Libya ve Doğu Akdeniz’de yeni gelişmeler ışığında Akdeniz Suriyeleşiyor mu?

Trablus hükümetinin bu başarılarında Türkiye’nin SİHA desteği ve Suriye’den taşınan cihatçılar etkili oldu. Diğer taraftan ise Nato geçtiğimiz günlerde Trablus hükümetini daha çok tercih ederiz minvalinde açıklamalarda bulundu. Bu açıklama şüphesiz ABD’nin dayatması ile yapılan bir açıklamaydı. Fransa’nın başını çektiği pek çok Nato üyesi ülke Libya Ulusal Ordusu’nu desteklemeye devam ediyor.

Libya ve Doğu Akdeniz’de yeni gelişmeler ışığında Akdeniz Suriyeleşiyor mu?

Erkin Öztok

Doğu Akdeniz olarak tarif edilen bölge uzun süredir, hem olası petrol ve doğalgaz yatakları, hem bu potansiyel petrol ve doğalgaz yatakları üzerine süren mücadele hem de Libya’da yaşananlarla dünyanın gündeminde bulunuyor. Koronavirüs salgını Doğu Akdeniz’de petrol arama çalışmalarını etkilerken, Libya’da virüsün yayılmaması dolayısıyla çatışmaları pek etkilememiş durumda.

Son bir aylık süreçte Doğu Akdeniz’de oluşmuş olan ittifakları etkileyecek ciddi gelişmeler yaşandı.

Libya’da ise sahadaki askeri denge kısmende olsa Trablus hükümeti güçlerinin lehine dönerken, uluslararası güçler ülkede taraflara dair tutumlarında daha net bir çizgiye dönmeye başladı.

Doğu Akdeniz’de yeni taraflaşmalar mı oluşuyor?

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Mısır, İsrail ve Yunanistan arasındaki mutabakatın sonucu olarak Kıbrıs açıklarında bulunan, petrol ve doğalgaz bakımından zengin olan kesimler bu ülkeler arasında taksim edilmişti. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ise bu sulardaki haklardan mahrum bırakılmıştı. Türkiye bu mutabakatı tanımadığını belirterek, hakkı olduğunu iddia ettiği sularda kendisi petrol ve gaz arama çalışmalarına girişmişti. Geçtiğimiz yılın sonlarında ise Türkiye, Libya’daki taraflardan biri olan Trablus hükümeti ile Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması yaparak, Akdeniz’deki bu bölgelere dair iddiasını uluslararası hukuka uygun bir zemine taşımaya çalıştı. Fakat bu anlaşmaya konu olan deniz sahası Hafter önderliğindeki Tobruk hükümetine bağlı güçlerin kontrolündeki alana yakın olmasıyla, teknik olarak uygulaması zor bir anlaşma olarak kaldı. Tabi Türkiye bu anlaşmadan sonra Trablus hükümetine verdiği askeri desteği de artırarak Hafter’i zayıflatma çabalarını hızlandırdı.

Geçtiğimiz haftalarda ise bu konuda iki kritik gelişme yaşandı. Yunanistan Suriye’nin zaferini tanıyıp Suriye’yle ilişkileri tekrar başlatırken, Nato ise Trablus hükümetine daha yakın olduğunu açıkladı.

Bunlar Doğu Akdeniz’de petrol ve gaz sahalarının geleceğinde, ittifaklarda yaratabileceği değişiklikler bakımında önemli gelişmeler olarak dikkat çekiyor. Birincisi Yunanistan ve Kıbrıs’ın Suriye’yle ilişkileri başlatması, dolayısıyla Rusya’nın dış politik hattına yaklaşması daha önce İsrail ile yapılmış anlaşmada sorunlar çıkmasına zemin hazırlıyor. İkinci olarak ise Nato’nun Trablus hükümeti tarafından konum alması, Hafter’i daha fazla Rusya’nın yanına itecek bir sürecin başlamasının zeminini hazırlıyor. Rusya’nın da iki tarafla da görüşen bir çizgiden, Hafter’i daha net desteklediği bir çizgiye doğru geçtiğini aşağıda Libya’yla ilgili kısımda göreceğiz. Bu durum ise Suriye’de yerleşik bir hale gelen Rusya’nın aynı şekilde Libya’da da yerleşik hale gelmesiyle sonuçlanabilir. Bu durumda ise Akdeniz’de daha fazla söz sahibi bir Rusya ile onun dış politik hattına yaklaşan Yunanistan ve GKRY’nin, Suriye ve Libya’yla birlikte Doğu Akdeniz’de yeni bir ittifak zeminini oluşturacağı ortaya çıkıyor. İsrail ve Türkiye’nin denklem dışı kaldığı böyle bir tabloda iki ülke arasında yeni bir ittifakın gündeme geleceğini öngörebiliriz. Mısır ise şimdiye kadarki denklemde tarafı net olmayan fakat Libya’da Hafteri desteklemesi, Rusya ile ilişkilerini geliştirmesi ve Türkiye ile yaşadığı sıkıntılar itibariyle ilk bloğa yakınsayacak bir görüntü veriyor. İtalya ise Trablus hükümetine verdiği destek ve NATO üyesi olması itibariyle ikinci bloğa daha yakın bir görüntü çiziyor. Lübnan’da karışık siyasi durumu ve bu anlaşmaların içinde yer alıp alamayacağının belirsizliği sebebiyle bu ülkeye dair bir şey söylemek için henüz erken.

