5 Mayıs Karl Marx’ın doğum günü

5 Mayıs Karl Marx’ın doğum günü

04-05-2020 23:58

Alman İdeolojisi’nde yazdığı, “Bilinç yaşamı değil, yaşam bilinci belirler. İnsan varlığını tayin eden şey sosyal sistem yani toplumdur.” tezi Marx’ın düşüncelerini anlamak için onun yaşamının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Seyhun Sarıtaş

Marx’ın öyle bir yaşamı olmuştur ki anlatılmak istendiğinde insanlık tarihinin en başından başlamak gerekir. Çünkü onun düşünceleri insana özgüydü. Onu anlamak için yaşadığı dönemi, yaşadığı dönemi anlamak için tarihi anlamak gerekiyordu. Bu sebeple Marx’ın düşünceleri insanın insan olduğu andan beri vardı. Adam Smith’in, Ricardo’nun geliştirdiği iktisat teorileri, o dönemin felsefe düşünürleri, 1789 meydana gelen Fransız Devrimi… sadece bunlar yetmiyordu onu anlamaya.

Marx henüz lise yıllarındayken öğretmeni olan Bay Wittenbach, öğrencilerine herkesin ileride hangi meslek ile uğraşacaklarını konu alan bir ödev verir. Tüm öğrenciler bu soruya kolaylıkla cevap verirken, bir deha için bu soru göründüğü kadar basit değildir. Diğer öğrenciler: “Ben şu mesleği yapacağım çünkü…” şeklinde cümleler kurarken, Marx’ın yazdıkları insanı ve tarihi anlamaya ışık tutmaktaydı.

Bir hayvanın hareket alanını doğa belirlemiştir. Her hayvan bu dairenin içerisinde rahatça hareket eder. Dairenin dışına çıkmayı denemez bile… Bir mesleğe yönelme, genelde kişinin sahip olduğu kendini beğenme duygusundan kaynaklanır. Hayal gücümüzle bu mesleği güzelleştiririz. Kafamızda bu mesleğin analizini yapmamışızdır bile… Onu sadece uzaktan görmüşüzdür. Oysa uzaklık arttıkça gözün yanılma payı da artar… Ama her zaman ilgi duyduğumuz mesleği seçme hakkına sahip olamıyoruz… Bizim kişisel doğamız sık sık dış doğayla savaş veriyor, ama buna rağmen onun kurallarına egemen olamıyor.

Daha sonraları Alman İdeolojisi’nde yazdığı, “Bilinç yaşamı değil, yaşam bilinci belirler. İnsan varlığını tayin eden şey sosyal sistem yani toplumdur.” tezi Marx’ın düşüncelerini anlamak için onun yaşamının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Gençlik Dönemi

Karl Marx Almanya’nın Trier kentinde, iyi gelirli bir Yahudi ailenin ikinci oğlu olarak, 1818’de doğdu.  Avukat olan babası Heinrich Marx, Napolyon savaşlarının sona ermesiyle kurulan yeni hükümetin Yahudilerin kamuda meslek sahibi olmasını kısıtlayan bir uygulama başlatmasıyla Hıristiyan oldu. Heinrich Marx oğluna 12 yaşına kadar evinde eğitim vermiş ve onu Voltaire, Locke ve Diderot etkisiyle yetiştirmişti. 1830 yılında ise yine Trier kentinde olan Friedrich-Wilhelm Gymnasium’da eğitimine devam ediyordu. Lisenin müdürü babasının arkadaşıydı. 1832 yılında aynı lise öğrencilerine liberalizm aşılamak suçuyla polis tarafından basılmıştı.

Heinrich Marx oğlunun hukuk eğitimi almasını istiyordu. Ancak Karl, Bonn ve Berlin Üniversitelerinde kendini yoğun felsefi tartışmaların içinde buldu. Hegel felsefe dünyasını adeta sallıyordu ve dönemin muhafazakâr üniversiteleri Hegel’in bu düşüncelerine kapılarını açmıştı. Değişim her şeydi, her düşünce karşıtını üretir ve sonra bir bütün olarak bu karşıtlıklar birleşir, işte tarih bu çatışan ve çözülen düşünce ve güçleridir diyordu Hegel. Marx’ın ilgisini çok çekiyordu bu konular ve Genç Hegelciler olarak bilinen gruba katıldı. Felsefe profesörü olmayı düşünüyordu ancak hocası Brunno Bauer, din karşıtı görüşlerinden dolayı görevinden alınmıştı. Ve akademik kariyer, Marx için imkânsız hale geldi.

