Din iman diyerek hamuduyla götürdüler

Din iman diyerek hamuduyla götürdüler

27-07-2020 00:52

Yimpaş, Deniz Feneri, Kombassan, İhlaszedeler ve 'Jet Fadıl'...

Sermet Toprak

Türkiye’nin 1980 darbesiyle birlikte izlediği gerici dönüşüm ajandası, tepeden tırnağa sermaye yanlısı yeniden yapılanma ve emek karşıtı politikaları öngörüyordu. Askeri darbe ve sonrasında kurulan ANAP hükümetleri, işçi sınıfına karşı tüm sermaye gruplarının ittifakını temsil ediyordu. Darbeyle birlikte girilen yeni dönemde liberallerle islamcıların ittifakı Özal karakterinde ve partisinin siyasetinde vücut buluyordu.

Özal’ın hükümet lideri olduğunda ilk icraatlarından biri bugünkü adıyla “katılım bankaları” olan Özel Finans Kurumları’nın kurulmasıydı. “Faizsiz bankacılık” yapma iddiasıyla faaliyete geçirilen bu kurumlar, amaçlarına uygun olarak yurtdışındaki “yabancı ancak müslüman” sermayeyi bir araya getirmek için önemli bir kanal oluşturdu. Ancak hali hazırda büyük sermaye gruplarının kontrolündeki bankacılık sisteminin hakim olduğu ve para kaynaklarının denetiminin de buna göre yapıldığı bir alanda bu gruplar da daha fazla varlık gösteremedi.

Bu durumda sermaye bulmak için yeni kanallar açmaya koyulan “abdestli” girişimcilerin arayışı, yine aynı “ulvi” ideallerle kurulmuş şirketleri getirdi. Bunlar, genellikle dindar insanların sermaye kaynakları toplanarak kurulan çok ortaklı şirketlerdi. Bunlar arasında da “ideal” kesim de Avrupa’daki Türk işçileriydi. Karlarını paylaşmak için hisse dağıtan bu şirketler Sermaye Piyasası Kurulu’na kayıtsız ve faaliyetleri de doğal olarak yasa dışıydı. Refah Partisi’nin sahneye çıkıp hükümet olduğu ve İstanbul ile Ankara Büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere yerel yönetimlerin islamcı siyasetin eline geçtiği 1990’lı yıllarda ise bu şirketler için giderek semirip boy verme imkanı sağlandı. Büyük yatırımlar yapmayı ve “islami” kalkınmayı vaat eden şirketler, buldukları binlerce ortaktan hatırı sayılır paralar topladı. Ancak bu ortaklar, yıllar sonra birikimlerinin karşılığında hiçbir gerçek yatırımın yapılmadığı devasa dolandırıcılık hikayelerinin mağduru haline geldi. SPK raporlarına göre İslami holdinglerin mağdur ettiği insan sayısı toplamda 300 bin kişiyi buldu, kaptırılan paralar ise 4.5 milyar euro’ya ulaştı.

Pusula konumuzda bu hikayeler arasında en çok can yakanlardan bazılarını anlatarak paylaşacağız:

YİMPAŞ: Yozgat’ta, Dursun Uyar’ın öncülüğünde bir grup iş adamının kurduğu Yimpaş (Yozgat İhtiyaç Maddeleri Pazarlama Anonim Şirketi), 1990’lı yıllarda islami sermayenin “dev”leri arasına girdi. Şirket, 2001’den itibaren 110 bin “ortak” buldu. Avrupa’daki Türk vatandaşlarından ‘helal kazanç’ adı altında 180 milyon euro para topladı. Parayı zimmetine geçmekle suçlanan Uyar hakkında Yimpaşzedelerin açtığı davada 2002 yılında hapis cezası kararı çıktı. Mahkeme, binlerce kişiden hukuka aykırı biçimde milyarlarca Euro toplaması nedeniyle Uyar’a 2 yıl hapis cezası ve 10 bin TL para cezası verdi. Ancak Uyar’ın kararı Yargıtay’a götürmesi üzerine başlayan yargı süreci, yargının yavaş işlemesi ve Uyar’ın hukuksal boşluklardan yararlanması nedeniyle uzadıkça uzadı. Son olarak 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolması ve Uyar’ın cezadan kurtulması olasılığı gündeme geldi. Aldığı şüpheli sağlık raporlarıyla infazı iki kez üçer ay sürelerle ertelenen Dursun Uyar, 27 Aralık 2007’de Karabük’te yakalanıp gözaltına alındı. Tutuklama kararı verilen Uyar, girdiği cezaevinden 9 ay sonra da tahliye edildi.

