Türkiye'de işçi sınıfı: Nerede, nasıl ve hangi şartlar altında?
29-11-2020 17:45İşçi sınıfının geleneksel kesimlerinin ağırlığını koruduğu görülürken, ortaya şu sorulması gerekiyor; esas olarak nereye odaklanacağız? Bu sorunun cevabı, mücadelenin seyrini de belirleyecek.
İlker Demirer
Güncel siyasetin ısındığı ve iktidar içi çatışmaların arttığı anlarda, gündelik değerlendirmeler yapmak genel olarak kabul edilen bir anlayış. Gündelik değerlendirmelerin biçimsel yaklaşımlar sunması, pek çok insan için cazip olsa da, çoğu zaman yanıltıcı sonuçlar çıkartılmasına neden oluyor. Böylesi bir tutumu aşabilmenin yolu, analitik bir çerçevenin güncel değişimleri destekleyen verileri göz önüne sermesi gerekmektedir.
Söz gelimi, bugünlerde yaşanan ekonomik gelişmelerin siyasal arenadaki yansımalarından biri de ekonomi politikalarına ilişkin tartışmalar. Ekonomi politikalarının AKP iktidarının siyasi söylemindeki belirlenimi, aynı zamanda iktidarın ve muhalefetin temsil ettiği çıkarları ve kesimleri de ortaya koymaktadır. “Faiz” söyleminin ya da “enflasyon ve döviz kuru” tartışmalarının salt bugünkü politikaları yansıttığını düşünmek saf dillilik olur.
Aynı durum, Türkiye’nin içinden geçtiği kriz atmosferi açısından da geçerli. Krizin etkilerini yoksullaşma, işsizlik ve sermaye içi dengelerde değişim olarak görüyoruz. Peki ya krizin sosyal etkilerini anlamak için, işçi sınıfının bugünkü görünümüne de yakından bakmak gerekmez mi?
İşçi sınıfını yalnız bir analiz nesnesi olarak gören, sınıf analizlerini üretim ilişkileri düzleminde değil, bölüşüm ve paylaşım ilişkileri nezdinde ya da statü düzeyi olarak ölçen yaklaşımlar açısından bunun pek anlamı olmayabilir. Ancak, sınıf mücadelesini dinamik, üretim tarzının bir sonucu olarak ele alan yaklaşım açısından, işçi sınıfının bugünkü görünümünü anlamak gerekiyor.
Bugün işçi sınıfının görünümü açısından genel tartışma başlığı sınıfın niteliğinin değişip değişmediği üzerinedir. Bu tartışmanın, siyasal ve ideolojik çıkarımları, örgütlenme modelleriyle birleştiren bir sonucu olduğunu kabul etmek gerekiyor. Sınıfın “niceliksel” genişlemesinin ya da “niteliksel” dönüşümünün sonucu olarak “klasik örgütlenme modelleri” dışına çıkan bir yaklaşımın geliştirilmesini önermek “son yılların” modası haline gelmiş durumda.
Bu tartışmanın hiçe sayılamayacağı açık. Ancak tartışmanın mutlaka, nesnel bir zemine oturması gerekiyor. Dolayısıyla değişenin vurgulanması kadar, sınıfın ağırlık noktasını da bilmek önemli. İşe nereden başlanması gerektiğini “sayıların” yalın dili söylüyor.
İşçi sınıfı: Kim, nasıl değişiyor?
TÜİK’in verilerine göre, Türkiye’de bugün 26 milyon istihdam edilen kişi bulunuyor. 26 milyon kişinin 18 milyon 504 bini ücretli bir biçimde çalışırken, 1 milyon 190 bin “işveren” konumunda kişi bulunuyor. Yıllara göre oransal bir biçimde incelendiğinde, 2015-2020 yılına kadar ücretli çalışan işçi sayısı artmış durumda. 2015 yılında tüm istihdam edilenlerin yüzde 66,97’si ücretli çalışıyordu. 2020 yılında ise bu oran yüzde 69,51 oranına çıktı. Grafik 1. ‘de bu konuda ayrıntılı bir sonuç veriliyor.