Koronavirüs salgınından dolayı düşen petrol talepleri ise büyük petrol şirketlerinin gelirlerinin ve karlarının ciddi miktarda azalmasına sebep oldu. Sondaj ve arama çalışmalarını finanse etmek istemeyen büyük petrol şirketleri GKRY’nin ilan ettiği münhasır ekonomik bölgedeki faaliyetlerini birer birer geçici süreyle durdurdular. Türkiye ise 2 sismik arama ve 2 sondaj gemisiyle yürüttüğü faaliyetlerine 3. sondaj gemisini katarak devam etmekte. Özellikle MEB’in güneybatısında devam eden bu çalışmalar, Türkiye’ye diğer ülkelerin durması sebebiyle avantaj sağlamış durumda.

Libya’da neler yaşandı, kim kimdir?

Libya’da 2011 yılından beri farklı tarafların çatıştığı bir iç savaş sürüyor. Son birkaç yıldır ise öne çıkan taraflar ikiye inmiş durumda. Bir tarafta Trablus merkezli Ulusal Uzlaşı Hükümeti diğer tarafta ise Tobruk merkezli Libya Ulusal Ordusu.

Trablus merkezli Ulusal Uzlaşı Hükümeti, çoğunluğu Misrata’da toplanan çeşitli cihatçı unsurlar ile Trablus ve çevresindeki bazı aşiretlerden oluşuyor. Tobruk merkezli Libya Ulusal Ordusu ise Libya ordusunun ciddi kısmı, ağırlığının ülkenin doğusunda bulunan aşiretlerin oluşturduğu çok sayıda aşiret ve Kaddafi destekçisi bazı gruplardan oluşuyor. Bu haliyle Libya Ulusal Ordusu daha düzenli bir görüntü verirken, Trablus hükümeti daha çok cihatçıların koalisyonu gibi bir görüntü çiziyor. Son dönemde Trablus merkezli hükümetin safına Suriye’den getirilen sayıları 10 bine yaklaşan cihatçılarda katılmış durumda. Buna artı olarak ise Türkiye’den askeri danışmanlar ve hava unsurları Trablus hükümetine destek vermekte. Tobruk merkezli güçlerde ise Sudan’dan ve Rusya’dan paralı askerler bulunmakta fakat bunların oranı diğer tarafa göre daha düşük. Bu güçlere BAE’den ve Mısır’dan askeri danışmanların destek verdiği iddia ediliyor. Bu güçlerin dışında ise ülkenin güneyinde ve güneybatısında farklı etnik yapılardan olan çeşitli aşiretlerin egemenlik alanları bulunuyor. Bu aşiretler şu anda Libya Ulusal Ordusu’na yakınlık gösteriyorlar.

Tarafların destekçilerine baktığımızda ise tablo karmaşıklaşıyor. Trablus merkezli hükümeti Türkiye, Katar, İtalya desteklerken, ABD ise örtük destek veriyor. Tobruk merkezli Halife Hafter’in liderliğindeki güçleri ise; Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Sudan ve Fransa desteklemekte. Rusya ise yakın zamana kadar iki tarafla da görüşse de daha örtük olarak Hafter’e destek vermekteydi.

