Berat Albayrak: Toz pembe hayaller, kapkara gerçekler
2019 yılını değerlendiren Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak 2019 yılının "yumuşak inişle geçtiğini" belirtirken, 2020 yılı için sermayeye "mavi boncuk" dağıttı.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak yaptığı açıklamalar ile 2019 yılını değerlendirdi. 2019 yılındaki ekonomik gelişmelerin “olumlu” seyrettiğini ifade eden Albayrak, neyin olumlu geçtiği konusuna değinmekten kaçındı. 2019 yılının “yumuşak inişle” geçtiğini belirten Albayrak, orta vadeli plana atıf yaparak hedeflerinin tuttuğunun altını çizdi ve ekledi: “2020 yılında büyüme gerçekleşecek”.
Bakan Albayrak 2019 yılı Değerlendirme Toplantısında yaptığı konuşmada ekonominin ilerlediğini iddia ederken, 2019 yılının “ufak bir durgunlukla” tamamlanacağını belirtti. Gayri Safi Milli Hasıla’nın son çeyrekte yüzde beş civarında büyümesinin beklendiğini iddia eden Albayrak, bu büyüme oranına rağmen ekonominin küçüleceğini belirtmekten kaçındı.
Finans tekellerine güven veren anlayış, emekçiye düşman
Bakan Albayrak’ın konuşmasının satır aralarında “her şey kontrol altında” vurgusu öne çıkarken, sermaye sınıfına “mavi boncuk” dağıtmak konusunda geniş bir çerçeve sunuldu. Uluslararası finans çevrelerine yönelik olarak swap işlemlerinin genişletileceği mesajını veren Albayrak, sadece para birimleri arasında değil, aynı zamanda faiz swapının da yapılacağının mesajını verdi. Böylece faiz oranları düşük merkez ülkelere kaynak aktarımı konusunda daha büyük bir kolaylık sağlanacak.
Bakan Albayrak’ın konuşmasında öne çıkanlar sermaye sınıfı için 2020 yılında “toz pembe” bir tablo çizilirken, bu hedeflere nasıl ve hangi yoldan varılacağı konusunda net mesajlar verildi. Sermayeye kaynak aktarımının hızlanacağı mesajı verilirken, klasik piyasacı anlayışın unsurlarının, maliye ve para politikalarının geniş bir biçimde kullanacağının altını çizdi. 2019’da 50 milyar TL’lik finansman paketini “reel sektöre” aktarıldığını belirten Albayrak, bu kaynağın sermaye sınıfına aktarıldığının itiraf etmiş oldu.
Albayrak 2020’de yüzde 5’lik büyüme patikasına girileceğini iddia ederken, enflasyonun ve işsizliğin de tek haneli seviyelerde olacağını belirtti. Bunlara ilişkin temel argümanını “yatırımların” artışı ile açıklayan Albayrak’ın iddiasına rağmen, 2019 yılının son ayları enflasyon ve işsizlik artışı ile tamamlandı. Enflasyon, yüzde 11,84 ile tekrar iki haneli sayılara ulaşırken, işsizlik ise yüzde 13,4’e çıkarak tarihi rekora ulaştı.
“Toz pembe hayaller”, kapkara gerçekler
Bakan’ın söyledikleriyle, emekçilerin yaşadıkları birbirinden farklı olurken, 2020 yılında bu farkın giderek artacağı gözlemleniyor. Sermaye sınıfının uzun süredir istediği zorunlu bireysel emeklilik ve kıdem tazminatı fonlarının 2020 ile birlikte daha ciddi bir biçimde gündeme geleceği Albayrak tarafından da teyit edildi. Yeni kaynak bulma konusunda zorluk çeken Türkiye ekonomisi, çareyi emekçilerin birikimlerine el koyulmasında arıyor.
“Ekonomik modeli değiştiriyoruz” söylemine karşın, göstermelik birkaç sanayi yatırımı dışında emekçilerin ürettiklerini sermayeye aktarmayı temel düstur belirleyen AKP yönetimi, 2020 yılında birkaç problemle karşı karşıya. Başta Libya ve İran gerilimleri petrol fiyatları üzerinde baskı yaratırken, bu durum enflasyonun seyrini olumsuz etkileyecek. Dahası, bu gerilimlerin yarattığı maliyetler bütçe açığı ile finanse edilirken, geriye tek çare olarak “tasarrufların zorla arttırılması” kalıyor. Bunun gerçek hayattaki karşılığı ise emekçilere dönük vergilerin arttırılması.
