Rosa’nın sözüdür bu: Ya sosyalizm ya barbarlık!

Rosa’nın sözüdür bu: Ya sosyalizm ya barbarlık!

17-05-2020 00:16

Ayaklanma ve devrim girişimi kanlı bir biçimde bastırılırken Rosa, Karl Liebknecht ile birlikte Freikorps çetesi tarafından katledilir. Freidrich Ebert’in şansölye olduğu sosyal demokratlar iktidardadır

Umut Kuruç

Rosa Luxemburg’un “Ya sosyalizm, ya barbarlık” sözünde ifadesini bulan günlerden geçerken, kapitalizm-emperyalizm karşısında sosyalizmden başka bir gerçek seçenek bulunmadığını bir kez daha yaşıyoruz.

Rosa Luxemburg için özellikle de katledilişinin yıldönümlerinde makaleler yazılır. Yaşamına dair, boyun eğmeyen bir marxist olarak devrimci kişiliğine ve sözlerine ilişkin tarihi aktarımlar paylaşılır. Rosa’yı sürekli hatırlamalıyız, tıpkı tarihimizin bütün devrimcilerini, komünistlerini, sosyalistlerini olduğu gibi. Ancak, onu hatırlarken, anarken, içerisinde yaşadığı ve mücadele ettiği tarihsel kesitle bağını kurarak ve belki dersler çıkararak yapmalıyız bunu.

19. yüzyıl biterken ve 20. yüzyıl başlarken işçi sınıfı ve sosyalizm mücadeleleri güç kazanırken kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizm de güçlenmektedir. Avrupa’da Sosyal Demokrat partiler kitleselleşmekte, kitleselleşirken özellikle Alman Sosyal Demokrat Partisi içerisinde Bernstein çizgisinin temsil ettiği revizyonizm de güçlenmektedir. Rusya’da 1905 Devrimini, 1. Dünya Savaşı yılları takip eder. 1917 ise Büyük Ekim Devrimi ile insanlık için yeni bir çağa kapıların açıldığı yıldır.

Paris Komünü’nden sadece haftalar önce Zamosc’da doğan Rosa Luxemburg, lise yıllarında devrimci hareketler içerisindedir. 1889’da Zürih’e göç ederek orada üniversite eğitimi alır. Burada sürgündeki marksistlerle tanışan Rosa, Polonya Sosyalist Partisi’nden partinin ulusal bağımsızlıkçı çizgisi nedeniyle ayrılarak Polonya Krallığı Sosyal Demokrasisi adıyla kurduğu partinin İkinci Enternasyonal’e kabulu ile birlikte 1896’da Enternasyonal’in kongrelerine katılır. 1898’de Berlin’e geçer ve Almanya vatandaşlığını alarak Alman Sosyal Demokrat Partisi’ne üye olur. ASDP’ndeki revizyonist Eduard Bernstein çizgisiyle mücadelesi böylece başlamıştır. 1906’da Finlandiya’da Lenin’le tanışır.

ASDP’nin parlamentarist eğilimi ve 1914 yılında emperyalizmin paylaşım savaşı karşısındaki şovenist siyaseti ve savaş destekçiliği Rosa’nın partiden kopuşunu hızlandırır. August Bebel ile birlikte bir zamanlar aynı safta yer aldığı Kautsky’nin «Enternasyonal, savaş zamanı kullanılacak bir silah değildir!» sözlerine «Öyleyse, Manifesto’yu değiştirelim ve diyelim ki ‘bütün dünyanın işçileri, barış zamanında birleşin; savaşta ise birbirinizi boğazlayın!»  diye cevap verecektir.

