Her iktidar boşluğunda ortaya çıkanlar: Karşı devrimci işbirlikçiler!

Her iktidar boşluğunda ortaya çıkanlar: Karşı devrimci işbirlikçiler!

19-04-2020 08:49

Tarih yasalarının işleyişi gösterir ki iktidar boşluğu var ise bu boşluğu almak için bir çok özne ortaya çıkacaktır devrimci ya da karşı-devrimci.

Vedat Altan

1. Paylaşım savaşı sonrası ortaya çıkan Osmanlı’nın parçalanması ve çöküşü, benzer toplumsal olaylarda yaşanan deneyimler gibi bu topraklarda da benzer sonuçlanmıştır. Bu sürecin sonucu bir devrimci durum ortaya çıkarmış ve devrimci durumların olmazı ise olmazı iktidar boşluğu olmuştur. Tarih yasalarının işleyişi gösterir ki iktidar boşluğu var ise bu boşluğu almak için bir çok özne ortaya çıkacaktır devrimci ya da karşı-devrimci.

Daha önceki yıllarda okul müfredatlarında Milli Mücadele dönemi anlatılırken var olan örgütler ikiye ayrılırdı; Yararlı cemiyetler ve zararlı cemiyetler. Tarih yazımı açısından İttihat ve Terakki’yi dışarıda bırakmayı bir yere kadar anlasak da alternatif iktidar odaklarını hiçbir zaman bu seviyede bakamayız.

Gelelim tarihteki sürece kısa bir göz atmaya; 30 Ekim 1918’deki Mondros Ateşkes Anlaşması’na dayanak göstererek İtilaf devletleri Haydarpaşa önlerine demirleyip İstanbul’a girerler; tarih 13 Kasım 1918’i göstermektedir. O tarihte İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan gemilerinin oluşturduğu bir deniz filosu Boğaziçi’ne gelerek İstanbul’a 35 bin üzerinde  kuvvet çıkarır. İtilaf devletleri baskısı karşısında Vahdettin, 21 Aralık 1918 günü Meclis’i dağıtır. 16 Mart 1920’de ise resmi işgale dönüşür. Şehrin komutası ve denetimi Britanya yüksek komiserliğine geçer. İşgal 6 Ekim 1923’te Türk ordusunun şehre girişine kadar 5 yıl sürecektir.

Cemiyetlerin bir kısmı oluşan iktidar boşluğundan faydalanmak isterken, esen ulus devlet rüzgarlarından etkilenerek kendi ulus devlet kurma projelerini hayata geçirmek isteyen azınlıkların ve ulusların oluşturduğu cemiyetler daha çoktur. Bu cemiyetleri kısaca sayacak olursak; Mavri Mira Cemiyeti, Pontus Rum Cemiyeti, Etnik-i Eterya Cemiyeti, Kardos Cemiyeti, Taşnak ve Hınçak Cemiyetleri, Alyans İsrailit ve Makabi Cemiyetleri, Kürt Teali Cemiyeti.

Bu cemiyetler genel olarak bağımsız bir devlet kurmaktan daha çok var olan işgal kuvvetlerinin toplumsal meşruiyetini artırmaya yönelik varlık göstermişlerdir. Karşılıklı fayda ilişkisini gözetilerek bu cemiyetlerin yapılanmaları ve çalışmaları engellenmemiş daha çok nüfuz ve meşruiyet kaygısı güdülerek önleri açılmış sayabiliriz.

Gelelim konumuzun esas bileşenlerine; ne kendilerini iktidarı alacak kadar güçlü görüyorlar ne de bunun için mücadele örgütleyecek kadar bu topraklara bağlılar. İktidar persfektifsizliği onları programatik olarak işgalciler ile birlikte yaşamaya, onlardan güç almaya, hatta bir adım ileri giderek kendi programlarını dayatarak sömürge devlet yapılanmalarındaki ‘aparatçık’ hükümet kurma isteğini dayatacak kadar ileri götürmüştür. Bu cemiyetlere kısaca göz atacak olursak;

Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası

14 Ocak 1919 tarihinde İstanbul’da kuruldu. “Sulh ve Selamet” ile “Hukuk-ı Beşer” gazeteleri bu cemiyetin yayın organı olarak anılır. Cemiyetin kurucuları arasında Fazıl Efendi, Mehmet Ali, Hüseyin Hakkı ve Ferit Paşalar gibi bazı tanınmış isimler mevcuttur. Ülkenin içinde bulunduğu olumsuz durumunun nedenini İttihat ve Terakki yönetimine olarak görüyordu ve onları suçluyordu. Sulh ve Selameti Osmaniye Cemiyeti’nin en önemli özelliklerinden biri batı demokrasisi kendisi için referans kabul etmesi ve çağdaşlaşmayı benimsemesidir. Fakat padişaha bağlılığı savunmuşlardır(!). Ayrıca İngilizlerden maddi destek aldıkları da bilinmektedir.

Hürriyet ve İtilaf Fırkası

İkinci Meşrutiyet döneminde iktidardaki İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne karşı kurulmuş olan en önemli muhalefet partisidir. Birinci dönemleri İttihat ve Terakki’nin Bâb-ı Âli Baskını ile hükûmeti ele geçirmesiyle sona erdi. Mondros Mütarekesi’nden sonra Ocak 1919’da yeniden kurulan parti, I. Dünya Savaşı’nın Osmanlı yenilgisi ile sonuçlanması üzerine  genel af ilan edildi ve Sinop’ta ve yurt dışında bulunan sürgünler İstanbul’a dönmeye başladı. 17 Kasım 1918’de eski Tokat mebusu Mustafa Sabri Efendi’nin, Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın yeniden örgütlenmesine dair yazısı yayın organında yayınlandı. 2 Aralık’ta Ali Kemal, Sabah’taki başyazısında hükümetin Hürriyet ve İtilaf tarafından kurulmasını savundu. Bunu izleyen günlerde ülkenin çeşitli yerlerinde şubelerinin açıldığına dair haberler çıktı. 3 Mart 1919’da kurulan birinci Damat Ferit Paşa hükûmeti kamuoyunda genellikle “Hürriyet ve İtilaf hükümeti” olarak değerlendirildi. 23 Haziran’da başbakanın Fransa lehine verdiği bir demeç, İngiliz politikasını savunan parti sözcüleri tarafından basında şiddetle eleştirildi. 25 Haziran’da cemiyetin merkez-i umumisi, yayınladığı bir bildiri ile, hükümetle fırka arasında hiçbir münasebet kalmadığını ilan etti.

