Sosyalizm hala genç: Küba Dünyaya Ders Veriyor
12-04-2020 09:05SSCB’nin dağılmasından sonra “Artık özgür bir dünya var!” diye çığıranlar, kapitalizmi; modernleşme, teknolojik ilerleyişin temeli olarak öne sürenler, kapitalizm ne bir teknolojik gelişimin öncüsü olduğunu ne de insanların özgür olacağı bir sistem olabildiğini görmektedir.
Berkin Güven
Sonu bilinen hikâye
Son yaşanan pandemi ile kapitalizmin bir kez daha sınıfta kaldığı ayyuka çıktı. Vaat ettiklerinin aksine; insanlığa ölümü, savaşı, yoksulluğu reva gören kapitalizm, bugün yaşanan salgınla birlikte halkın sağlığını değil sermayenin cebini düşünmeye devam ettiğini gösteriyor. Yaşanan salgın sonrası ilk açıkladıkları paketler, ülkemizde görüldüğü gibi tamamıyla piyasayı kurtarma paketleridir. Salgın boyutunu çok geç anlayan kapitalizm bugün bile emekçileri korumaktan aciz olup sözde emek yanlı politikalarla, emekçilerin önüne açlık ve sefalet ücreti konuyor.
Kapitalizmin ücret tezlerinden birine göre geçinmek için emeğini satanlara verilecek ücret, işçilerin hayatta kalmasına ve üremesine yani emek arzının artmasına etki edecek ve ücretleri emek arzının artışından dolayı aşağı çekecektir. Bu tezdeki iki görüşü biraz ön plana çıkarmak gerekiyor. İlk olarak kapitalizmde asgari ücret emekçilerin hayatta kalması ve üremesi için verilen bir ücrettir. İkinci olarak kapitalizmin fırsat eşitliği safsatadır. Bir işçinin çocuğunun tekrar işçi olacağı kapitalizmin teorisyenleri tarafından başından yazılmıştır. Dolayısıyla bugün hayatın her alanında ortaya atılan fırsat eşitliği kavramı kapitalizmin teorisyenleri tarafından bile reddedilmektedir. Bu noktada kapitalizme göre bir insanın temel işlevi hayatta kal ve üre yaklaşımından öteye geçememiştir. Tabii ki daha fazla sömürü için..
Kapitalizmin kendini aklamak için sürekli gündeme taşıdığı tam rekabet piyasasının 4 temel koşulundan biri olan Açıklık Koşulunun (Alıcı ve satıcılar piyasa hakkında tüm bilgilere sahiptirler.), bugün işlevsiz olduğu gayet açıktır. Tam da bu nedenle sağlık sektörünün özelleştirilmesi buna en iyi örneklerdendir. Özel bir hastaneye giden bir hastanın (alıcının) eksik bilgi sebebiyle doktorların istediği ücretli imkânları kullanmak zorundadır. Eksik bilgiden faydalanan özel hastane sermayedarları ise hastalardan gerekli-gereksiz testler, ameliyatlar vb. istemektedir. Kapitalizmin sağlık alanındaki fiyaskosu sadece bununla kalmamakla birlikte sosyalist sağlık sistemiyle karşılaştıracak olursak sağlıkta önleyici adımlar yerine tedavi edici uygulamalar yapmaktadır. İlaç şirketlerinin sahipleri, hastanelerin sahipleri toplumun hastalığa yakalanmamasını değil, hastalandıktan sonra tedavi edilmesini istemektedir. Bunun da nedeni apaçık karlılık sağlamaktır.
Sağlıkta Küba örneği
ABD’nin arka bahçesi olarak adlandırılan ama devrimden sonra büyük bir ivmeyle yükselen Küba, sağlık alanında süper güç(!) emperyalist ülkelere taş çıkarıyor. Küba’nın ulusal alanda sağlık sektörünün gelişimi göz dolduruyor. Bin yurttaş başına düşen doktor sayısı 9’a ulaşırken ulusal Sağlık Sistemi’nde görev alan sağlık çalışanı 485 binden fazla.
Kanser aşısı haberinden sonra son Kovid-19 salgınıyla birlikte Küba sıkça gündeme geldi. Küba’nın Ulusal çaptaki tıbbi başarılarının haricinde dünya emekçileriyle dayanışma içerisinde olması şüphesiz ki gündeme gelmesinin başlıca sebebi. Emperyalizmin sırt çevirdiği, kendi hükümetlerinin piyasayı rahatlatacak önlemlerden başka önlem almadığı bir dönemde Küba tüm ambargoya ve imkânsızlıklara rağmen dünya emekçilerine sağlık desteğini yolladı. Küba, Karayipler’de mahsur kalan ve içinde en az 5 koronavirüs vakası bulunması nedeniyle bölgedeki birden fazla ülkenin yardım etmeyi reddettiği bir İngiliz yolcu gemisini tedavi amacıyla kabul etti. 682 yolcu ve 381 mürettebat taşıyan İngiliz bandıralı MS Braemar’da, en az 5 yolcunun koronavirüs testinin pozitif çıktığı açıklanmıştı.