Bu yaşananlardan sonra Marx, Rceinische Zeitung gazetesinin editörlük önerisini kabul etti ama bu işe sadece 5 ay kadar devam edebildi. O sıralarda Friedrich Engels, Marx’ı ziyaret etti. O dönemde radikal bir felsefeci olan Marx, Engels’in komünist düşüncelerini tamamen onaylamamıştı. Ama köylülerin ormanlardan kuru odun toplamasının yasaklanması üzerine yazdığı eleştiri yazısı sansür yemişti. Konut sorunları hakkında yazdıkların dolayı uyarı aldı ve Rus Çarı hakkındaki eleştirileri sebebiyle gazete kapatıldı.

Marx, 1843 yılında soylu bir aileden gelen Jenny Westphalen ile evlendi. Jenny, Marx’tan 4 yaş büyüktü. Onun çocukluk aşkıydı, yaşadığı yerin en güzel kadını olan Jenny daha birçok seçeneği olmasına rağmen Marx’ı seçmiş ve onunla evlenmişti.  Ve yaptığı tercih ileride çocuklarının onun gözü önünde ölmesine, hapishaneye girmesine sebep olacaktı ama onlara göre yaşadıkları aşk, her şeye değerdi çünkü devrimciydi…

Gazetenin kapatılması üzerine eşi Jenny’yle birlikte, Engels ile dostluklarının pekişeceği derginin yönetimini üstlenmek üzere Paris’e gitti. Paris’te siyaset ve iktisat ile ilgilenmeye başladı. Burada Proudhon ile tanıştı. Başta mülkiyet konusunda anlaşmışlar, sonraları Proudhon’un acil bir devrime ihtiyaçtan ziyade bir reforma ihtiyaç olduğunu benimsemesi üzerine tartışmaya girmişlerdi. Marx mükemmeliyetçi bir insandı, en ufak bir sapmaya, yanlışa yer vermiyordu, Engels birçok işi aynı anda yapabiliyorken veya çok rahatlıkla makale yazabiliyorken Marx ömrünün sonuna kadar bir makale bile yazabileceğinden şüphe duyardı; belki de düşüncelerinin kusursuzluğu bundan kaynaklanıyordu.

Dönemi ve o dönemde yaşanan sorunlar -dönemin burjuvazisinin işçi sınıfa uyguladığı sömürüyü apaçık bir şekilde yapması, Prusya’nın bu sömürüden sağladığı çıkarlar- Marx’ı yeni bir tarih felsefesi oluşturmaya itti. Diyalektik materyalizm aslında Marx’ın dehasını bir kez daha gözler önüne seriyordu. Diyalektik çelişkiydi, her şey zıttı ile vardı, aynı Hegel’de olduğu gibi. Ama materyalistti düşünceler; gökyüzünde, idealar dünyasında değil yeryüzündeydi yani toplum, çevre, madde ile şekilleniyordu. Engels Anti-Dühring’te daha sonraları şöyle yazmıştı. “Materyalist tarih anlayışı, üretim ve üretimle birlikte ürün mübadelesinin, bütün toplumsal düzenlerin temeli olduğu ilkesinden hareket eder; yani, tarihte ortaya çıkan bütün toplumlarda ürünlerin bölüşümü neyin ne kadar üretildiği ve bu ürünün nasıl mübadele edildiği belirler. Bu anlayışa göre, bütün toplumsal değişimlerin ve siyasi devrimlerin asıl ve en büyük nedeni, onların zihinde, yani, sonsuz ve gerçek adaleti gittikçe daha çok kavramalarında değil, üretim ve mübadele biçimindeki değişmelerde, ilgili dönemin felsefesinde değil iktisadında aranmalıdır.

Bu düşüncelerin oluştuğu Paris’ten yine Prusya hükümetine yönelik eleştirileri yüzünden, Prusya hükümetinin isteği üzerine kovulmuştu Marx. Alman İdeolojisi’nin yazıldığı zamanda Proudhon’un Sefaletin Felsefesi’ni küçük burjuva felsefesi olduğu için eleştirdiği Felsefenin Sefaleti’nin yazıldığı, Komünist Manifesto üzerine çalıştığı yere gitti.

