Sorosçuluğu yargılamak AKP’ye mi kaldı?

Sorosçuluğu yargılamak sahiden AKP’ye mi kaldı?

Sorosçuluğu yargılamak AKP’ye mi kaldı?

Nevzat Kalenderoğlu

Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi Bülent Arınç, ‘milli görüş’ün televizyonu TV5‘te katıldığı bir programda AKP’nin George Soros ile ilişkilerini anlattı. Arınç bu açıklamayı, “İnsanların Sorosçu diye suçlanması yanlış” demek için yaparken; AKP ile Soros ve bağlantılı vakıflarının ilişkilerini de bir bir anlattı.

Arınç, Henry Barkey’i kast ederek “O zaman baş tacı ettiğimiz, şu an da bir yerlerde baş tacı olan bir insanın, Bay Sorosçu diyerek bir kısım insanların suçlanması… Kendimize bir saygımız olmalı.” diye başladığı açıklamalarını şöyle sürdürdü:

“Soros’la da morosla da ilgili şeyler var. Tabii bu benim kabul edemediğim şeyler. Soros yarı muteberdi Türkiye’de Açık Toplum diye. Ve bunun Türkiye’deki temsilcisi Can Paker’di. Can Paker o zaman TESEV vakfında bulunurdu. TESEV vakfının yaptığı araştırmaları da biz done olarak kullanırdık.

Bana belki beş defa gelmiştir yanında Etyen Mahçupyan ile birlikte. Diğer araştırmacılarla birlikte. O zaman baş tacı ettiğimiz, şu an da bir yerlerde baş tacı olan bir insanın, Bay Sorosçu diyerek bir kısım insanların suçlanması… Kendimize bir saygımız olmalı. Ben hükümetteyken yaptığımız her şeyi savunurum. Bugün de savunurum. Neden? Bunu beraber yaptık. İnanarak yaptık.”

Arınç bu sözleri söylemese de Erdoğan ne zaman Soros’tan bahsedip sağı, solu Sorosçu diye suçlasa; 2003’te aynı masada çekilen, Erdoğan, Egemen Bağış, Ömer Çelik ve milyarder borsa spekülatörü George Soros’un aynı masada olduğu fotoğraf yayınlanıyor. Fotoğraf, Dünya Ekonomik Forumu için gidilen Davos’ta çekilmiş.


teyit.org’un aktardığına göre durum şu: “İnternette yapılan aramada Erdoğan ve Soros’un daha sonraki yıllarda da görüştüğüne dair haberlere rastlanıyor. Radikal gazetesi tarafından yapılan 16 Haziran 2005 tarihli haberde George Soros’un Türkiye’de 8 gün kaldığı ve bu sürede Erdoğan’la da görüştüğü ifade ediliyor.”

Soros’un AKP’li medya tarafından keşfi ise 2013 Haziran Direnişi’nin hemen sonrasına rast geliyor. Bilindiği gibi uzun uzun Gezi’nin Soros ve ilintili vakıfları tarafından ‘fonlandığı’ iddialarına yer verilmiş, dünyanın farklı yerlerindeki eylemlerle bağlantılar kurulmaya çalışılmıştı.

Erdoğan da hala Gezi Parkı olaylarının yönetici olmakla suçlanan Osman Kavala için Sorosçu suçlamasını yapıyor. Anadolu Kültür Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala’nın tutuklu yargılanması devam ediyor. Kavala’yı hem Erdoğan hem de AKP’li medya ‘Türkiye’nin Soros’u veya ‘Kızıl Soros’ diye anıyor.

Erdoğan benzer konuşmaları yaparken (2017), Soros’tan ‘Macar Yahudisi’ olarak bahsediyordu.

“Gezici vandalları yücelten, bunun üzerinden bizi itham eden zırvalar beyan etmiş. Düşünebiliyor musun? (Osman Kavala’yı kastederek) Gezi olaylarında teröristlerin finans kaynağı olan bir kişi. Şu anda içerde. Onun arkasında kim var? Meşhur Macar Yahudisi Soros. Bu adam dünyada milletleri bölmek, parçalamakla adeta birilerini görevlendiren, parası bol ve bu paraları da bu şekilde tüketen birisidir. Türkiye’deki temsilcisi de babadan zengin ve bu imkanlarını da bu ülkeyi parçalayıp bölen; işte bu özellikle terör eylemlerine karşı her türlü bu noktada desteği veren kişi. Şimdi içeride. Suçu olmayan herhangi bir şeye karışmamış olanı niçin kalksın da bizim yargımız içeri alsın?”

Açık Toplum Vakfı 2018 yılı Kasım ayında şu açıklamayı yapıyor:

“Mütevelli Heyeti ‘son günlerde Vakıf hakkında medyada yer alan asılsız iddia ve ölçüsüz spekülasyonların yoğunlaşmasının, Vakfın faaliyetlerini sürdürmeyi imkansız kıldığı’ düşüncesiyle, bu teklifi (vakfın tüm faaliyetlerini sonlandırma) onaylamıştır.

Vakfın faaliyetlerine son verilmesi, ve hukuki varlığının tasfiye edilmesi için başvuru ilgili Mahkeme’ye en kısa zamanda yapılmış olacaktır.

Ancak yasal süreç sonuçlanmadan aşağıdaki noktaların kamuoyuyla paylaşılması zaruri olmuştur.

