Coronavirüs market alışverişinde

Kitle psikolojisini tetikleyen genelge nedeniyle kitle bağışıklığı olgusunun etkisi istenmeden test edilmiş olacak… Çok riskli olan bu testin sonuçları önümüzdeki haftalarda görülecek.

Siyasal iktidar yıllardır ülke gündemini dilediği gibi belirleyip kendi lehine yönetti. Akıbeti bilinmeyen bir virüs gündeme fena halde bulaşınca iktidar da bocalamaya başladı. Her ne kadar puslu havadan yararlanarak yarım kalan bazı özel işleri tamamlama fırsatları değerlendirilse de salgın süresi uzadıkça evdeki hesabın çarşıya uymadığı kabul edilecek.

Popülist liderlerin gözü iktidardan başka bir şey görmüyor. Örneğin Trump, yıl sonundaki Başkanlık seçimlerini unutmadan topluma şu sözlerle ‘umut’ aşılıyor:

“Yakınlarımızı kaybetmenin dışında bu salgını unutmalıyız. Ekonomimiz büyük yükselişe geçecek”[1].

‘Yitirdiğin akrabanı, arkadaşını boş ver; sen ekonominin büyüyeceğine sevin’ mesajına ABD’ nin geride kalanları nasıl yanıt verir bilinmez ama salgın sürecinde tüm kapitalist dünyada aynı olumlu hava estiriliyor. Her gün yayın organlarında Coronavirüs nedeniyle yaşamını yitiren binlerce insan, istatistik veri derekesine indirgenirken medya dünyası da ‘evde kal, yaşama tutun’ mottosuyla sağ kalanları eğlemeye çalışıyor. Kalanlara umut vermek iyi hoş da evde kalan sıkılmasın diye cümbüş yapmaya da gerek yok. Toplum,  ölenlerin yasını bile tutmadan bunlar da geçer diye teselli ediliyor. Kuşkusuz kapitalist ideolojinin, empati ve insani duyarlılık gibi değerleri içermesini beklemek safdillik olur. Ders çıkarması gerekenlerin fırsat çıkardığı bir sistemde, birilerinin para sayabilmesi için diğerlerinin ölü sayması gerekiyor. Bizde de Kanal İstanbul köprüleri için salgından mal kaçırırcasına yapılan maskeli ihalenin ardından Cumhurbaşkanlığı ve Ankara Valiliği de lüks araç kiralama ve alımı için ihale yaptı[2].

Uzmanlık ‘in’ yandaşlık ‘out’  

Sağlık Bakanlığı’nın salgın sürecini yönetmek üzere oluşturduğu Bilim Kurulu, belki de yıllardır özlenen liyakat ve uzmanlık gibi kavramların kamuoyunda yeniden anımsanmasına neden oldu. Sağlık Bakanı aracılığıyla siyasal erke iletilen tavsiye niteliğindeki kararların ne kadarına uyulduğunu bilemiyoruz. Ancak her şeye karşın  böyle bir kurulun varlığı akla ve bilime inananlar için önemli bir güvence oluşturdu. Erdoğan ise yandaşlarla değil uzmanlarla çözülebilecek bir sorunla belki de ilk kez karşılaşıyor; her  öneriye uymasa da uzmanların varlığına  ‘katlanmak’ zorunda. Örneğin bilim kurulunun salgınla mücadele için önerdiği geniş çaplı ve uzun süreli karantinayı üretimin çarklarını durduramayız diyerek bizatihi kendisi onaylamadı. Özellikle yoğun nüfuslu şehirleri yöneten muhalefet partili belediye başkanlarının sokağa çıkma yasağı ilan edilmesine ilişkin istemleri de alışılageldiği gibi kabul görmedi.

Hızlı değil ani karar

Ancak ne oldu, nasıl olduysa geçen Cuma akşamı Sağlık Bakanı’nın olağan basın açıklamasından birkaç saat sonra İçişleri Bakanlığı çok sayıda ilde 48 saatliğine sokağa çıkma yasağı ilan ediverdi. Salgınla ilgili sokağa çıkma yasağının Sağlık Bakanı’nı dıştalayarak salt asayişle ilgili bir önlemmiş gibi İçişleri Bakanı tarafından sahiplenilmesi manidardır. Daha önce Milli Eğitim Bakanı ile ortak basın toplantısı yapan Sağlık Bakanı, İçişleri Bakanı ile de benzerini yapabilirdi; ya da sıklıkla olduğu gibi Sağlık Bakanı’nın olağan açıklamasından sonra Cumhurbaşkanı bu kritik kararı kamuoyuna bizzat bildirebilirdi. Kamuoyu ile kurulan iletişimde yöntem tutarlılığı güven ilişkisinin temini ve sürdürülmesi için çok önemlidir. Yasaların ve/veya  teamüllerin  dışına çıkan yöntemler insanlarda belirsizlik duygusunu artırır ve kuşku yaratır. Kuşku ise insanları önlem almaya yöneltir. Salgın süresince İçişleri Bakanı’nın öne çıkarak ‘çok acele’ notuyla bir genelge düzenlemesi kamuoyu açısından bir alarm durumudur. Olağandışı bir durumun alışılmamış bir yöntemle üstelik akşamın geç saatlerinde kamuoyuna yansıtılma biçimi, insanların paniğe kapılıp marketlere koşmasına neden olmuştur. ‘Çok acele’ notuyla açıklanan bir genelge karşısında insanların telaşa kapılacağını Saray’ın İletişim Başkanı öngörmeliydi. Hızlı karar alabilme olanağıyla övünülen tek adam rejiminde, hızlı karar ile ani karar arasındaki ince çizgiyi de böylelikle görmüş olduk.

