HABER MERKEZİ
İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü indirimli yemek hakkının 3’ten 1’e düşürülmesi ve kahvaltının kaldırılmasına yönelik kararını geri çekti. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
G.D: Öncelikle şunu belirtmek gerekir, biz hakkımızı mücadele ederek geri aldık. Öğrencilerin hep birlikte olduğunda, yaptırımlara karşı sessiz kalmadığında neler başarabileceğini gördük ve herkese gösterdik. Elbette sevinçliyiz, yaşanan süreç hepimizi etkiledi ve kararın geri alınmadığı bir tablo, üniversite eğitimimizi çok zor; belki de imkansız kılacak bir sürece evrilirdi. Ama biz dayanışmanın ve örgütlülüğün neler yapabileceğini deneyimledik ve kazandık.
H.G: Bu tabi ki beni mutlu eden bir durum. Ben burada, aslında kararı verenin rektörlük değil haklarını almak için mücadele eden öğrenciler olduğunu görüyorum, tıpkı bir üniversitede olması gerektiği gibi… Çünkü bir üniversiteyi rektöre ve sermayeye bırakırsanız işletmeden farkı kalmaz. Üniversite, içinde olan öğrencilerindir ve öğrencilerin yararına kararlar alınması gerekir. Bu durum biz öğrencilere gücümüzü hatırlattı, neler yapabileceğimizi hatırlattı. Hak verirsiniz ki mevcut durumlardan kaynaklı üniversite öğrencileri söz söylemekten çekinir hale gelmişlerdi, üniversitelerine yabancılaşmış ve yabancılaştırılmışlardı. Bu tablo bana şunu gösteriyor, memleketteki ve üniversitedeki olumlu ya da olumsuz herhangi durum, öğrenciyi etkiliyor, üniversiteli artık bunun farkında. Üniversiteli artık üniversite ile memleket arasındaki bağı kurmalı mücadelesini büyütmeli ve bütünlüklü bir hale getirmelidir.
“ÜNİVERSİTEMİZİ TESLİM ETMEYECEĞİMİZİ GÖSTERDİK”
Bu süreçte öğrenciler neler yaptı, neler yaşadınız ?
G.D: Süreç yorucu ve iyi tahlil edilmesi gereken bir süreçti. Daha önce eylem yapmamış, hak aramamış öğrencilerin hep birlikte hareket etmeyi öğrenmesi açısından değerliydi en çok belki de. Bir yandan da zordu elbette. Haber çok stratejik bir zamanda ulaştırılmış ve bu mesele tam tatil öncesi oldu bittiye getirilmeye çalışılmıştı. Biz ise, üniversitemizi kolay kolay teslim etmeyeceğimizi gösterdik. Basın sesimizi duydu ve duyurdu, röportajlar ve açıklamalar yapıldı. Buradan bu vesileyle tüm basın emekçilerine teşekkürlerimizi iletelim.
Sürece dönersek; kararın geri alınmasına dair dilekçe vermek istedik, okulumuzun kapısından içeri alınmadık. Yemekhanelerde protestolara devam ettik. Eylemlerimizin ikinci gününde bir polis müdahalesiyle karşı karşıya kaldık. Tamamen meşru olan hak talebimize cevaben bu tarz olaylar yaşamamız büyük bir yanlıştı fakat ne umudumuz, ne cesaretimiz kırıldı. Biz sadaka istemiyorduk; ertesi gün aynı kararlılıkla Meydan’a çıktık, hakkımız olanı geri alacağız dedik ve aldık. Beyazıt’ı teslim etmedik diyebiliriz.
H.G: Kimilerimizin sınavları bitmişti fakat şehir dışında yaşayanlar dönmemiş memleketlerinde kalmışlardı, kimilerimiz sınavlarımızdan çıkıp gelmiştik, kimilerimiz eylem sonrası sınava girmiştik.. Yağmurun, soğuğun altında bekledik hem kendimiz hem de arkadaşlarımız için. Tıpkı bu yollarda bizden önce yürümüş ve bayrağı devraldıklarımız gibi büyük bir özveriyle oradaydık. Bu süreçte beklentimiz elbette kazanmaktı. Ve görüldüğü üzere kazanacak kararlılığa sahiptik. Öğrenciler inandığı ve mücadele ettiği zaman kazanabileceğini gösterdi. Ama şu unutulmamalı önemli olan yarınları kazanmaktır. Bu yüzden biz yarınları kazanmak için bütünlüklü bir mücadele içerisinde olacağız. Bugün üniversitede yarın iş yerlerimizde, mahallelerimizde bulunduğumuz her alanda her türlü baskıya, piyasacılığa ve gericiliğe karşı mücadele edeceğiz.
Kazanmanızı sağlayan şey sizce neydi ?
G.D: Yukarıda da bahsettiğim gibi kararlılık ve irade diyebilirim. Kararı alır almaz hızlıca bir süreci ördük ve çevremizdeki herkesin bu meseleden haberdar olmasını sağladık. Daha sonrasında sıra arkadaşlarımızı çağırdığımız, diğer üniversitelerden arkadaşlarımızın geldiği forumlar, açıklamalar düzenledik. Öğrencilerin örgütlü, bir arada davranması çok önemliydi ve bize bu süreci kazandıran unsurların başında bu geliyor haliyle. İnsanların hak arayışına girmediği bu dönemlerde, susturulmuş gençliğin içinde tuttuğu o haykırışı biz Beyazıt Meydanı’nda duyduk. Bir araya gelmenin önemini bir kere daha hep birlikte kavradık. Öğrenciler üniversite öğrencisi olduklarını, öğrencinin okulun en önemli unsurlarından biri olduğunu fark ettiler.
H.G: Kazanımı sağlayan şey az önce de söylediğim gibi üniversitelinin kendi gücünün farkına varması ve hakkını alması için göstermiş olduğu irade ve özveriydi. Üniversite öğrencisi için bir öğün bir öğündür fakat biz bize sadaka gibi verdikleri şeylerle yetinmeyip “ya bizden aldığınızı verirsiniz ya da hiçbir şey kabul etmiyoruz” diyerek boykot kararı aldık. Bakıldığında bu da bir özveridir. İstanbul gibi bir şehirde yaşamak bu kadar zorken azla yetinmeyip daha fazlası için mücadele etmeye hazırlandık. Ne kadar kararlı ve ısrarcı olduğumuzu gösterdik. Ülkedeki tehditlere rağmen, üniversiteye gelene kadar bize vermiş oldukları sindirme ve susturma politikasına dayalı eğitime rağmen sesimizi en gür şekilde çıkardık. Ve tekrar söylüyorum onlar bu kararı vermedi, biz verdik ve onlar hakkımızı bize altın tepsilerde sunmadı bizler mücadele ederek aldık.
Tabiki bu bir kazanım ama, üniversitelerde bir dizi sorun yaşanıyor ve yaşanmaya devam edecek. Önümüzdeki sürece dair ne söylemek istersiniz?
G.D: Önümüzdeki süreç, üniversitelere müdahalelerin arttığı bir süreç olabilir. Daha dün YTÜ yemekhanesinden bir zam haberi aldık. İTÜ’de arkadaşlarımız özel işletmelerdeki ve kantinlerdeki zamlara dair yaptıkları eylemlerde haksızlıklara uğradılar. Yani öğrencilerin yapması gereken az çok belli, tepkilerini doğru bir şekilde, kazanım odaklı dile getirmeye devam etmeliler diye düşünüyorum. Bir araya gelmekten çekinmemeli, hatta bunun sürekliliği için adımlar atmalılar. Ancak böyle kazanılabilir bu süreçler bana kalırsa. Ayak bastığımız her okulda “Parasız eğitim, eşit eğitim!” şiarını yükseltmeye devam etmeliyiz. Üniversiteler haktan, insandan, öğrenciden yana politikleştiği sürece bu ülkeden de gelecekten de umut kesilmez
H.G: Ne kadar güzel söylediniz “sorunlar yaşanmaya devam edecek”. Evet, sorunlar yaşanmaya devam edecek, daha birçok konu başlığında. Çünkü üniversitelinin tek sorunu yemekhanedeki kısıtlanmış öğün de değil. Mesela bu öğünlerin ücretlerindeki artış, daha da ileri gidecek olursam bu öğünlerin ücretli olması. Üniversitelinin başka sorunları da var tabi ulaşımın ücretli olması, barınmanın yetersiz ve ücretli olması ve daha nicesi. Sadece ücretle de alakalı değil tabi bu sorunlar. Mesela eğitim kalitesi ve bilimsellikten uzak eğitimciler, ülkemizdeki ekonomik bunalımın gençlik üzerinde oluşturduğu geleceksizlik… Biz bir kazanım elde ettik İstanbul Üniversitesi yemekhanesinde fakat kazanım elde etmemiz gereken çok başlık var gördüğünüz gibi. Sadece İstanbul Üniversitesi nezdinde de değil. Nasıl ki diğer üniversitelerden arkadaşlarımız bu süreçte gerek sosyal medyadan gerekse bizzat eylemde yanımızda olarak dayanışma ruhu göstermişse bu desteklerini bizim de göstermemiz gerekir. Bildiğiniz üzere İTÜ’de kampüs içerisindeki işletmelerde ve kantinlerde yapılan zamlar ile karşı karşıyayız. YTÜ’de Millet Bahçesi projesi… Bunlar üniversiteyi ve üniversiteliyi olumsuz etkileyen durumlar. Bizim buralara da sözümüzü söylememiz lazım. Biz biliyoruz ki üniversiteli gençlik kararlı bir mücadele yürüttüğünde elinde büyük bir güç bulundurur. Önümüzdeki süreçte bu gücümüzü az önce sıralanmış olduğumuz problemlerin karşısına koymamız lazım.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
G.D: Söylenecek çok şey var aslında. Geçtiğimiz günlerde bir sıra arkadaşımız, Sibel Ünli intihar etti. Çıkıp birçok şey diyen olacak elbet. Ama bizler son günlerde artan bu intiharların toplumla bağını, aynı zamanda ülkemizdeki ekonomik sorunlar ile bağını kuruyoruz. Arkadaşımızı unutmayacağız. “yemekhane kartımda para kalmamış, sadece bir liram var.” diyen Sibel’i unutmayacağız. Sibel’lerin hesabını bizler daha aydınlık bir ülke kurarak soracağız…
Bu haber en son değiştirildi 6 Ocak 2020 16:18 16:18
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…