2020 yılında kapitalizmin merkezlerinde beklenen durgunluk ABD-ÇİN ticaret anlaşmasıyla görece daha ılımlı olacağına ilişkin beklentileri arttırdı. Ancak sermaye sınıfının bu beklentisi bir tür “hüsn-ü kuruntu” haline gelmiş durumda.
Uluslararası durum sermaye sınıfına avantaj sağlar mı?
Uluslararası finans tekellerinin dahi dikkat çektiği eşitsizliklerin arttığı gerçeği, ekonomideki rekabeti hızla arttırıyor. Bu durumdan Türkiye tipi ülkelerin emek ücretlerini baskılamak ve iç harcamaları kısmak dışında bir şansı kalmıyor. Bunun emekçiler nezdindeki karşılığı geçim şartlarının zorlaşması olurken, Türkiye’nin ABD-ÇİN anlaşmasından yeterince faydalı çıkması Avrupa pazarındaki genişlemeye bağlı.
Bu durumda ekonomiyi yöneten AKP’nin eli bir hayli bağlı hale gelirken, Bakan’ın ve şürekasının 2018’deki döviz kuru artışını “dış atak” olarak olayı geçici bir durum şeklindeki değerlendirmesi, geleceğe ilişkin beklentilerin ne derece zayıf bir öngörü ile şekillendiğini gösteriyor. Bu tür döviz ataklarının önümüzdeki beş yılın temel ekonomik savaş araçlarından biri haline gelmesi, emperyalist sistemin temel özelliklerinden biri olacak.
Bu durumdan daha az etkilenmenin bir diğer yolu olarak iç üretimin arttırılmasına Türkiye’nin nefesi yetmezken, en büyük yatırımların hala daha Körfez sermayesi merkezli olduğu ortaya çıkıyor.
Bu çerçevede son günlerde hızla artan Borsa İstanbul endeksinin “starı” olan QNB Finansbank’ın Katar merkezli bir güç olarak finans piyasasında “atak” davranması dikkat çekici. Bu firmanın tüm borsa değerinin beşte birine varması ve en yakın finans kuruluşlarının toplamından daha büyük bir değere ulaşması, ekonomideki merkezin hala belirli sermaye çevrelerince şekillendirdiğini gösteriyor. Körfez sermayesi aracılığıyla sağlanacak büyük rantlar, finans sektörü aracılığıyla şişirilirken, Türkiye’nin birikimlerinin yurtdışına çıkarılması kolaylaşacak. Böylece AKP’nin ekonomik modelinde fazla bir değişiklik olmadığı bir kez daha ortaya çıkarken, esas olarak emekçilerin dünyasında önümüzdeki günlerin daha sert geçeceği ortaya çıkıyor.
2020’de emekçiler ne yapacak?
Öyleyse emekçilerin vermesi gereken mücadele de bir o kadar önemli hale geliyor.
Önümüzdeki dönem, metal patronlarına karşı metal işçilerinin vereceği mücadele bu durumun ilk raundunu oluştururken, AKP iktidarının sermaye lehine metal işçilerinin grevini yasaklaması bekleniyor. 2020 yılının ilk yasağının işçilere dönük olması, büyüme beklentisinde “sermayenin koçlarına” güven aşılama ile alakalı olduğu sonucunu ortaya çıkıyor. Bu noktada, işçi sınıfının 2020 yılını kendi lehine çevirmesi ve kor kora bir mücadele için kolları sıvaması zorunluluk haline gelmiş durumda.
Metal işçilerinin toplu sözleşme sürecinde elde edecekleri kazanımlar, yalnızca 130 bin işçiyi değil, milyonlarca işçi ve emekçiyi doğrudan ilgilendiriyor. 2020 yılının ilk mücadelesinde örgütlü mücadeleye katılacak metal işçileri, Albayrak’ın çizdiği dünyadan daha farklı bir Türkiye’nin doğrultusunu da işaret edecek.
2020’de planlı, toplumun çıkarlarının gözetildiği bir ekonomik, sosyal ve siyasal anlayışın öne çıkması yukarıdaki toz pembe hayallare karşı gerçeğin sesi ve gösterisi olacak.