CIA’in Türkiye raporu ne anlama geliyor?
Mevcut işbirlikçi siyasetin manevralarının açık edildiği bir rapordan ‘AKP ile antiemperyalizm’ senaryosu çıkaranlar da; AKP/Erdoğan karşıtlığı üzerinden kurulacak bir eski muhalif/yeni iktidar beş benzemezin ABD güdümünde demokrasi inşa etme sürecine yeşil ışık yakanlar da emperyalizme yeniden bağlanma çabasından başka bir amaç gütmeyecektir.
Nevzat Kalenderoğlu
CIA’in önemli bir ‘düşünsel’ uzantısı sayılan RAND Corportation kuruluşunun Türkiye raporu yayınlandı, ancak her konu başlığında olduğu gibi her kesim bu raporu kendince yorumlamaya kalkıştı.
AKP’liler ve AKP’yi destekleyen milliyetçi, ulusalcı kesimler konumlarının ne denli haklı, meşru ve tarihsel olduğunu vurgularcasına raporun ve dolayısıyla ABD’nin veya emperyalizmin hedefinde bir AKP / Erdoğan / Havarileri tablosu yarattılar. ABD raporlarına idmanlı olanlar, Washington temsilcileri, ‘demokrasi havarileri’ ise ‘ne var bunda, yeni bir şey yok, ABD’nin her zamanki raporlarından bir tanesi daha’ yollu önemsizleştirme yoluna giriştiler.
Bir de kulağının üstüne yatanlar vardı. ABD’nin çizdiği ‘muhalefet’ tablosunun gerçekleşmesi için son birkaç yıldır ‘ne olursan ol, gel’ sloganıyla cepheleşenler ABD tarafından fark edilmenin heyecanını içlerinde sevinerek karşıladılar.
Rapor aslında ne anlatıyordu?
RAND Corporation, Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinde gelinen noktayı ve gelecekte karşılaşılabilecek olasılıkları satır satır yazmıştı. Kimi ikazlarla beraber, ‘tavsiye’ niteliğinde kimi öneriler de taşıyordu.
Rapora, “Türkiye’nin milliyetçi rotası ABD-Türkiye ilişkilerini nasıl etkiliyor” başlığı verilmişti. Dolayısıyla AKP-MHP ittifakının yani ‘Cumhur İttifakı’ adı verilen yapının kurulmasına ve bu sebeple oluşan yeni düzlem değerlendiriliyordu. AKP’nin milliyetçi MHP ile ittifakı geçmiş yakın dönemin ‘açılımların’ sona erdiğinin tespiti olduğu kadar; karşıt cenahın ‘Millet İttifakı’ denilen çuvalın oluşumunu ya da karater(sizliğ)ini de ortaya koyuyordu.
Kuruluş sıklıkla yaptığı gibi ABD Savunma Bakanlığı’na ve CIA gibi operasyonel birimlere ‘tavsiye’ niteliğindeydi; Washington’dan memleketin nasıl görüldüğünün fotoğrafıydı; ancak sadece bu kadar değil memleketin Washington’la muhabbette olan kesimlerinin de ifşasıydı bir yerde.
Raporun Erdoğan’a veya Erdoğan’ın sonrasına odaklanması normal; zira aynı kuruluş(lar) yakın dönemde sıklıkla ‘Erdoğan sonrası Türkiye’ anketleri yaptılar; sonuçları üstüne kafa yordular. Kuşkusuz AKP iktidarının yaşadığı sıkışma başlıkları onların da malumuydu, Erdoğan’ı götürür mü götürmez mi tartışmasıyla beraber; sonrasına dair belirsizlik de uzun süredir bu cenahın gündeminde. Yani Erdoğan’ın ardından doğacak kocaman boşluğun kimlerle dolacağı/doldurulacağı temel konu. Bir de yarışta çok atın varsa bu belirsizlik daha ağır bir ‘yük’ oluşturuyor olsa gerek…
RAPORDAKİ TÜRKİYE SENARYOLARI
Rapor, gelecek tasvirinde olası dört senaryoyu sıralıyor. her biri o kadar ‘olası’ senaryolar ki şaşı bakılmadığı sürece şaşılacak bir yanı da bulunmuyor.
Buna göre, ilk senaryoda “Zor müttefik” olarak yoluna devam edecek bir Türkiye’den bahsediliyor. Yani hem söz konusu NATO ve müttefiklik ilişkileri olduğunda mutlak bir biatla hareket eden; lakin kimi başlıklarda da bu ipleri germekten çekinmeyen bir Türkiye yönetiminden bahsediliyor. Bu seçenek aslında mevcudun devamı manasına da geliyor. Erdoğan özelinde AKP iktidarı, bir strateji türü olarak bu gerilime oynamayı ve hem içeride hem de dışarıda bu ABD-Türkiye gerilimi sanrısı sayesinde belli bir hareket alanı buluyor. Türkiye’nin ABD ile veya NATO ile kopuşu ise kesinlikle ihtimal dışı.