1) Açık Toplum Vakfı 2008 yılında kurulmuş olmakla birlikte, Türkiye’de Açık Toplum’un faaliyetleri 2001’de Açık Toplum Enstitüsü’nün kuruluşuyla başlamıştır.

2) Bu süre zarfında, Türkiye’de demokratik, sivil ve eşitlikçi bir siyasi iklimin yaratılması konusunda, başta TESEV (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı) olmak üzere, pek çok kuruluşa, Enstitü ve Vakfın amaçlarına uygun projeler için mali destek sağlanmıştır.

3) Açık Toplum Vakfı yöneticileri, zaman zaman hükümet yetkilileri tarafından kabul edilmiş, görüş alış-verişinde bulunulmuş, Açık Toplum Vakfı öncülüğünde oluşturulan “Bağımsız Türkiye Komisyonu” Türkiye’nin AB ile tam üyelik görüşmelerinin başlaması sürecinde önemli işlev üslenmiştir.

4) Kurulduğu günden bu yana, Vakıf faaliyetleri İçişleri Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından düzenli olarak denetlenmiştir.

5) Ancak, yeni açılan soruşturmalarla Açık Toplum Vakfı ile 2013 yılındaki Gezi olayları arasında bağlantı kurma çabaları olduğu görülmektedir. Bu çabalar yeni değildir ve tümü gerçek dışıdır.

6) Haberlerde bahsedilen yurtdışı bağışlar, usulüne uygun şekilde, Devletimizin yetkili kurumu olan Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bildirilmiş, ve Genel Müdürlük tarafından bu bildirimler onaylanmıştır. 7) Bu bağışların, Türkiye’de hangi kurum ve projelere hibe edildiği de Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne her yılın Haziran ayında bildirilmektedir. 8) Bu süreçlerle ilgili belgelerin tümü zaten Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivlerindedir. Bilgi edinmek isteyenlerle de, talep üzerine paylaşmak mümkündür.”

Doğru, Açık Toplum Vakfı ve burada andığı TESEV hem iktidarla para babalarının ilişkisini kuruyor; hem de AB ile tam üyelik görüşmeleri başta olmak üzere Batı ile ilişkileri de ‘düzeltiyor’… Ancak, Henry Barkey ve Soros’la temas ‘casusluk’ olarak değerlendirilecek bir suçsa; Arınç’ın sözleri bir kez daha hatırlanmalıdır.

Osman Kavala bu kez de, 15 Temmuz darbe girişimi süreci işaret edilerek ve Henry Barkey ile yoğun ‘şüpheli’ ilişkileri delil sayılarak, “Siyasal ve askeri casusluk” iddiasıyla da nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edildi ve tutuklandı.

Kavala, “HTS kayıtlarında benim Henry Barkey ile herhangi bir telefon görüşmesi yapmamış olduğum ortaya çıktı. Benim çalışma ofisim otellerin olduğu çevrededir. Aynı baz istasyonunun kullanılması oldukça doğaldır. Benim casusluk faaliyetini yapabilmek için gerekli olan herhangi bir bilgiye sahip olmam, bilgiye erişmem mümkün değildir. Ben sivil toplumda çalışıyorum. Benim temasta olduğum insanlarda sivil toplum örgütüdür. Benim devletle ilgili insanlara temasım söz konusu değildir. Henry Barkey ile konferansta tanıştık. Bunun dışında bir tanışıklığımız yoktur. Benim darbe girişimine ne bir katkım ne de bir devlet sırrına erişmem söz konusudur” diyor.

Oysa Bülent Arınç, Refah Partisi döneminden bu yana tanıdığını ifade ettiği Henry Barkey için “Bizim için çok muteber bir adamdı” değerlendirmesini paylaşıyor. Barkey’nin o dönemde Refah Partisi’nin kapatılacağına dair “istihbarat” aldığını ve bunun için tedbir almaları gerektiğini konusunda kendilerini uyardığını anlatıyor.

Arınç, Barkey ile AKP’nin muhabbetini, “Ak Parti kuruluşunda da geldi. O zaman da muteberdi. Bizim toplantımıza gelmesi nasıl suç değilse, Osman Kavala ile görüşmesi de suç olarak gösterilmemesi lazım” diye anlatıyor.

CIA eski danışmanı Henry Barkey’in 2013’te şimdilerin muteber kuruluşu SETA’nın konuğu olduğunu da aktarıyor. Arınç “Twitter’da gördüm. Barkey arkası dönük oturuyor. Sağ tarafımda Washington Büyükelçimiz Namık Tan var. Türkiye’den gelen birkaç arkadaş daha var. Henry Barkey’in olduğuna ben de kanaat getirdim. Burada benim bir suçum yok. Suç kabul edilirse. Büyükelçi yanımda, SETA’da konuşma yapıyorum. SETA’nın temsilcisi de orada. Eğer Barkey tehlikeli bir adamsa onların davet etmemesi gerekir” diyor.

Arınç, SETA Vakfı’nın düzenlediği Türk-Amerikan toplantısında dönemin Washington Büyükelçisi Namık Tan ve SETA’nın Washington Koordinatörü Kadir Üstün ile birlikte Barkey ile aynı masada olduğunu doğruluyor.

Şimdi… Sorosçuluğu yargılamak sahiden AKP’ye mi kaldı?