1848 ve Komünist Manifesto

Marx, her toplum bir iktisadi temel üzerine kuruludur demektedir. İnsanın doğa ile girdiği ilişki, üretim ilişkilerini yani altyapıyı oluşturmaktaydı.  İnsanın insan ile girdiği ilişki ise sosyal ilişkileri, yani üst yapıyı oluşturuyordu. Ve alt yapı, üst yapıyı şekillendirir diyordu. Ama sadece bununla kalmıyordu; çünkü diyalektikti, değişim kaçınılmazdı, ekonomi değişiyordu, düşünceler sisteminin bindiği araba sürekli hareket ediyordu. Fabrika sayıları artıyor, sanayi işçileri çoğalıyordu. Üretim ilişkileri değişiyordu ve bununla birlikte sosyal yapı da tam anlamıyla değişme sürecindeydi. Ve bizlere şunu haber veriyordu, kapitalizm gelişiyor ve bununla birlikte örgütsel, siyasal ve hukuksal bir temeli yani kendi ideolojisini oluşturuyordu. Kapitalizmin bu gelişimi, oluşturduğu sınıflar arasındaki çatışmayı da beraberinde getiriyordu.

1848 ise bu çatışmayı Marx ve Engels’e gösteriyordu. 13-15 saat çalışan işçiler, çok zor koşullarda yaşamlarını devam ettiriyordu. Artık ‘Dur!’ demenin vakti gelmişti, şalterler inmiş ve işçi sınıfı gücünün örgütlülüğünde olduğunun farkına varmıştı. 1847’de Engels’in öncülüğünde kurulan Komünist Birlik, Marx ve Engels’i bir program yazmaları için yetkilendirmişti. “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor, komünizm hayaleti.”, “ Dünyanın bütün işçileri, birleşin!” ilk ve son sözlerine sahip Komünist Manifesto, Engels’in Komünizmin İlkeleri broşüründen referanslarla Marx ve Engels tarafından yazılmıştı. Komünist Manifesto tüm Avrupa’yı etkisi altına almış ve işçi sınıfının ilk siyasal programı olma niteliğine sahipti.

Belçika hükümeti radikalleri tutuklamaya başlayınca Brüksel’i terk etti. Sonraları devrimin Almanya’ya sıçramasını umut ederek Köln’e geri döndü. Orada yine çıkardığı gazete kapatıldı, son sayısını kırmızı basmıştı. Sonra yeniden Paris’e dönecek, Paris’te esen karşı devrim rüzgârı ve kolera salgınından dolayı Londra’ya mülteci olarak gidecekti.

Londra ve Zor Yıllar…

Marx için maddi açıdan zor dönemler başlamıştı. Bu dönem boyunca Engels elinden geldiğince yardım ediyordu. Bu dönemde Marx British Museum’da hiç ara vermeden çalışmaktadır. Hatta bir gün Kapital’in İş Günü’nü açıkladığı bölümünü bitirdiğinde eve gelip, “Dilerim, burjuvazi var olduğu sürece benim çıbanlarımın hatırlanmasına neden olur.” demiştir. Para kazanmak için yazılar yazacağı bir dergi bulsa da çok yeterli olmamaktadır. Hatta dergideki çoğu yazısını çalışmalarına devam etmesi için Engels kaleme almıştır. Engels’e bu dönemde yazdığı meşhur mektup şu şekildedir: “Karım hasta. Küçük Jenny hasta. Lenchen sanki bir sinir krizi geçiriyor. Doktor çağıramıyorum, çünkü ona verecek param yok. Sekiz on gündür sadece ekmek ve patates yiyorduk, ama artık onu da bulabileceğimiz şüpheli… Dana’ya artık hiç yazmıyorum, çünkü gidip gazete okuyacak meteliğim yok. Bu cehennemden nasıl kurtulacağım?…”

