Petrol fiyatları düşerken

Rusya muhalefeti ve solu bizim Türkiye’de çok aşina olduğumuz bir ikilemin içinde: Sandığa gidip hayır mı desinler, yoksa referandumu boykot mu etsinler? Putinist rejimin seçim sonuçlarını manipüle ettiği biliniyor. Ayrıca tıpkı bizdeki İslamcı rejimin 2010’da yaptığı gibi maddeleri ayrı ayrı oylatmıyor paketin tamamını oylatıyor. Solun büyük kısmı hayır demekten yana, en azından oy pusulalarını boş bırakmayız ve rejimin işini kolaylaştırmayız diye düşünüyorlar.

Dünya petrol fiyatlarındaki düşüşün en çok vurduğu ülke belki de Rusya. Ruble bizdeki gibi dolar karşısında hızla değer yitirdi. Oligarşik rejim maliyeti 10 dolar olan ham petrolün varilini 60-120 dolar aralığında sattığı günlerde rahattı. Şimdilerde ise Rusya’da maliyetler (nakliye dahil) varil başına 25 dolara çıktı, piyasa fiyatı da 30 doların altına indi. Esasen günümüzde petrol fiyatlarını belirlemede OPEC veya Suudi Arabistan veya herhangi bir üretici eskisi kadar etkili olamıyor. Dünyada petrol üretim maliyetleri artarken Rusya’da çok daha fazla arttı. Suudi Arabistan’daki maliyetlerin Rusya’dan daha düşük olduğu aşikar. Yirmi yıldır Rusya ekonomisinde bir ilerleme sağlayamayan, ekonomik göstergeleri 1991 düzeyine dahi çıkaramayan, ulusal geliri artıramayan Putin sorumluluğu üzerinden kolayca attı. 2014 yılından beri Rusya’da reel ücretler geriliyor. Putin ise yeniden başkan olabilmek için anayasa değişikliğini referandumda onaylatmanın peşinde. SSCB petrol fiyatlarındaki iniş çıkışlardan etkilenmiyordu çünkü ekonomisi hammadde satışına bağlı değildi. Evet SSCB’de hammadde ihracatının payının biraz arttığı Brejnev döneminde bile ekonomi asla bugünkü oligarşik Rusya’daki gibi olmadı. Çünkü SSCB teknoloji üreten bir ülkeydi.

Rusya’da Yaklaşan Referandum

Rusya muhalefeti ve solu bizim Türkiye’de çok aşina olduğumuz bir ikilemin içinde: Sandığa gidip hayır mı desinler, yoksa referandumu boykot mu etsinler? Putinist rejimin seçim sonuçlarını manipüle ettiği biliniyor. Ayrıca tıpkı bizdeki İslamcı rejimin 2010’da yaptığı gibi maddeleri ayrı ayrı oylatmıyor paketin tamamını oylatıyor. Solun büyük kısmı hayır demekten yana, en azından oy pusulalarını boş bırakmayız ve rejimin işini kolaylaştırmayız diye düşünüyorlar. Boykotçular ise sonuçları rejimin elinde olan bir seçime katılarak ona meşruiyet kazandırmamak gerektiğini düşünüyorlar. Nitekim Putinist rejim hiçbir yasal dayanağı olmadığı halde boykot propagandası yapmayı yasakladı. Amaç referanduma katılım oranını yüksek göstermek. Her ne kadar katılım oranı sonucu değiştirmese de rejimin ideolojik meşruiyeti açısından önemli. Totaliter diktatörlüğe karşı özgürlük ve demokrasi diyerek gelen burjuva diktatörlüğü öyle bir siyasi cendere yarattı ki insanlar kolera ile veba arasında tercih yapmak zorunda kalıyorlar.

