Bireysel kurtuluş mu toplumsal kurtuluş mu? Kapitalizm insana düşman

Bireysel kurtuluş mu toplumsal kurtuluş mu? Kapitalizm insana düşman

22-03-2020 03:02

Bugün bir kez daha kapitalizm sorgulanmalıdır. Bir doğa ve biyolojik bir olgu olarak karşımıza çıkan koronavirüs salgını, kapitalizmin insanlığa, insanlığın geleceğine ve toplumsal çıkarlara uygun olmadığını yeterince gösteriyor.

Ali Ateş

Bireysel kurtuluşu yıllardır empoze eden kapitalizm, aslında büyük bir yalan balonunu da şişirip durdu. Birey herşeydi, bireyin başarı öyküleri, bireyin özgürlüğü, bireyin mutluluğu, bireyin biricik olması gibi…

Kapitalizm kamu, toplum, sosyal, ortakçılık gibi sözlerden öcü gibi korkar. Çünkü o kendi sistemini meta üretimi, kar döngüsü ve sömürü üzerine kurmuştur. Onun için her şey alınıp satılabilir, tekil tekil bireylerin emek güçleri bir metaya dönüştürülebilir, içtikleri su, soludukları hava ve en temel hak sayılması gereken sağlığı bile metaya çevrilebilirdi.

Kapitalizm, son 30 yıldır dizginlerinden boşanmış bir biçimde bir yandan bunu propaganda ederken diğer yandan insanlığın bütün kamusal değerlerini ve kurumlarını tasfiye ve tahrip etmeye girişti. Reel sosyalizmin çözülüşü sonrası büyük bir zafer narası atan kapitalizm, özelleştirme, küreselleşme, bilişim diye diye kendisini dev aynasında görmeye devam etti.

İnsan hakları mı? Kanun önünde eşitlik var ya diyordu. Ancak zenginlerin elde ettiklerinin yanında emekçilerin maruz kaldıkları haktan bile sayılmıyordu. Eğitim hakkı, sağlık hakkı, yaşam hakkı, barınma hakkı, çalışma hakkı, kapitalizme göre hak değil bireyin elde edebileceği başarıydı. Kapitalizm, insanların haklarını, hak olmaktan çıkarmış, çalışmayı, eğitimi, sağlığı, barınmayı metaya dönüştürerek aslında insan haklarını da bir ticaret nesnesi konumuna getirmişti.

Bugün koronavirüs salgını dolayısıyla insanlığın yaşadığı yıkım ya da kırım hepimizin acı bir tarihi olarak kayıtlara geçecek. Ancak bu salgının ve insanlar üzerindeki yıkımın asıl nedeni, salgınla baş edemeyecek bir kapitalizmin varlığı ile ilgili. Nedeni, çözümü, olayı bireyde arayan kapitalizm, sağlığı da meta haline sokmamış mıydı? Onun için hasta olmak bir kar kapısıydı. Bireylerin hastalanması, hastaneye gitmesi, tedavi görmesi, ilaca ihtiyacı hepsi kapitalizmin bir sektörü haline gelmişti. Ne kadar çok hasta o kadar çok gelirdi. Ne kadar çok reçete o kadar çok ilaç satılmasıydı. Kapitalizm açısından hasta, müşteriydi çünkü.

O yüzden, önce sağlık sistemini özelleştirdiler. Kamusal sağlık hizmeti veren bütün kurumları özel sağlık kurumlarına birer ticarethaneye dönüştürdüler. Koruyucu sağlık hizmetleri, bilim kurumlarının bir koluna, bir alt disiplinine dönüştürüldü. Korursanız, hastalanmazlar, hastalanmazlarsa hastaneye gelmezler, gelmezlerse ücret alınamaz ve ilaç satılamazdı.

Tekil tekil bireylerin sağlığının aslında yaşadıkları toplumsal koşullarla ilgili olduğu gerçeği koronavirüs ile birlikte bir kez daha ortaya çıktı. Sadece bu değildi, meslek hastalıklarının bireyle ne ilgisi olabilir ki? Ya da iş güvenliği ve işçi sağlığının bireyden değil doğrudan işin tanımı ve şartları ile ilgili olduğu yazılıp çizilmedi mi? Nice insanın iş cinayetlerinde yaşamını yitirmesi, bireylerin sağlığını değil doğrudan ölümünün konusu olmuştu bile.

Bugün koronavirüs salgını, bir kez daha bir gerçeği bizlere gösterdi. Meselenin tekil tekil bireyler değil, toplum sorunu olduğu, hastalığın yayılmasından etkisine kadar her noktasında toplumsal bir sorunla karşı karşıya kaldığımız yeterince açık olarak karşımızda duruyor. Böylesi bir tabloda, para kazanmak üzerine kurulan ve özel ticarethaneye dönüştürülen hastanelerinin ne kadar yetersiz kaldığı İtalya ve İspanya örnekleriyle apaçık bir gerçek olarak herkesin yüzünde patlıyor. Koruyucu önlemlerin alınmadığı, toplumun örgütlü kılınması yerine bireysel kurtuluşu öne çıkaran kapitalizmin, insanlara vaat ettiği tek şeyin evlerinizden çıkmayın demek dışında bir şansı da olmuyor.

Bugün bir kez daha kapitalizm sorgulanmalıdır. Bir doğa ve biyolojik bir olgu olarak karşımıza çıkan koronavirüs salgını, kapitalizmin insanlığa, insanlığın geleceğine ve toplumsal çıkarlara uygun olmadığını yeterince gösteriyor. Kendi halkına sağlık hizmeti bile sunamayacak bir kapitalizm, İngiltere’de olduğu gibi “sürü bağışıklığı”nı önerecek kadar aslında çaresiz kaldığını da itiraf etmektedir.

Yıllardır, kamusal değerleri, sosyalizmi karalayan kapitalizmin gerçek yüzü şimdi açığa çıkmıştır. Üzerine örttüğü jan janlı pelerin yaşanılan salgınla tel tel dökülüyor. Aynı zamanda büyük bir panik içinde.

Bu paniğin nedeni, aslında kapitalizmin hem büyük korkusu hem de “yanlışlığının” kanıtıdır. Paniğe ve korkuya neden olan tek başına koronavirüs salgını değildir kapitalistler için. Çünkü “sürü bağışıklığını” önerecek kadar işi doğaya havale eden kapitalizmin, aslında bir salgın hastalık karşısında büyük bir ekonomik krizle karşı karşıya kalacağını, bir ekonomik krizin tetikleyicisi olabileceği, kar ve sömürü düzenlerinin yıkılacağını çok iyi biliyorlar. O yüzden, koronavirüs salgını karşısında sağlık önlemleri almak yerine ekonomik önlemler baştacı edilirken, yaşanılacak krizin bedelini de emekçilere çıkartmanın her türlü yolunu deneyeceklerdir.

Özcesi, emekçileri ister doğrudan ister ücretsiz izin adıyla işten çıkartıp, koronavirüs salgınıyla başbaşa bırakıp emekçilerin ölümünü isteyeceklerdir. Kapitalizm halka düşmandır! Kapitalizm emekçiye düşmandır! Kapitalizm insana düşmandır!