1864: 1. Enternasyonal

Kapitalizmde sanayi, ulaştırma ve iletişim sistemleri nasıl ulusal sınırları aşıyorsa, işçi sınıfının bilinci de bir ulusla sınırlı kalmaz, sınırları aşar. Kapitalizmin gelişmesi, üretim ve tüketim ağının genişlemesi işçi sınıfını niceliksel olarak çoğalttığı gibi her gittiği yere işçi hareketlerini de götürmek zorundadır. İşçi sınıfının gelişimi, üretici güçlerdeki çatışmanın boyutuna göre şekillenir. İşçi sınıfının mücadelesinde, onun haklarının korunması ve örgütlü gücüyle kapitalizmi yıkarak sosyalizmi kurması bir özne olmadan mümkün değildir. Bunun formülü ise Marksizm-Leninizm’dir. Enternasyonalin kurulduğu tarihte Marx’ın eserlerinin çoğu yayınlanmamış ve doğalında okunamamıştı. Kapitalizm karmaşık bir sistemdir bu sistem içerisinde mücadelenin ve yönteminin kavranması o kadar kolay değildir. Marx’ın sekt dediği sapmalar bazen işçi sınıfı mücadelesinin yanlış bir yöne doğru gitmesine sebep olmakta hatta onun çıkarlarına zarar verecek boyuta gelmekteydi.

İşte 28 Eylül 1867’te Londra’da Stç Martin’s Hall salonunda toplanan 1. Enternasyonal’de bu sektleri bünyesinde barındırıyordu. 7 milyon üyeye sahip olmuş ve Avrupa’da grevler örgütlemişti. Ama ömrü yalnızca 5 yıl sürdü. Saf radikalizm, Blankizm, Proudhonculuk, Lasalcılık, Bakunincilik gibi sapmalar Marx’ın bu dönemde verdiği ve bugün bizlere ders niteliğinde olan tartışmaları oluşturuyordu.

En şiddetli tartışmalar anarşist Bakunin ile gerçekleşti.  Bakunin, Proudhon’un öğrencisiydi ama onun görüşlerinin çoğunu benimsemesine rağmen devletin bir ayaklanma ile yıkılacağını savundu. Ek olarak sendikalizme yaklaştı, işçi sınıfının sendikal mücadelesini tek pratik mücadele olarak gördü. Marx kapitalist devletin yıkılması gerektiği düşüncesinde uzlaşmaktaydı fakat bu yıkılışın nasıl olacağı ve yıkılanın yerine ne geleceği konusunda sert bir biçimde ayrılıyordu. Bakunin bir operasyonla devleti yıkabileceğini düşünüyordu, aslında bu darbecilikten başka bir şey değildi. Aynı zamanda sendikalizm işçi sınıfının mücadelesini güncel çıkarlar üzerine kuruyordu. Bakunin devrimin gerçekleşmesini kolay sanıyor, işçi sınıfının sosyalist devrimdeki rolünü anlayamıyor, ateizmi sınıf mücadele birliği için şart haline getiriyor ve işçilerin buluştuğu güçlü bir partinin ihtiyacını önemsemiyordu. Tüm bunlar Bakunin’i ve görüşlerini önemsiz hale getirdi ve Marx karşısında yenilgiye sürükledi.

1871 Paris Komünü

Kuşkusuz Paris Komünü’nün tüm dünyadaki emekçilere anlatacağı çok şey vardır. Ama bu coğrafyada da bir ilki barındırıyordu: Osmanlı’da Hakayik-ul Vakayi gazetesinde ilk defa Marx’ın bir yazısının yayımlanmasına sebep olmuştu Paris Komünü ve Marx, artık bu topraklarda konuşulmaya başlanmıştı…

Tarih 1871’in baharını gösterdiğinde tüm Enternasyonalin ve Marx’ın gözü Paris’teydi. 1870 yılında III. Napolyon’un başlattığı Fransa-Prusya savaşını Fransa’nın kaybetmesiyle, Fransa halkı açlık ve sefalete sürüklenmişti. İşçiler artık hem Paris’in Almanlar tarafından kuşatılmasına karşı hem de Almanlarla işbirliği yapan burjuva hükümete karşı mücadele veriyordu. Bu sebeple Lenin’in değimiyle ilk “sosyalist hükümet” kurulmuştu. Eugene Pottier bize Enternasyonal Marşının sözlerini bu sıralarda vermişti.

Sosyalist Hükümet, kilise ve devleti birbirinden ayırıyor, ücretsiz ve zorunlu eğitim getiriyor, belediyeleri özerkleştiriyor, halkı silahlandırıyordu… Adı Paris Komünüydü çünkü bir anla sınırlı kalmadı, sonrasında bir dizi demokratik karar aldı. Kızıl Bayrak tam 72 gün dalgalandı. Kısa bir süre olsa da Marx’ın dedikleri birer birer çıkmıştı ama çok da uzun sürmedi. Komünün çok eksiği vardı. Bankalara el koyulmadı, çevreden destek sağlanamadı ve ayaklanma Paris’te sıkışıp kaldı. Karşı devrim süreci de çok sert bir şekilde geldi.

