Derin Demir
31 Mart seçimlerinin ardından İstanbul ve Ankara’nın dışında en çok gündeme gelen illerden biri de Ordu oldu. Hatırlarsanız Ordu’nun yeni seçilen belediye başkanı Hilmi Güler özelinde “özeli mi kamuyu mu seçecek” tartışması başlamıştı. Nedeni de 200 bin lira maaş alması. Güler, emekli milletvekili maaşı, Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı maaşı ve Turkcell ve Çin bankası ICBC’de yönetim kurulu üyesi olduğu için 4 ayrı maaş almaya devam ediyor. Kazandığı parayı ise “ülkesine hizmetin karşılığı” olarak görüyordu.
Bir diğeri ise Diyanet bütçesi. Yıllardır Diyanet’e harcanan para çok fazla gündeme geldi zaten ancak son Antalya hadisesi, kriz sürecinden geçilen bir tabloda oldukça ağır eleştirilere sebep oldu. Ankara Diyanet’e dar gelmiş olacak ki, Antalya’da beş yıldızlı oteller tutularak devlet kasasından milyonlarca lira para harcandı. Ayrıca Diyanet’in 2018 yılı giderinin 8 milyar 356 milyon 36 bin lira, 2019 yılı başlangıç ödeneğinin 10 milyar 445 milyon 979 bin lira, 2020 yılı bütçesi için teklif edilen ödeneğin 11 milyar 519 milyon 609 bin lira olduğunu da not edelim.
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın bütçesini ise burada sıralamak istesek sayfa yetmez. Hepimizin bildiği devasa harcamaları, cumhurbaşkanlığına yapılan zamları da hatırlatma notu olarak verip geçelim.
Forbes dergisi geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin en zenginlerini açıkladı. Listenin ilk sıralarında yer alanlara bakıldığında AKP ile zenginleşen bir toplam olduğu görülecektir. Tabloda en çok dikkat çeken ise Ülker, Rönesans, Cengiz-Limak-Kolin şirketleri. Elbette geleneksel sermayenin de AKP döneminde servetlerine servet kattığını bizzat kendi ağızlarından dinledik. OHAL kararı da onlar için verilmemiş miydi zaten. Ayrıca AKP’nin iktidara geldiği dönemde ülkede sayısı altı olan dolar milyarderinin şu anda 40’a yaklaştığını da söyleyelim.
Buraya kadar yazılanları birçoğumuz biliyoruz. Bugün mevcut iktidarın kendisini ve çevresini zenginleştirmesi yalnız “yiyorlar” diyerek açıklanacak bir durum değil. Bu zenginleşme ülkenin kamu kuruluşlarının ortadan kalkması, tüm doğal kaynakların peşkeş çekilmesi, zaten boşalan halkın cebinde kalan kuruşlara bile utanmazca el atılması ile sağlanıyor. Kısaca hep bizim olanlar yok ediliyor. Sonuç olarak da daha fazla yoksulluk, milliyetçi ve gerici söylemlerin artması, halklar arasında düşmanlığın körüklenmesi, işsizlik vs ile karşı karşıya kalıyoruz. Böylece AKP, bir taraftan zenginleri, sermayeyi beslerken diğer yandan gittikçe daha fazla yoksullaşan milyonları dinci gericiliği ve milliciliği kullanarak sadakaya muhtaç hale getirebiliyor. Öyle ki Diyanet, kendileri ejder meyveleri ile beslenirken, kriz içindeki bir ülkede gıda maddelerinin fiyatının 10 katına kadar çıkmasına yönelik halka utanmazca akşam pazarına gitme önerisinde bulunabiliyor. Ya da sadece 17/25 Aralık tarihini bile hatırlatsak yeterli olabilirdi…
Buraya kadar yapılan hatırlatmalar Türkiye’nin siyasal İslam kılıfı ile iktidarda olan partisinin zengin ile yoksul arasındaki farkı bir uçurum haline getirmesi açısından önemliydi. Ama durum sadece bundan ibaret de değil. AKP kendisini ve çevresini zenginleştirirken ilginç bir toplam da türetti: Süslümanlar.
Süslümanlar = Orantısız lüks
Süslümanlar kavramı yeni değil ve hatta gericilerin de kendi içlerinde tartıştığı bir başlık.
Süslü ve Müslüman kelimelerinden türetilen ‘Süslüman’ tanımlamasının isim babası gerici Mehmet Şevket Eygi. Eygi, 2013 yılında yazdığı yazıda Süslümanları şöyle anlatmıştı: “Şu başındaki saçlarını deve hörgücü gibi topuz yapmış, ayakkabıları uzun ince topuklu, rengarenk düttürü Leyla kimdir? O mu?.. O bir Süslümandır. Son yaptığınız lüks ve görkemli umre esnasında nerede kaldınız? Mekke’nin en lüks oteli Muhteşem Tower Palace’ta kral suitinde kaldım. İkindi çayımı içerken 18’inci kattan aşağıdaki Kabe’ye baktım.” Eygi’nin ne istediği ise açık: Şeriat.