Enternasyonal Grup ve Alman Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi’nin yanı sıra, Alman Komünist Partisi’nin öncülü olan Spartaküs Birliği’nin kuruluşlarına Karl Liebknecht ile birlikte katılır. Alman Komünist Partisi kuruluş kongresinin 1 Ocak 1919’da sona ermesiyle birlikte Berlin Ayaklanması’na katılır. Ayaklanma ve devrim girişimi kanlı bir biçimde bastırılırken Rosa, Karl Liebknecht ile birlikte Freikorps çetesi tarafından katledilir. Freidrich Ebert’in şansölye olduğu sosyal demokratlar iktidardadır…

1916’da hapisten yazdığı Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin (ASDP) savaş karşısında sermaye iktidarını destekleyen şovenist politikasını eleştiren Sosyal Demokrasi’nin Krizi, diğer adıyla Junius Broşürü, Lenin tarafından eleştirilecek ve özellikle emperyalizm, oportünizm, Kautskycilik, ulusal sorun ve savaş karşıtı program üzerine dile getirilen görüşlerin eksikliğine işaret edilecektir. Ancak, broşürün aynı zamanda «genel hatlarıyla mükemmel bir Marxist çalışma» olduğunu da ifade edecektir Lenin.[i]

ASDP, büyüyen işçi sınıfı hareketiyle birlikte İkinci Enternasyonal’in kuruluşunu takiben güçlenirken Almanya da kalkınma dönemindedir. İşçi sınıfı hareketi, ASDP’nin kapsayıcılığı altında kurumsallaşmaktadır. Örgütsel güç siyasal bir devrimci hedefe değil, salt bir örgütsel bir güç olmanın kendisine tekabül etmektedir. ASDP’nin bünyesinde olan sınıfın örgütsel büyüklüğü, siyasal devrimci bir güç olmanın uzağındadır.

1917 Büyük Ekim Devrimi ile birlikte 1. Dünya Savaşı sonunda Almanya’da devrimci hareketlenme monarşiyi sonlandırarak Weimar Cumhuriyeti’ne kapı açarken karşı devrim süreci de bu koşullar altında gelişir.  İşçi sınıfı içerisindeki bölünme derinleşir. Sermaye iktidarına eşlik eden sosyal demokrasinin reformizmi, sınıfın düzene bağlanmasında önemli rol oynar.

Bernstein çizgisi, sosyalizmi by-pass ederek kapitalizm içi düzenlemeleri “işçi sınıfı lehine” değerlendirecek şekilde uzlaşma yolları ararken, buna karşı Rosa Luxemburg “Sosyal Reform mu? Devrim mi?” broşürünü yazacaktır.

Onu, sınıf mücadelesi kerterizinden soyutlamaya cesaret edenler için de bir not düşelim. 12 Mayıs 1912’de Stuttgart’ta Sosyal Demokrat Kadınlar Mitingi’nde yaptığı kadınlara oy hakkı ve sınıf mücadelesi başlıklı konuşmasından sadece bir bölümünü paylaşalım: “Burjuva kadınların oy vermesi kapitalist devletin gericiliğine destekten başka bir şey değildir. Erkeklerin imtiyazları söz konusu olduğunda aslan kesilen çoğu burjuva kadın oy hakkına sahip olduğunda uysal kuzular gibi gerici cenaha koşacaktır.”

Sosyalizm mücadelesi, parti ve işçi hareketi, sınıf siyaseti ile kuram ve emperyalizm çözümlemeleri bütünlüğe kavuşamasa da, Rosa Luxemburg sosyalizme olan inancı ve mücadelesi, reformizme ve revizyonizme karşı amansız duruşu, devrim arayışı ve düşünce zenginliğiyle var olmaya devam edecek… Tıpkı Lenin’in 1922’de yazdığı gibi: “Kartallar zaman zaman tavukların düzeyine inebilir; ancak tavuklar asla kartallar gibi yükselemezler. Hatalarına rağmen Luxemburg bir kartaldı; bir kartal kalacaktır ve hayat hikayesi ile tüm eserleri bütün dünyada kuşaklar boyunca devrimcileri eğitecektir.”

[i] Rosa Luxemburg: Her Şeye Rağmen Tutkuyla Yaşamak, Yordam Kitap, Annelies Lachitza, Çeviren: Leven Bakaç, s. 380.