Daha sonraları Lenin Komün için şöyle demişti: “Marx, kendi deyişiyle “gökyüzünü fethe çıkan” komünarların kahramanlığını coşkuyla karşılamakla da yetinmedi. Amacına ulaşamamış olsa da bu devrimci kitle hareketini, olağanüstü değere sahip tarihsel bir deney, proleter dünya devriminde ileri atılmış kesin bir adım, yüzlerce programdan ve izahtan daha büyük önem taşıyan pratik bir adım olarak gördü. Bu deneyi analiz etmek, ondan taktik dersler çıkarmak ve onun ışığında kendi teorisini yeniden gözden geçirmek; Marx’ın önüne koyduğu görev buydu. “

Anlatılan Senin Hikayendir…

Kapital’in I. cildi 1867’de yayımlandı. Marx’ın mükemmeliyetçiliğini düşündüğümüzde eserin son halini alması çevresi ve onun için sevindirici oldu. Diğer iki cildinin tamamlanması ve yayımlanması Engels’e kalmıştı.

1881’de Marx’ın sevgili eşi Jenny Wespthalen öldü. Marx bu sırada eşinin cenazesine katılamayacak kadar hastaydı. Çocukları ona Mağribli lakabını takmıştı. Bu onun esmerliğindendi. İki yıl sonra 1883’te işçi sınıfı ideolojisinin bilimsel kurucusu ve önderi hayatını kaybetmiştir.

Marx öldüğünde hiçbir ülkenin vatandaşı değildi. 17 Mart 1883’te cenazesi Londra’daki Highgate mezarlığına defnedildi. İkinci keman olarak adlandırılan Engels, yoldaşı için şunları söyledi: “14 Mart günü, öğleden sonra üçü çeyrek geçe, yaşayan en büyük düşünür artık düşünmüyordu. Kendisini sadece iki dakikalığına yalnız bırakmıştık, döndüğümüzde onu huzur içinde koltuğunda sonsuza dek uykuya dalmış halde bulduk.

Yazının en başında değindiğimiz Marx’ın ödevinin ilerleyen kısmı aslında onun mükemmel bir hayat yaşadığını söylüyordu:

“Meslek seçimi yapılırken iki unsur göz önünde bulundurulmalı: Toplumun refah düzeyinin yükseltilmesi ve bizim manevi yönden gelişmemiz. Bunların ikisi birbiriyle çatışmamalı; birisi diğerini yok etmemeli. Birey ancak gelişmiş bir toplum içerisinde ciddi gelişmeler, yükselmeler gösterebilir. Mükemmel birey, ancak mükemmel bir toplum içerisinde yetişebilir. Eğer kişi sadece kendi için çalışırsa ünlü bir bilim adamı, büyük bir düşünür, çok iyi bir şair olabilir; ama asla mükemmel bir insan olamaz. Tarih ancak ortak çıkarlar için çalışmış insanların yüceliğini kabul eder. En mutlu insan, en fazla sayıda insanı mutlu eden insandır… “

“Eğer toplumun refahı için en iyi mesleği seçmişsek, zorluklar bizi korkutamaz. Çünkü bu, birimizin hepimiz için var olmasıdır. Ancak o zaman küçük bencil mutluluklarımızdan kurtulacağız. Zavallı ümitlere bel bağlamayacağız. Bizim mutluluğumuz milyonların mutluluğu olacak; yaptıklarımız ise büyük bir başlangıcın temeli.”

Marx’ın meslek seçimi ise belliydi (Buradaki “meslek” edebi bir anlam taşısın.). İşçi sınıfına adanmış bir hayat. Bu işte kuşkusuz en çok çalışanlardan biri olmuştu. Dediği gibi mükemmel bir insan olmuştu çünkü o devrimciydi, komünistti…

Kaynakça:

Galina Serebryakova, Ateşi Çalmak 1-2-3-4-5 Cilt, Evrensel, 2015.

Robert L. Heilbroner, İktisat Düşünürleri, Dost Kitabevi, 2019.

William Z. Foster, Üç Enternasyonal Tarihi, Yazılama, 2001.

Lenin, Devlet ve Devrim, Evrensel, 2014.