AKP’nin, ‘muhafazakar’ yeni zenginleri, özellikle sosyal medyadan paylaşılan görüntülerden de bildiğimiz üzere en lüks arabalara biniyor, kıyafetlerini en pahalı markalardan seçiyor, yurtdışında alışveriş yapıyor, en lüks konutlarda oturup en lüks lokantalarda yemek yiyorlar. Bizim gibi emekçilerin uğradığı yerlere ayak basmadıklarından günlük hayatta karşımıza çıkmaları pek mümkün olmuyor. Nadiren rastlaşıyoruz. Kendi içlerinde bir yarış halindeler. Hac ve umrelerini 7 yıldızlı otellerde kral süitinde konaklayarak gerçekleştiriyorlar. Sosyalleşebiliyorlar, örneğin dünyaca ünlü bir şarkıcının konserine gidiyorlar, lüks araba yarışları yapıyorlar, nargile tüttürüyorlar ve aklınıza daha ne gelirse…
Süslümanlar her ne kadar süslü Müslüman kadınlar için daha çok kullanılıyorsa da gün geçtikçe alanlarını genişleterek erkekleri de kapsamaya başladı. Dikkat edilecek olursa süslümanların ortaya çıkmasının bizzat Erdoğan ailesi ile başladığı da söylenebilir. Hatırlanacaktır Emine Erdoğan’ın uluslararası toplantılarda heyete eşlik edip alışveriş merkezlerini boşalttığını, alışveriş yapacak diye korumalarla halkın günlük yaşamına tecavüz ettiğini biliyoruz ya da ülkesinde AVM kapattırdığını. Söylemek gerekir ki AKP iktidarıyla beraber iyice palazlanan bu gösteriş tutkusu paralelinde rüküşlüğü, dejenerasyonu, kültürsüzlüğü, saygısızlığı da getiriyor. Gericilerin ekonomik anlamda daha fazla güç kazanmasıyla birlikte, “yeni Türkiye’ye” ayak uyduruluyor ve düzene uygun hale gelen bu toplamın halkın cebinden çalıp çocuklarına yedirenlerin bizzat oluşturduğu bir toplam olduğu da unutturulmaya çalışılıyor. Binali Yıldırım’ın kumarbaz oğlundan tutun Erdoğan’ın vakıfçı oğluna, damadına, İsmail Kahraman’ın damadından Topbaş’ın damatlarına kadar bu duruma öncülük edildiğini bilmek gerekiyor. Elbette önce cumhuriyete düşman anneler ve babaları ve politikaları. Kuşkusuz sadece din ve imanla da süslüman olunmuyor, o yüzden mesele ne tek başına dinselleşmenin getirdiği durum ne de tek başına piyasacılığın sonuçları olarak okunabilir. Doğru olan ikisinin ayrılmaz bir bütün olduğu ve bunun bir sonuç olduğudur.
Sonuç olarak “süslüman” denildiğinde suratımızda iğrençlikle dalga geçmek arasında bir ifade belirebilir, ancak bunun gerçek bir sorun olarak değerlendirilmesi ve ülke halkı arasındaki sınıfsal farkın hiç bu kadar büyümediğinin ciddi olarak görülmesi lazım. Türkiye’de din-iman kisvesi altında oluşturulan bu toplam çok net bir şeyi ortaya koyuyor: Yoksulluk dini, din de yoksulluğu tanımaz. “Yeni Türkiye” bir süslümanlar rejimidir ve ortaya çıkan “AKP çocukları” memleketi her geçen gün bataklığa sürüklemektedir. Çıkış yolu bellidir: Nasıl yaşadığı değil, ne için yaşadığının bilincinde olan, kindar ve dindar değil, bilime yüzünü çevirip aydınlık gelecek için mücadele eden bir Türkiye inşa etmek.
Bu haber en son değiştirildi 15 Mart 2020 10:01 10:01
NNA’daki habere göre “Kurtarma ekipleri, düşman savaş uçaklarının bir konut binasını hedef aldığı ve çok…
Türkiye Komünist Hareketi Tunceli İl Örgütü ,Tunceli ve Ovacık belediyelerine kayyum atanması üzerine bir açıklama…
İçişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre Tunceli Belediye Başkanı Cevdet Konak ve Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül…
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya'nın nükleer olmayan hipersonik ekipmanlarla donatılmış bir balistik füzeyi fırlatarak, Batı'ya…
Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jean-Pierre yaptığı açıklamada ne ABD'nin ne de Ukrayna'nın bölgedeki gerilimi arttırmada…
Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şikâyetiyle 11 yıl 8 ay hapis…