Bu olmazsa, yani AKP iktidarı seçim sathındaki düşüşüne devam ederse konusu ikinci senaryonun konusu. Aslında ikinci senaryo raporun da omurgasını oluşturan Türkiye muhalefetinin iktidara gelişine çubuk büküyor. AKP karşıtlığı ile yan yana gelecek beş benzemez muhalefet, Erdoğan’ı sandıkta devirecek ve Türkiye ‘demokrasi’ye kavuşacak. Senaryonun adına “Yeniden Dirilen Demokrasi” denilmiş. Senaryo tam olarak Erdoğan’ın gidişine odaklanmış durumda zira tarih olarak 2023’teki olağan seçimler işaret edilmiş. Senaryo gerçekleşirse Erdoğan yenileceği gibi; onun altında imzası olan anayasal değişikliklerde de eskiye dönüş mümkün olabilir. Zaten bu beş benzemez muhalefet öbeğinin tamamı kah yeni bir anayasadan dem vuruyor, kah parlamenter sisteme geri dönüşten. Rapor bu türden bir muhalefetin iktidara gelmesi ile yeniden Batı ile barışık bir dış politika ve güvenlik politikasının inşa edeceğine dikkat çekiyor.
Üçüncü senaryoda Erdoğan iktidarının mevcut pozisyonundan daha Avrasya’ya kayacağı bir senaryo üzerinde duruluyor. Buna göre Türkiye’nin NATO müttefikliği devam etmekle beraber, Rusya ve Çin ile kurulan ilişkiler üzerinden ‘pazarlık’ payının biraz daha artırılacağı olasılığı değerlendiriliyor. Bu bağımlılık ilişkilerinin Türkiye açısında pozitif olarak dengeleneceği sonucuna işaret ediyor. Birilerinin kurduğu hayalleri doğrulayan bir düşünce sistematiğinden ziyade aslında ‘iplerin daha fazla gerilmesi’nin sakıncalarına işaret ediyor.
“Stratejik cambaz” adı verilen senaryoyu “Avrasya gücü” olarak tarif edilen senaryo izliyor. Zaten dördüncü ve son senaryoda da bir önceki senaryodaki iplerin kopuşundan bahsediliyor. Olasılık dışı bir olasılık olarak ABD ile müttefikliği sonlandıran ve resmi olarak NATO’dan kopan bir Türkiye fotoğrafı çekiliyor.
Bunlardan herhangi bir senaryoyu mutlaklaştırıp durulan konumun meşruluğu çabasına düşenlere de, bu tür ‘düşünsel’ girişimlerin çok olağan olduğu konusunda yığınları iknaya kalkışan yerli işbirlikçilere de senaryolarda kendi senaryolarını da görüp işbirlikçi senaryolarla kulağının üstüne yatanlara da mesafeli olmalı kuşkusuz.
RAPORU NASIL OKUMALI?
Erdoğan’ın ve özellikle darbe girişimi sonrası AKP iktidarının girdiği yola yedeklenenler, rapordaki Erdoğan karşıtlığının altını kalın kalın çizerken ABD’nin sözgelimi Türkiye askeriyle ilişkilerine kulaklarını tıkıyorlar. AKP iktidarının askeri hamlelerine ‘millilik’ adı altında destek sunanlar da; ya da her konuda muhalif rolü kesip de askeri her türlü hamlede Erdoğan’ın arkasına dizilenler aslında bir yerde buluşmuş oluyorlar.
Raporda NATO ile mutlak işbirliği halindeki Türk Silahlı Kuvvetleri’ne dair atfedilen özel önem sıklıkla yer alıyor. İplerin kopma senaryolarında İncirlik Hava Üssü başta olmak üzere pek çok pozisyonun kaybedilebileceği tehdidine dikkat çekiliyor.
Ancak beraberinde ordunun başının yeni Başkanlık Sistemi ile artık kabinede Bakan olarak yer alması dolayısıyla bu anlamda bir muhatabın artan önemine de vurgu yapılıyor. Bugün Hulusi Akar’da vücut bulmuş bu muhataplığın geliştirilmesi gerektiği tavsiye ediliyor.
Askeri okullardan öğrenci davetlerinin devamı ile bu işbirliğinin derinleşmesine sağlanacak katkı yazılıp çiziliyor.
Ordu içinde ‘orta düzey’ askerlerin özellikle darbe girişimi sonrası komuta kademesinden duydukları rahatsızlığı dile getiren rapordan dileyen ‘yeni bir darbe’ senaryosu çıkarmayı tercih edebilir; ancak bu askeri bağlara atfedilen önemin perdelenmesinden, mevcut işbirliğinin ifşasını önlemekten veya derinleştirilmek istenen askeri niyetlerin dikkatlerden kaçırılmasından başka bir işe yaramayacaktır. Zira askeri okulların aldığı belirsiz durum ve yakın vadede oluşturulmak zorunda olunan yeni stratejiye ABD’nin dahil olması telkini dikkatlerden kaçacaktır.
Mevcut işbirlikçi siyasetin manevralarının açık edildiği bir rapordan ‘AKP ile antiemperyalizm’ senaryosu çıkaranlar da; AKP/Erdoğan karşıtlığı üzerinden kurulacak bir eski muhalif/yeni iktidar beş benzemezin ABD güdümünde demokrasi inşa etme sürecine yeşil ışık yakanlar da emperyalizme yeniden bağlanma çabasından başka bir amaç gütmeyecektir.
Aslolan memleketteki ABD karşıtlığıdır, onu ancak anti-emperyalist ve bağımsızlıkçı bir hat işlevli kılabilir. Yakın coğrafyadaki ‘demokrasi özlemine’, halkların ‘özgürlük’ arayışına, otoriter yönetim karşıtlığından ‘demokrasi’ havasına geçiş vaatlerine ABD’nin cevap olarak verdiği süslü püslü senaryoların sahada yarattığı kan ve gözyaşı akıllardan çıkarılmamalıdır.