Brest Litovsk Antlaşmasının 102. ve Moskova Antlaşmasının 99. yıldönümünde

Sovyet Rusya ile Osmanlı devleti arasındaki 3 Mart 1918 Brest Litovsk Antlaşmasını ve TBMM hükümeti ile 18 Mart 1921’de imzalanan Moskova Antlaşmasını Ermeni milliyetçileri Bolşeviklerin Ermenistan’ın çıkarlarını feda etmesi olarak görürken bizim Türk ulusalcıları da Bolşevik-Kemalist dostluğu olarak görüyorlar. Gerçekte ise her ikisi de yanlış. Bolşevikler ve Kemalistler o günkü siyasal koşullar gereği zorunlu olarak anlaştılar. Bolşevikler Kemalist hareketi desteklemeseydi Kemalistler İngilizlerle uzlaşacaklardı ve İngilizler Kafkasya’da güçlenecekti. Bolşevik dışişleri halk komiseri Çiçerin, Kemalistlere karşı alternatif olarak Enver Paşa gibi İttihatçılarla da teması sürdürüyordu. Kafkasya’da Bolşevikler değil Menşevikler ve yerel miliyetçiler güçlüydü. Bolşeviklerin uğraştığı meseleler daha büyük olduğu için Kemalistlere göre daha sıkışık durumdaydılar ve daha çok ödün veren taraf oldular. Ancak Bolşevik yardımına rağmen Kemalistler İngiliz emperyalizmiyle uzlaşma çabalarından vazgeçmediler. Nitekim bir yandan Moskova’da Bolşeviklerle görüşürken bir yandan da 21 Şubat 1921’den itibaren Londra’da İtilaf devletleriyle pazarlığa oturdular. 18 Şubat 1921’de TBMM, Sovyet Ermenistan ve Sovyet Azerbaycan delegasyonları Moskova’ya geldikleri sırada Kafkasya’da Sovyet hükümetleri kurulmuş olsa da Bolşeviklerin ciddi sorunları vardı. Gıda ve yakıt kıtlığı had safhadaydı. Moskova’da işçi ayaklanmaları başlamıştı. 1 Mart 1921’de Kronştadt denizcileri Bolşevik hükümete karşı ayaklandılar. Erivan’da Sovyet hükümeti geçici olarak düştü, hükümeti deviren Taşnaklar Moskova’daki delegasyonun yetkisiz olduğunu ilan ettiler. Aralık 1920’de TBMM ile Ermenistan için yıkıcı olan Gümrü Antlaşmasını imzalamış olan Taşnak milliyetçi gericileri ülkeyi felakete sürüklemiş oldukları halde hala iktidarı bırakmak istemiyorlardı. Bunu duyan TBMM heyeti Çiçerin’in yardımcısı Ermeni diplomat Lev Karahan’ın görüşmelerden çekilmesini talep etti. Çiçerin başkanlığındaki Sovyet delegasyonu Kemalistleri İngilizlere yanaşmasını engellemek için bir an önce anlaşmaya varmak ve Gümrü Antlaşmasının Ermenistan için olumsuz etkilerinin en azından bir kısmını hafifletmek istiyorlardı. Bu koşullarda imzalanan Moskova Antlaşması TBMM için diplomatik bir zafer olurken Ermenileri tatmin etmedi. Türk delegasyonu başkanı Ali Fuat Cebesoy’un anıları da buna tanıklık etmektedir.

Moskova Antlaşmasından önce 1918’deki Brest Litovsk Antlaşmasını da Bolşevikler mecbur kalarak imzaladılar. Enver Paşa’nın antlaşmayı ihlal ederek Bakü’yü işgal ettiği biliniyor. Ancak benim şimdiye dek bilmediğim bir belge Bolşeviklerin de Osmanlı devleti ile yaptıkları ek antlaşmanın bir maddesini ihlal ettiğini gösteriyor. Tarihçi Rem Kazancıyan’ın Rusya arşivlerinde bulduğu bir belgeye göre, milliyetler komiseri Stalin 16 Mart 1918 tarihli genelgesiyle Sovyet kurumlarının Ermeni devrimci örgütlerinin “Türk-Alman işgalcilere karşı” gönüllü birlikleri kurmasına ve bu birliklerin nakline engel olmamalarını istedi. Kazancıyan bunu 1991’de yazmış ancak ben şahsen Türkçe bir eserde buna dair bir değinme görmedim.

Limonov

Rus yazar ve siyasetçi Eduard Limonov ölmüş. Limonov bir zamanlar ilginç bir yazar ve muhalifti. Ancak son altı yıldır Putinist rejimin yalakalığını yapan bayağı bir Rus ulusalcısına dönüşmüştü. Limonov örneğinde bir kez daha gördük ki oligarşik rejimlere karşı ulusalcı tepkiler başta ne kadar şiddetli görünse de çok kolay bir biçimde rejimle uzlaşma potansiyeline sahip. Bizdeki malum fırıldağın çevresindekilere ne kadar benziyor değil mi? Limonov “ben öldüğümde ulusal yas ilan edilecek” diyecek kadar megalomanyak bir tipti. Korona virüs günlerindeki ölümü gündem bile olamadı. Darısı bizim rejim yandaşı fırıldakların başına.

Aralov: Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anıları

İş Bankası Kültür Yayınları Sovyet Rusya’nın 1922-23 yıllarında Ankara büyükelçisi olan Semyon Aralov’un anılarının 7. basımını yayımladı. Her sosyalistin okuması gereken bu kitabın daha önceki baskılarında “Kürdistan” sözcüğü, Samsun’da çetelerin katlettiği Rum kadınlar ve çocuklarla ilgili Frunze’nin bazı ifadeleri ve Aralov’un Atatürk hakkındaki bazı hafif eleştirileri sansürlenmişti. Yeni basımda nihayet bu eksikler giderildi. Yayına hazırlayan olarak benim de üzerimden bir yük kalktı çünkü sorumlusu ben olarak görülebilirdim. Konuya ilgi duyanlara kitabın ellerindeki eski baskısını atarak yenisini almasını öneririm. Pahalı bir kitap değil sonuçta. Sadece CB imzasını içeren dipnotların bana ait olduğunu da değerli okurların dikkatine sunarım.