2002’nin mayıs ayından itibaren kefenle dolaşan ve Yimpaşzedelerin sembolü haline gelen Hanefi Doğan’ın 2006 yılında sarfettiği sözleri Yimpaş’taki büyük vurgunu anlatmaya yetiyor. Yimpaş’a 120 bin dolar ve 30 bin mark yatıran Doğan, “Bizim dini duygularımızı istismar ederek yüzde 20 kar payı vaadi ile bu paraları bizden topladılar. Sadece küçük bir kağıt ve kaşe karşılığı olarak Kombassan’a 550 bin Mark, Yimpaş’a 120 bin Dolar ve 30 bin Mark, Endüstri Holding’e 120 bin Mark verdim. Sonradan anladık ki Milli Görüş ile bu kişiler beraber çalışıyorlarmış. Şimdiye kadar beş kez karakolluk oldum, dövüldüm ve hakarete uğradım” diyor ve “Bize yaşarken bu kefeni giydirenlerin biran önce bize paralarımızı iade edip cezalandırılmasını talep ediyorum” ifadelerini kullanıyor.

DENİZ FENERİ: “Yüzyılın dolandırıcılığı” diye anılan Deniz Feneri Davası da 2007 yılında Frankfurt savcılığının, mağdurlarının Almanya’daki Türkler olduğu, Frankfurt’ta merkezi bulunan Deniz Feneri e.V derneğine yönelik “kara para aklama ve dolandırıcılık” soruşturması kapsamında basmasıyla başlamıştı.

İddianameye göre dernekle birlikte Euro 7 televizyonunun, internet ve gazete gibi yollarla derneğe bağış çağrısında bulunduğu, bu çağrı yapılırken, Türkiye’de, Pakistan’da ve diğer ülkelerdeki yardıma muhtaç insanlar kısmen gösteriliyor ve onlara nasıl ve nelerle, hangi yollarla yardım edilebileceği söyleniyordu. Dernek tarafından verilen hesap numaralarına havale yaparak veya nakit verilerek yapılacağı açıklanan bağışlar, toplamda 41 milyon 400 bin euro elde edilmişti. Ancak toplanan bu paraların yalnızca yüzde 40’ı bağış için kullanılmış, geri kalan paralar ise dernekle ilişkili şirketlere aktarılmıştı.

Almanya’daki davayla bağlantılı olarak Türkiye’de başlatılan soruşturmada ise RTÜK eski Başkanı Zahid Akman ve Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman’ın da bulunduğu 10 kişi 2011 yılında tutuklanabildi. Bağış paralarını Türkiye’ye usulsüz şekilde aktarmak, evrakta sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılıkla suçlanan sanıklardan Akman’la birlikte 6’sı sadece 3 aylık bir hapislik süreci sonrası serbest kaldı. 2015 yılında ise İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi Akman ve diğer sanıklar için beraat kararı verdi. Mahkeme bununla da kalmayıp 3 ay tutuklu kaldıkları için sanıklara Ağır Ceza Mahkemesine başvurup devletten tazminat isteme haklarının bulunduğunu hatırlattı ve adeta “Devlet size borçlu” dedi.

KOMBASSAN: Yüksek kár vaadiyle Avrupa’da yerleşik binlerce Türk’ten para toplayan İslami şirketlerden biri de Kombassan (Konya Basım ve Ambalaj Sanayii) idi. “İş” adamı Haşim Bayram’ın 1989’da hayata geçirmeye koyulduğu “proje”, özellikle Almanya’daki cami cemaatlerine yönelik ikna çalışmalarıyla başladı. “Faiz vermiyoruz, kar dağıtıyoruz”, “Şirketler, fabrikalar kurduk. Şimdi ortak arıyoruz” diyerek hiçbir hukuki değeri olmayan ortaklık belgeleri dağıtan Kombassan Holding, yapmayı vaat ettiği fabrika tesisleri için broşürler bastırıyor ve kazanılan geliri de dünyanın değişik coğrafyalarındaki “mazlum” Müslümanlara gönderileceğini söylüyordu. 90’lı yıllarda dönemin Refah Partisi yönetimi ve Avrupa’daki bağlantılı Milli Görüş teşkılatlarının kontrolündeki camilerde bu yolla devasa paralar toplayan Haşim Bayram ve ekibi, buradan elde ettikleri meblağ ile Türkiye’deki ana şirketin zararlarını kapatıyordu. 2001 krizi ile ise artık “kar payı” ödeyemeyecek duruma gelen şirket için sistem tıkandı.