Küba sadece bugün değil, tarihinde sürekli olarak tıbbi yardımı çeşitli ülkelere yapmış, tıp fakültelerinin açılmasında öncülük etmiştir. Kübalı Doktor Luis Herrera’nın “Dünya sağlığın bir ticari mal değil, aksine bir temel hak olduğunu anlama fırsatına sahip” sözleri ise Küba’nın bu başarısını özetler nitelikte. Sadece 109.884 km² sınırı olan Küba tüm dünya proletaryasına sahip çıkmaktadır.
Yaşamak için Sosyalizm
SSCB’nin dağılmasından sonra “Artık özgür bir dünya var!” diye çığıranlar, kapitalizmi; modernleşme, teknolojik ilerleyişin temeli olarak öne sürenler, kapitalizm ne bir teknolojik gelişimin öncüsü olduğunu ne de insanların özgür olacağı bir sistem olabildiğini görmektedir. Kapitalizmin özgürlüğü bugün sermaye sınıfını kurtarmak için insanların en temel hakkı olan yaşam hakkını yok sayarak işe gitmeye zorlamaktır. İnsanlığın ortak gelişimini ticari kaygılar sebebiyle ortak mirasa bırakmayanların, teknolojik gelişimden bahsetmeleri ise yalnızca komedi olabilir. Bir şirketin solunum cihazı bağışı yapmasına olumlu bakanlar, Kübalı Doktor Luis Herrera’nın “Dünya sağlığın bir ticari mal değil, aksine bir temel hak olduğunu anlama fırsatına sahip” sözlerine kulak asmazlar. Teknolojiyi -eski modelinin neredeyse aynısı olan- yeni model telefon üretmekte bulanlar Laika’yı, Gagarin’i, Sputnik’i görmezden gelirler.
Alınteri ile evine ekmek götüren emekçiler, kapitalizmin virüs salgını ile bütünleşmiş zindanında yaşıyor. Saraylardan, yalılardan ‘evde kalın’ demek her ne kadar kolay olsa da boş bir buzdolabı ve kirası dahi zor ödenen kutu gibi evlerde kalmak imkânsız. Bunlara ek olarak da sms ile para yardımı istemek işlerin cabası!
Bugün herkesin dilinde aynı cümleler dolanıyor: “Faturalar alınmasın, yollar ücretsiz olsun, kiralar kalksın, ücretli izin olsun…” tamamı sosyalizm ile içkin olan bu cümleler bir şekilde ‘sosyalizm’ denilmeden üstünden geçiliyor. Bildiğimiz bir şey var. Bu adımlar ancak sosyalizm ile atılabilir. Emekçilerin bugün elinden kaybettiği yaşama hakkı patronsuz bir hayatta ancak mümkün kılınabilir. Bugün dünyayı etkisi altına alan virüs ile ancak merkezi planlanan bilim sayesinde çözüm bulunabilir. Sosyalizm ise ancak emekçilerin masaya yumruğunu vurmasıyla gerçekleşir.
Sosyalizm işçi sınıfı için hala güncel
Liberalizmin ileri sürdüğü küreselleşme fikri bugün bakıldığında bırakın sınırların ortadan kalkmasını, amacının aksine ulus devletlerin güçleri arttırılmış ve sermaye sınıfı yönetim organlarına çökmüştür.
Ülkemizden sağlık bakanı, eğitim bakanı gibi örneklerin dışında ABD için Trump örneği bu önerme
için doğru olacaktır. Emekçilerin haklarının yağmalanması bu süreç ile birlikte hızlanmıştır. Ancak sermaye sınıfının engelleyemediği bir şey var. Emperyalizmin kalesi ABD’de yapılan güncel bir araştırma, Y kuşağının yüzde 70’inin, ABD’de sosyalist bir başkan adayına oy verebileceğini ortaya koydu. Ankette, “Y Kuşağı” olarak tanımlanan 1980-2000 yılları arasında doğan katılımcıların yüzde 70’inin, “Z Kuşağı” olarak tanımlanan 2000 sonrası doğumluların ise yüzde 51’inin kapitalizm karşıtı görüşler ortaya koyduğu kaydedildi. İnsanlığa sunacak hiçbir şeyi olmayan kapitalizm kendisine karşı olan tepkileri absorbe edemiyor. Öyle ki tüm yalanlara, iftiralara, saldırılara rağmen Rusya’da 2016 yılında Stalin düşmanlığı %32 iken 2019 yılında %19’a kadar düşmüş durumda.
Bu oranlar ise kapitalistler tarafından dikkate alınıyor. Öyle ki bu anketlerden çok geçmeden sosyalizme karşı olan saldırılar artmış, çeşitli diziler, filmler, sosyal medya kampanyaları başlatılmıştır. Sosyalizme saldırmak için yer arayan ama bir türlü alt yapısını oluşturamayan liberal Turning Point UK örgütü sosyalizme karşı “sosyalizme diren”,”sosyalizm kötüdür” demekten öteye gidemiyor. Yapılan dizi ve filmlerin durumu da farklı değil. Senaryosu için çarpıtılan tarih terimi etkisiz kalırken tamamıyla değiştirilmiş tarih kavramı tam olarak oturuyor. Sosyalizm ise dünyanın dört bir yanına yayılmış doktor ve sağlık çalışanıyla, insanlığın sağlıklı yaşaması için canla başla çalışıyor.