Geçtiğimiz senenin Nisan ayında ülkenin başkenti Trablus’a dönük saldırı başlatan Libya Ulusal Ordusu güçleri kentin dış mahallerine girmişti. Diğer taraftan ise Sirte’yi kentteki Kaddafi destekçisi güçlerin Libya Ulusal Ordusu’na katılmasıyla birkaç saat içerisinde ele geçirmeyi başarmıştı. Geçtiğimiz yılın sonlarına doğru Türkiye Trablus hükümetine ekipman ve danışmanlık desteği vermeye başladı. Bu yılın ilk günlerinde ise Türkiye, tezkere çıkararak sahada hava güçleri ve danışmanlarıyla direkt yer almaya başladı. Diğer taraftan ise Suriye’den binlerce cihatçı Trablus hükümeti saflarında savaşmak üzere Libya’ya götürüldü.

Son bir aylık süreçte Trablus hükümetine bağlı güçler ülkenin batısında sahil şeridinde yer alan kasabalarda aşiretlerin taraf değiştirmesiyle buraları ele geçirdi. Ardından ülkenin batısındaki en büyük askeri üs olan Vatiya hava üssüne dönük saldırılara başladılar. Geçtiğimiz günlerde Libya Ulusal Ordusu güçlerinin üsten çekilmesiyle bu üssü ele geçirdiler. Uzun süredir gerileme yaşayan ve başkentinin dış mahallelerine kadar girilen Trablus hükümeti için bu büyük bir başarı oldu. Geçtiğimiz gün ise ülkenin kuzeybatısında bazı yerel aşiretler taraf değiştirerek Trablus hükümeti saflarına geçti.

Trablus hükümetinin bu başarılarında Türkiye’nin SİHA desteği ve Suriye’den taşınan cihatçılar etkili oldu. Diğer taraftan ise NATO geçtiğimiz günlerde Trablus hükümetini daha çok tercih ederiz minvalinde açıklamalarda bulundu. Bu açıklama şüphesiz ABD’nin dayatması ile yapılan bir açıklamaydı. Fransa’nın başını çektiği pek çok Nato üyesi ülke Libya Ulusal Ordusu’nu desteklemeye devam ediyor. Fakat bu açıklamanın, Türkiye’nin Trablus hükümetine desteği dolayısıyla Hafter’in Rusya’yla daha fazla yakınlaşmasından kaynaklandığı açıkça görülüyor. ABD, Trablus hükümetine daha fazla destek vererek, Libya Ulusal Ordusu’na Körfez ülkelerinin desteğini azaltma çabasında bulunuyor. Rusya ise krizin başından beri sürdürdüğü iki tarafla da görüşme ama Hafter’e örtülü destek verme politikasında değişime gideceğini gösteren güçlü bir hamle de bulundu. Suriye’deki Hmeymim üssünden havalandığı belirtilen Rus yapımı 8 adet savaş uçağı Libya Ulusal Ordusu güçlerine katıldı. Bu uçakların 6 tanesi Mig-29 tipi avcı uçağı iken 2 tanesi ise Su-24 tipi saldırı/bombardıman uçağı. Bileşimi itibariyle böyle bir hava gücünün, Trablus hükümetinin Türkiye’nin yolladığı SİHA’lar ile sağladığı hava üstünlüğünü tersine çevirmeye ve hava sahasında kontrolü Libya Ulusal Ordusu’na yeniden kazandırmaya dönük olduğunu söyleyebiliriz.

ABD, Libya Ulusal Ordusu’nun zafer kazanarak Libya’da Rusya’nın söz sahibi olmasının önüne geçmeye çalışıyor. Şimdiye kadar Türkiye üzerinden bunu yapmaya çalışsa da, bunun yeterli olmadığı durumlarda NATO ve İtalya aracılığıyla sınırlı operasyonlarda bulunabilirim mesajı vermeye çalışıyor.

Rusya ise Suriye’de sağladığı etki alanına Libya’da etki alanı ekleyerek Akdeniz’de söz sahibi olmanın çalışmalarını yürütüyor. Bu alanda Yunanistan ve GKRY’nin de kısmi bir desteğini sağlamış durumda. Diğer tarafta ise Mısır ile daha iyi askeri ve politik ilişkiler kurma yolunda adımlar atıyor.

Bu yazı ilk olarak Sosyalist Cumhuriyet gazetesi 172. sayısında yayımlanmıştır. Gazeteye buradan ulaşabilirsiniz: