Muzaffer İlhan Erdost İçin…

Kitaplar basılmaya devam etti, şiirler yazıldı. Faşizme ve işkencelere, kitap toplatmalara, idamlara, gözaltılara, insan hakları ihlallerine devrimci bir şekilde direnildi. Bu yüzden şimdi bizim de hepimizin ismi hem Muzaffer hem İlhan.

Muzaffer İlhan Erdost İçin…

Semiha Özalp Günal

Sizler de rastlamışsınızdır, bilirsiniz belki ama bizim kuşak, tüm Marksist klasikleri, sarı, pembe, mavi ya da yeşil, tek renkli kapakları olan, ön kapakta alt tarafta Sol Yayınları yazan kitaplardan okuduk. Kaybettiklerimiz dışında kitaplığımızdaki pek çok kitap (örneğin Kapital ciltleri) genç yaşta aldığımız o Sol Yayınları. O günün Türkiye’sinde bu kitapları basmaya cesaret etmek önemliydi elbette. Yayınevlerinin sahibinin kim olduğunun pek önemi yoktur, pek de tanınmazlar ama Sol/Onur yayınlarının sahibi Erdostlar öyle değildir. Herkes bilirdi Muzaffer’i ve kardeşi İlhan’ı.

Ankara’da kitabevi sahibi olmaları onların bilinmesinin bir nedeni. Lise yıllarımda herkes gibi ben de kitaplarımı Zafer çarşısındaki Onur kitabevinden alırdım. Ama orada gördüğüm kişi Muzaffer ya da İlhan ağabey miydi bilmem. Sohbet etmiş miydik, kitap önermişler miydi anımsamam. Anımsadığım, Ankara’dan ayrıldıktan sonra, 1980 yılında o kitapçının sahibinin gözaltında öldürüldüğü. Zafer çarşısının darmadağın edildiği. Sonra öğrendim… “Bedeli canla ödenmişti elimdeki kitabın[1]

Lise zamanlarımda tanışamamıştım belki ama geçen yıl hem tanıştım hem sohbet ettim Muzaffer İlhan Erdost ile, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği tarafından, her yıl 17 Nisan’da Türkiye’nin aydınlanma mücadelesine katkı koyanlara verilen ödülün töreninde. 2019 yılı Aydınlanma ve Onur Ödülü, “şair, yazar, çevirmen, yayıncı, insan haklarının yılmaz savunucusu, Köy Enstitülülerin dostu, demokrasi ve aydınlanma tarihimizin çok değerli aydını olarak ülkemizin aydınlanma birikimine yaptığı çok değerli katkılar nedeniyle” Muzaffer İlhan Erdost’a verildi. Benim için ne heyecan verici olduğunu anlatamam. Kekeledim konuşurken.

Erdost, ödül törenine tekerlekli sandalyesi ile gelerek bizleri onurlandırdı. Ödül töreni öncesi Muzaffer İlhan Erdost’u anlatan konuşmaları Prof. Dr. Veli Lök, Vahap Erdoğdu ve Serpil Çelenk Güvenç (Çok özel bir konuşmaydı. Ne yazık Muzaffer ilhan Erdost da son konuşmasını Şekibe Çelenk’in cenazesinde yapmış) yaptı. Ardından Muzaffer İlhan Erdost kendi konuşmasına başladı. Yazılı metinden okuyordu. Konuşurken yoruluyor gibiydi. Bir saat kadar bir süremiz vardı onu dinlemek için ama bize kızdı, şaka yollu da olsa, onu az konuşturduk diye. O kadar donanımlı bir insanın emperyalizmden, insan haklarından, kendi acılarından, memleketin halinden ve daha bir sürü şeyden, edeceği söz çoktu elbet. İzmir’in sosyalistleri, aydınları toplandı saygı sunmak için tören salonuna. Bir yıl geçmedi daha üzerinden. Bizlerin “iyi ki”si oldu bu ödül töreni.

Törendeki konuşmasının bir yerinde “Toplumsal tarih, geçmişten geleceğe, yaşam deneyiminden bilgiye ve bilince, kuşaktan kuşağa akan, dört bir yandan kol açan büyük ve derin ırmaktır. Ulusal demokratik devrim ırmağımızın bir kolu da, Köy Enstitülerini tasarımda ve uygulamada yaratanlardır, Köy Enstitülerinin amacını, amaçlarında yaşama geçirmiş olanlardır.” diye ifade etmişti enstitüler ve ülkemiz konusundaki fikirlerini her zaman olduğu gibi toplumsal bağlamdan koparmadan.

Bu toplumsal bağlamda düşünme ve yazma, hayatını çok zorlukla geçirmesine neden olmuştu aslında ama direnişi hepimize örnek oldu Muzaffer İlhan Erdost’un. Sosyalizmin, aydınlanmanın temel kitaplarını yayınlayarak eşitlik, adalet, özgürlük düşüncesinin içselleştirilmesine çok değerli katkılar yaptığı için daha 1971’de, 142’den yargılanıp 37 yıla mahkum olmuştu. 1974 yılında genel af yasasıyla cezaevinden çıkmıştı. Sonra 12 Eylül ve kardeşinin yitimi…

İlhan’ın öldürülmesinden sonra, -birlikte gözaltına alındıkları sırada hemen yanında gözünün önünde öldürülen kardeşinin- ismine eklemiş kardeşinin ismini. Böylece yaşadı İlhan Erdost hep Muzaffer ile birlikte. Kitaplar basılmaya devam etti, şiirler yazıldı. Faşizme ve işkencelere, kitap toplatmalara, idamlara, gözaltılara, insan hakları ihlallerine devrimci bir şekilde direnildi. Bu yüzden şimdi bizim de hepimizin ismi hem Muzaffer hem İlhan.

Erdost’un hikayesi aslında hem insanlığın, hem Türkiye’de direnişin hem de hepimizin hikayesidir. Biz yaşadıkça, bizden sonrakiler okudukça, bizim kuşaktaki pek çok kişinin yaptığı gibi çocuklara “Erdost” ismi kondukça, Alaz, Türküler, Suları ve Barışta gibi çok özel isimler anımsandıkça, yazıldıkça, her 7 Kasım’da İlhan’ın ölüm gününde, her 25 Şubat’ta Muzaffer İlhan’ın ölüm gününde, kitaplıklarımızdaki Sol ve Onur yayınlarının sırtında her elimizi gezdirdiğimizde, insan haklarına ilişkin her kazanımda; hikaye hep sürecek ve hiç ölmeyecektir Muzaffer İlhan Erdost. Ölümü hak etmeyen herkes gibi. Keşke yaşadığı ve düşündüğü gibi uğurlayabilseydik. Anısına saygıyla.

 

[1] Ahmet Telli’nin, “”İlhan için dörtlükler” şiirinden bir dize.