Kitle kültürü ve kitle psikolojisi

Kitle kültürünün homojenleştirici etkisi bireylerin kitle psikolojisine tabi olmasını da kolaylaştırmaktadır. Tüketim ekonomisi, pazarlama iletişimi yöntemleriyle medya dolayımında ortak kültürel normlar üretirken tüketiciler de yinelemeler yoluyla edindikleri alışkanlıklarını sürdürmeye çalışmaktadır[3].

Farklı sosyoekonomik kesimlerin kendilerine özgü tüketim alışkanlıklarını sürdürmeye dönük motivasyonu, geçtiğimiz Cuma gecesi yaşanan telaş ve panik durumunu da açıklamaktadır. Bu bağlamda, bireyler, sokağa çıkma yasağı nedeniyle alışkanlıklarından ödün vermektense onları karşılamaya yönelmiş; kitle psikolojisinin bulaşıcı etkisiyle de marketlere doluşmuştur[4].

Ne tuhaf ki, kitle psikolojisini tetikleyen acele notlu genelge nedeniyle kitle bağışıklığı olgusunun etkisi de istenmeden test edilmiş olacak! Çok riskli olan bu testin sonuçları önümüzdeki haftalarda görülecek…

Nitekim, sokağa çıkma yasağının ilanından sonra oluşan panik havası, sosyal mesafenin tümüyle ihlal edildiği bir skandala neden olunca İçişleri Bakanı da tüm sorumluluğu üstlenerek istifa ettiğini açıkladı. Muhtemelen Bilim Kurulu nezdinde Sağlık Bakanı’nın istifa resti nedeniyle İçişleri Bakanı da tek adam için kendisini feda etmek istedi. Taht oyunlarıyla baht arayanların da bu işin içinde olduğu düşünülebilir. Tek adam rejiminin en uyumlu ve sadık figürlerinden birinin bu genelgeyi Cumhurbaşkanı’ndan habersiz yayımlaması asla düşünülemez. İstifa açıklamasında sorumluluk ‘şahsıma’ aittir diyen Soylu, üstü kapalı bir gönderme yapmış da olabilir!

Tek adam psikolojisi

Sonuçları hesaplanmayan ya da önemsenmeyen ani kararların arkasında duygusal nedenlerin olduğu varsayılabilir. Yanıtları spekülasyona açık olsa da yaklaşık son yirmi yıla dayanan doğal gözlemimiz aşağıdaki soruları sormamızı gerektiriyor:

1.Kararın aniden alınmasında tek adam psikolojisinin rolü var mıdır?

2.Bu psikoloji, bir süredir Saray’dan ‘rol çalan’ Sağlık Bakanı ve Bilim Kurulu’na karşı gündemi şahsımlaştırma gereksiniminin dışavurumu olabilir mi?

3.‘CeHaPe’ ‘li belediye başkanlarının halka yardım yaparak ön plana çıkmasını engelleyen tek adam rejimi, bu kez de kendi atadığı Sağlık Bakanı’nın toplumdaki ‘karizmatik’ etkisinden rahatsız mı olmuştur?

4.Sağlık Bakanı’nın hekim kimliğinden kaynaklanan hitabet tarzı; görece demokrat ve mütevazı tavrı eski Türkiye’yi çağrıştırdığı için tek adam rejiminin ruhuna aykırı mı bulunmuştur?

İstediğiniz sorudan başlayarak yanıtların çoğuna ‘evet’ diyorsanız gerçekte Soylu’nun değil Erdoğan’ın istifa etmesi gerektiğini öne sürebilirsiniz. Zaten istifanın reddi, Soylu’nun sorumlu olmadığının zımnen kabulü olmuştur. Böylelikle Bakan, cezai sorumluluktan da kurtarılmıştır. Yetkisi kadar sorumsuzluğu da sınırsız olan tek adam rejiminin pişkinlik testi yine pozitif çıkmıştır. Sarayın talimatıyla  zorunlu hafta sonu iznine çıkarılan Coronavirüs, Cuma gecesi yaptığı market  alışverişinde dileriz aşırıya kaçmamıştır!

[1] https://www.yenicaggazetesi.com.tr/abd-baskani-donald-trump-salgini-unutun-ekonomi-cosacak-274511h.htm

[2] https://www.birgun.net/haber/salgin-gunlerinde-ankara-valiligi-nden-18-ultra-luks-arac-ihalesi-295865

[3] İlker C. Bıçakçı (2016), Halkla İlişkilerin Kurmaca Dünyası ve Hakikatin Direnişi, Ütopya Yayınevi.

[4] Gustave Le Bon, Kitlelerin Psikolojisii, çev. Süleyman Doğru, Koridor Yayıncılık,2018