İslam Teali Cemiyeti

Teali-i İslam Cemiyeti, medrese öğretmenleri tarafından kurulmuştu. İlk kuruluşunun adı Cemiyet-i Müderrisin (Medrese Öğretmenleri Derneği) olup, Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nı destekleyen, padişahlık düzenine karşı olanları istemeyen bir cemiyet olarak göze çarpar. 26 Eylül 1919’da bu cemiyet, İkdam gazetesinde, Anadolu hareketi aleyhinde bir beyanname yayınlamıştır. İlk yönetim kurulunda Mustafa Sabri, İskilipli Mehmet Atıf –meşhur-, Said-i Kürdi (İttihat-ı Muhammediye Cemiyeti önderlerinden) bulunuyorlardı.

Teali-i İslam Cemiyeti padişahtan başka kuvvet tanımıyor ve Kuva-yı Milliye taraftarlarını kesinlikle tasvip etmiyordu. Programında ise amacını “Cemiyet-i Müderrisîn, 14 Kasım 1335/-1919 tarihinde toplanan genel kurulda almış olduğu karar ile İslâmiyetin yüce gerçek ve gayelerini anlamış ve günün şartlarını idrâk eden Müslümanları da cemiyet bünyesine alabilmek amacıyla yani dairesini genişletmek üzere, bir meslek cemiyeti hüviyetinden çıkmak gayesi ile Teâli-i İslâm Cemiyeti’ne inkılâb etmiştir” şeklinde tanımlamıştır.

İngiliz Muhipleri Cemiyeti

İngiliz Muhipleri Cemiyeti (İngiliz Dostları Derneği), 20 Mayıs 1919’da kurulan Milli Mücadele Karşıtı cemiyettir. Başkent İstanbul’daki resmi çevrelerden, bilhassa Vahdettin ve Damat Ferit Paşa’dan önemli bir destek görmüştür. Rahip Frew ve Sait Molla Cemiyetin en etkili isimleriydi. Amacını ulusal varlığı ve toprak bütünlüğünü sağlamak olarak açıklayan Cemiyet’e göre, bu amacı sağlamak için İngiliz desteğinin sağlamaktan başka çıkar yol yoktu. Cemiyete göre, yüzyıllardır süren Osmanlı-İngiliz dostluğunu sürdürmek ve güçlendirmek İslamiyet’in yararınadır. Nitekim milyonlarca Müslüman İngiliz İmparatorluğunun egemenliği altında yaşamaktadır. İttihat ve Terakki Partisi‘nin Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya ile ittifak yapması, Osmanlı Devleti ve İngilizler arasındaki ilişkilerini zedelemiştir. Cemiyet, bu nedenle İngiltere’nin dostluğunu yeniden kazanmak için çalışacak ve böylece Osmanlı’nın varlığını koruyacaktır. Mustafa Kemal Nutuk’ta bahsediş şekli ile cemiyet; “İstanbul’da önemli sayılabilecek kuruluşlardan biri İngiliz Muhipleri Cemiyeti (12) idi. Bu addan, İngilizlere dost olanların kurduğu bir dernek anlaşılmasın. Bence, bu derneği kuranlar kendi şahıslarını ve kendi çıkarlarını gözetenler ile, kendi çıkarlarının korunma çaresini Lloyd George (Loyt Corc) hükûmeti aracılığı ile İngiliz himâyesini sağlamakta arayanlardır. Bu zavallıların, İngiliz Devleti’nin Osmanlı Devleti’ni bir bütün olarak korumak ve himaye etmek isteğinde olup olamayacağını bir defa olsun dikkate alıp almadıkları, üzerinde düşünülmeye değer.” Net olarak tarif edilmektedir ki sınıf karakteri de o dönem için belirleyici konumdadır. Verili konumlarını ve durumlarını kaybetmek istemeyen ayrıcalıklı sınıf kendisini koruyacak ve devam ettirecek desteği aramıştır.

Wilson Prensipleri

4 Aralık 1918’de İstanbul’da kurulmuş ve iki ay faaliyet göstermiş bir dernektir. I. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra yabancı işgaline uğrayan Anadolu’daki egemenlik sorununa Wilson İlkeleri doğrultusunda bir çözüm bulmayı amaçlar. Dernek üyelerinin bir kısmı barıştan sonra ülkenin Amerikan mandası altına girmesi düşüncesini ortaya atmıştır. Cemiyet çok kısa ömürlü olmuş ancak ortaya attığı Amerikan mandası fikri özellikle İzmir’in işgalinden sonra yaygınlaşmış;  Erzurum ve Sivas Kongrelerinde tartışılmıştır.

Ömürleri çok uzun olmasa da tarihsel akışın farklı olabileceği bir durumda bu gibi örgütlerin ülkeyi nereye götürebileceğini tahayyül etmek zor olmasa gerek. Siyasal İslam geleneğinin yekten İngilizci olduğunu not düşerek okumamızı yapabiliriz.