Hacizler, art arda açılan davalar ve paralarının peşine düşen “ortak”larla şirket iflas eşiğine geldi. 2002 yılında AKP iktidarı ile birlikte ise şirket adeta “yeniden doğdu”. Şirket için krediler bulunan ve toplu satın almalar yapılan dönemde yönetime de 3 dönem AKP milletvekilliği ve bir de bakanlık yapmış Ali Rıza Alaboyun getirildi. Bu arada “kirli” geçmişinden de kurtulmak isteyen şirket adını ‘Bera Holding’ olarak değiştirdi. Onbinlerce gurbetçinin birikimini buharlaştıran şirkete asıl hayat öpücüğü ise 2019 yılında geldi. 7 Aralık 2019’da Erdoğan’ın onayıyla yürürlüğe giren Torba Kanun’da yer alan bir madde ile İslami holdinglerin toplayıp iç ettikleri paraları geri ödeme ihtimali ortadan kaldırıldı. Bera Holding, davaların düşmesiyle birlikte borsada yükselişe geçerken, KAP’a yaptığı açıklamada kasasına 140 milyon lira girdiğini duyurdu.

İHLASZEDELER: ‘Din’, ‘iman’ diyerek yapılmış büyük dolandırıcılıklardan birinin adresi de İhlal Finans’tı. Işıkçılar cemaatine ait İhlas Holding bünyesindekurulmuşolan şirket, ‘faizsiz bankacılık’ adı altında, yurttaşları yaklaşık l milyar dolar dolandırmakla suçlandı. İhlas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Enver Ören ve 6 şirket yöneticisi, 2001 yılında tasfiyesine karar verilen İhlas Finans’ta herhangi bir sıfatları olmadığı için beraat ederken, davada yargılanan Enver Ören’in oğlu Mücahit Ören ile Ayhan Apak ise 1 yıl 4’er ay hapse mahkum edildi. Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, TCK’nın 504’üncü maddesinde tarif edilen nitelikli dolandırıcılık suçu işlendiği iddia edilmiş, sanıkların, 211 şikayetçi olduğu için, her mağdur için 5 yıldan toplam 1055 yıl hapse mahkum edilmesi istenmişti.

İhlas Finans’ın 222 bin 298 mudiye, 676 milyon dolar ve 245 milyon Euro borcu olduğunu belirtiliyor. İddialara göre halen 60 bine yakın kişinin milyonlarca lira alacağı bulunuyor.

Dolandırılan yurttaşların mağduriyetiyle ilgili CHP’nin geçtiğimiz yıl Şubat ayında Meclis’e verdiği kanun teklifi AKP ve MHP oylarıyla reddedilmişti.

ABD vatandaşı Mücahit Ören’in yönettiği İhlas Holding’in mağdur ettiği mağdurlar, “İhlaszedeler Platformu” adı altında seslerini duyurmaya çalışıyor.

‘JET FADIL’: Türkiye’nin en ünlü dolandırıcılarından Fadıl Akgündüz de 2000’lerin başında yerli otomobil yapacağı vaadiyle kurduğu ‘JetPa Holding’in hisselerini sattığı yüzlerce kişi parasını kaybedince gündeme geldi. 2003 yılında 15 ay hapis yatıp çıktı. Sonrasında adı “Jet Fadıl”a çıkan Akgündüz daha sonra da çeşitli müteahhitlik projelerinde çok sayıda kişiyi mağdur etti. Vekillik de yapan Akgündüz, 2013-2014’te cübbe giyerek İsmailağa Cemaati’yle birlikte Bayrampaşa’da inşa ettiği ‘Caprice Gold’ tanıtımının ardından milyonlarca lira daha toplamayı başardı. 22 Aralık 2015’te tutuklandı. Geçen yıl serbest kaldı.

Akgündüz’ün son olarak bu yıl şubat ayında İstanbul Bayrampaşa’da Caprice Gold ve Caprice Maldivler gayrimenkul projelerinde devremülk satışı yaptığı kişilerden para toplamasına karşın projeleri tamamlamadığı iddiasıyla ‘nitelikli dolandırıcılık’ suçundan yargılandığı davasının duruşması yapıldı. Ancak davaya Akgündüz gelmedi. Gelmeme gerekçesi ise mağdur ettiği bir kişiden tekme yemiş olması ve hastaneye sevk edilmesiydi.

Müştekilerin avukatları, Akgündüz’ün de aralarında bulunduğu sanıkların mal varlıklarına tedbir konulmasını ve tutuklanmalarını talep etti. Mahkeme bu talepleri reddederek, müşteki ifadelerin tamamlanmasının ardından bilirkişi raporu alınmasına karar vererek duruşmayı erteledi.