolar gibi bir ücretle kendilerini ve ailelerini riske atarak çalışmaya devam etti. Depo çalışanlarının saatlik maaşlarına saatlik 2 dolarlık bir zam yapıldı fakat bu uygulamadan da bir süre sonra vazgeçildi. 100’den fazla depoda COVID-19 pozitif vakaları çıkmasına rağmen şirket herhangi bir karantina önlemi uygulamadı. Hangi Amazon deposunda kaç COVID-19 pozitif olduğu vakası da şirket tarafından paylaşılmıyor. Başta Almanya, ABD, İtalya ve Fransa olmak üzere Amazon’a ait bir çok depoda grevler düzenlendi. Uluslararası Amazon İşçileri adlı bir koordinasyon grubu bile kuruldu. Dahası, depo çalışanlarının daha iyi çalışma koşulları ve pandemi önlemleri alınması talepleri şirketin beyaz yakalı çalışanları arasında da destek buluyor. Pandemi sürecinin başından beri şirketin baş mühendislerinden biri, daha önce şirketin iklim krizine yönelik politikalarını eleştirip çalışanların haklarına dikkat çektikleri için işten çıkarılan iki ofis çalışanına destek olduğunu söyledi ve şirketin işçilere dayattığı çalışma koşullarını eleştirerek istifa etti. Hatta geçtiğimiz aylarda Jeff Bezos’un evinin önünde protestolar düzenlendi.

Amazon sadece Amazon değildir

Bugün belki de “devler arasındaki dev” olarak nitelendirebileceğimiz Amazon, uygulamalarıyla birlikte küresel kapitalizmin sermaye birikim modellerine örnek olabilecek bir nitelik taşıyor. Görünüşe göre içinde bulunduğumuz küresel salgın da şirketin halihazırdaki hakimiyetini pekiştirmek için iyi bir fırsat sağlıyor.

Hesaba katılamayan şey ise pandemi koşullarında herhangi bir önlem alınmadan çalışan, başta kendileri olmak üzere yakınlarının ve ailelerinin hayatlarını riske atan çalışanların örgütlenmeleri. Özellikle son dönemlerde ABD’de siyasetin vergi gündemleri üzerinden şekillenmesiyle birlikte Bezos’un kişisel serveti ve şirketine dair skandalların başta Bernie Sanders, Alexandria Ocasio-Cortez ve Elizabeth Warren gibi isimler tarafından dillendiriliyor olmasıyla birlikte kamuoyu önünde kazanılan görünülürlük de cabası.

Şirketin “müşteri memnuniyeti” olarak değerlendirip bir PR sorunu gibi gündemine aldığı mesele, hem depo işçileri hem de ofis çalışanlarının örgütlü bir sınıf hareketiyle birleşirse şirketin çözmek için uğraşacağı “sorunlar” çok farklı bir boyut kazanabilir. Bu durumun da halihazırda gelir vergisi gibi bir gündemin olduğu ABD ekonomisi ve siyaseti için ciddi sonuçları olacaktır. Şirket de bunun farkında olacak ki, işçi örgütlenmelerini açığa çıkarması için iki istihbarat çözümleyici işe almayı düşünmüş.

Yani anlayacağınız Amazon sadece Amazon değildir.