İstihdam edilen ücretlilerin mesleki konumları da önemli bir sonuç çıkartıyor. TÜİK verilerine göre 2020 yılında istihdam edilenler arasında “yönetici” konumunda bulunanların oranı yüzde 5,54 olarak ölçülüyor. Satış ve büro elemanlarının mesleki konumda önemli bir rol üstlendiği istihdam dağılımında, işçilerin önemli bir çoğunluğunu da operatör, tekniker ya da niteliksiz olarak sınıflandırılan kısma giriyor. 2015-2020 arasında sanatkar olarak çalışan veya niteliksiz olarak bulunan işçilerin sayısı azalmış, operatör ve tekniker olarak çalışanların oranı artmış durumdadır.
İşçi sınıfını anlamak açısından sektörel dağılımın da önemli bir rolü var. İşkolları yönetmeliğine göre olan dağılım işçi sınıfı açısından ayrıntılı bir görünüm sunmakta. Ancak bunun yıllara göre dağılımı yönetmelikteki değişikliklerden ötürü sağlıklı sonuçlar vermeyebilir. Bu nedenle TÜİK’in uluslararası standartları veri olarak hazırladığı sektörel dağılımı ele almak bazı sonuçları görmek açısından yararlı olabilir.
Tarım sektörünün çözülüşü, hizmetin yükselişi: Görünen sadece bu kadar mı?
İşçi sınıfının sanayi, tarım, hizmet ve inşaat açısından dağılımı incelendiğinde 2005’den bu yana tarımdaki çözülüşün hizmet sektörü tarafından emildiğini gösteriyor. İnşaat sektörünün altın yıllarının geride kaldığı anlaşılırken, sanayi istihdamının önemli bir değişiklik kaydetmediği görülüyor. Bu durumda, “niteliksiz” emeğin görece çözülmesini engelleyen şeylerden birinin de tarımsal emeğin hizmet sektörü tarafından ikame edilmesinde görülebilir. Dolaylı olarak bakıldığında, tarımsal emeğin azalışı, hizmet sektörü tarafından yutulmasıyla “sömürü” artmış durumda. Grafik 3. detaylı bir görünüm sunuyor.
Bu başlığın biraz daha detaylı incelemesi yapıldığında, alt sektörlerin son yıllardaki eğilimleri de gösterdiğini görebiliriz. Tarımdaki çözülüş, son beş yılda ağırlık kazanırken, savunma, eğitim ve sağlık sektörlerinde görece artış ile “işsizlik” düzeylerinin daha aşağıya çekildiği görülüyor. İnşaat sektöründeki gerilemenin imalat sanayi için bir iş kaynağı oluşturduğu gözlemlenirken, hizmet sektörü de buradan beslendiği biliniyor. Grafik 4. bu konuda detaylı bir görünüm sunmaktadır.
Bundan sonrası için…
Sonuç olarak veriler, işçi sınıfının içindeki değişimin belli bir yönde olduğunu gösterirken, hizmet sektöründeki genişlemenin belli noktalara yoğunlaştığı görülüyor. Niteliksiz emeğin azaldığı, tekniker ve operatör düzeylerinin arttığı, idari işlerdeki azalmanın meslekleşme ile ikame edildiği görülürken, işçi sınıfının genel olarak niceliksel ağırlığının arttığı bir dönemden geçtiğini görüyoruz. İşçi sınıfının geleneksel kesimlerinin ağırlığını koruduğu görülürken, ortaya şu sorulması gerekiyor; esas olarak nereye odaklanacağız? Bu sorunun cevabı, mücadelenin seyrini de belirleyecek.
Bu seyrin yeniyi ararken, geleneksel kesimleri ıskalaması, büyük hata olacaktır.