Düzen siyasetinde matruşka dönemi
18-01-2020 09:41Bugün AKP’nin dış politikasına yönelik temelden bir itiraz varsa bu itirazın aynı zamanda Davutoğlu’na yöneltilmesi işten bile değildir. Yine bugün ülkemizde ekonomik krizin bütün etkileri ortadayken, 18 yıllık rant ve yağma siyasetinden Babacan’ın azade olduğunu kim söyleyebilir?
Ali Ateş
18 yıllık AKP iktidarının sona gelip gelmediği, önümüzdeki seçimlerde AKP-MHP ittifakının gücünü koruyup koruyamayacağı burjuva düzen siyasetinin tartışma başlıklarından birisi. Düzen siyasetinde kurulan yeni partilerle son 18 yıldır kurulmuş dengenin taşlarının yerinden oynayıp oynamayacağını elbette önümüzdeki aylarda göreceğiz. Ancak düzen siyaseti açısından ortaya çıkan yeni gelişmeler daha bütünlüklü bir bakış açısıyla ele alındığında, ortada yenilikten çok benzeşme tanımı yapmaya daha uygun bir zemine sahip.
İkinci söylenmesi gereken olgu ise, düzen siyasetinde yaşanan sıkışmanın bir sonucu olarak ortaya çıkan gelişmeler, ani ya da etkili kırılmalarla bugün toplumun karşısında çıkmıyor. Uzun bir zaman dilimine yayılmış ve yayıldıkça etkisi daha da azalan bir politik etki mevcut. MHP içindeki deprem İyi Parti’nin kuruluşuyla son bulmuş, bugün en azından faşist hareketin bütünü açısından taşların oturduğu bir görüntü veriyor. AKP içinden çıkan Gelecek Partisi ise beklenilenin çok altında bir rüzgar estirdi. Babacan-Gül tarafından kurulacağı beklenen yeni siyasi hareketin ise etkisini de beklemek görmek gerek.
Böylesi bir durum bir yandan, AKP içinden çıkan iki yeni siyasi hareketin etkisizliğine yorulabilir. Tersinden ise, dipten gelen bir tepkinin suskunluğu olarak da…
Ancak düzen siyasetinde yeni gelişmelerin etki derecesine bakmak kadar başka olgular da ön planda tutulmalı. Örneğin Erdoğan’ın liderlik ettiği ve iktidarda bulunan bir partinin, bu özelliklerinden kaynaklanan “kudreti”, kendi içinden çıkan muhalefeti önleyebilmiş değil. Geçmiş dönemlerde AKP içinden çıkan farklı seslerin şu ya da bu şekilde tasfiye edildiği ya da önemsizleştirildiği düşünüldüğünde bu kez AKP içinden bir değil iki yeni partinin doğmuş olması başlı başına bir önem arz eder. Başkanlık rejimiyle birlikte seçim barajının fiili bir biçimde yüzde 50’ye çekilmesinin sonucu olarak ortaya çıkan ittifaklar politikası düşünüldüğünde, bu iki gelişmenin düzen siyasetinde taşları yerinden oynatacak bir etkiye sahip olacağı söylenebilir.
Bugün düzen siyasetinin bir boyutu bu. Bu gelişmelerin önümüzdeki dönem Kılıçdaroğlu-Akşener-Davutoğlu-Babacan-Karamollaoğlu ittifakına dönmesi beklenmelidir. CHP tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında bu yönde ittifak arayışı CHP yönetiminin merkezi politikası olarak sunulmaya başlandı bile. CHP sözcüsü tarafından yapılan açıklamalar, tam da bu yönde açıklamalar olarak, düzen siyasetinde yeni gelişmelerin nasıl bir topaklanmaya dönüşeceğini şimdiden gösteriyor.
Bu aynı zamanda düzenin topyekun sağa kayışının da resmi. Yukarıdaki ittifak unsurlarına bakıldığında, Millet İttifakı’nın olası bileşimi, Millet İttifakı’nın aslında CHP-AKP koalisyonu olduğu görülecektir. Saadet Partisi’nin AKP’nin koptuğu parti olması bu denklemde etkisiz eleman, İyi Parti’nin MHP’den kopmuş olması ise destekleyici unsur olarak görülmeli. Millet İttifakı’nın olası bileşimine bakıldığında, CHP dışındaki partilerin düzen siyasetinin sağ eksenine oturduğu açık olarak görülürken CHP’nin bu sağcı cephenin bir bileşeni haline gelmekten imtina etmeyeceği de ortada.
O yüzden söylenmesi gereken ilk şey şu olmalı: Millet İttifakı’nın altından Cumhur İttifakı çıkıyor.
Zaten yaşanan bütün ayrışma ve gelişmeler, aslında tam bir matruşka modelinin karşımızda olduğunu göstermiyor mu? MHP’den kopan İyi Parti, AKP’den kopan GP, yine AKP’nin içinden çıkan Gül-Babacan hareketi.
Düzen siyasetindeki güncel kopma ve ayrışmaların temelden bir farklılık içermediği son 18 yıllık ülkede hüküm süren gerici ve piyasacı dönüşümün sorumluluğunu taşıyan isimlere bakıldığında fazlasıyla görülecektir. Bugün AKP’nin dış politikasına yönelik temelden bir itiraz varsa bu itirazın aynı zamanda Davutoğlu’na yöneltilmesi işten bile değildir. Yine bugün ülkemizde ekonomik krizin bütün etkileri ortadayken, 18 yıllık rant ve yağma siyasetinden Babacan’ın azade olduğunu kim söyleyebilir? Yeni bir rejim değişikliği ile karşı karşıya kaldıysak, Cumhuriyet’in kuruluş paradigmalarının değiştirilme girişiminde en az Erdoğan kadar Gül’ün etkisiz olduğu iddia edilebilir mi?
Bugün bir kez daha emekçi halkın karşısında düzen, matruşka modelini getirmiştir. Birbirlerinin içinden çıkan, sorumluluk konusunda birbirleriyle yarışabilecek isimlerin düzen siyasetinde alternatif olarak ortaya çıkması, hem düzenin gerçek yüzünü gösteriyor hem de “kimi kandırıyorsunuz” dedirtmektedir.
Bu matruşka siyasetine baktığımızda Babacan’ın altından Gül, Gül’ün altından Davutoğlu, Davutoğlu’nun altından Erdoğan, Erdoğan’ın altından Fethullah ve onun altından da Kenan Evren’in çıktığını görmek için büyük bir beceri gerekmiyor.
Türkiye siyaseti son 15 yıldır büyük bir sağa kayış yaşamaktadır. Bu sağa kayışın en büyük ispatı işte bu matruşka modeline bakılarak görülebilir. Bir yerden sonra kimin ne dediği, düzen siyaseti açısından “önemli” ancak ülkemizin tarihsel gidişatı ve emekçilerin tarihsel çıkarı açısından önemsizdir. AKP döneminde ortaya çıkan tahribatın tadilatına soyunan bu aktörlerin AKP’nin Erdoğan ile birlikte birinci dereceden sorumluları olduğunu bilmeyen var mı? Bütün bu aktörlerin, CHP dahil, özünde ortaklaştığı zemin ise “güçlendirilmiş parlamenter rejim” talebidir.