Sarkis amcanın matbaası
TKP'nin bir diğer "meşhur" matbaasıysa 1970'li yıllardaki Ermeni komünist Sarkis amcanın, Sarkis Çerkezyan'ın, matbaasıdır.
Lenin’in “Ne Yapmalı?”da vurguladığı en önemli noktalardan bir tanesi tüm Rusya’da yayınlanacak merkezi bir yayınla ilgilidir. Şöyle der Lenin:
“Böyle bir gazete etrafında doğal olarak biçimlenecek olan örgüt, bu gazetenin (sözcüğün en geniş anlamıyla, yani ona emek veren her türlü) katılımcılarından oluşan örgüt her şeye, ama her şeye hazır olacaktır; partinin onurunu, itibarını, sürekliliğini devrimciler için en ağır baskı dönemlerinde kurtarmaktan başlayıp bütün halkın katılacağı silahlı bir ayaklanmayı hazırlamaya, yönlendirmeye, sürdürmeye kadar.”
Nitekim, merkezi bir yayının etkisi sonraki yıllarda da uluslararası komünist hareket tarafından defalarca sınanmış ve Lenin’in haklı olduğu görülmüştür.
Peki ya bu merkezi yayının üretimi? Günümüzün teknolojik olanaklarını bir yana bırakalım, geçmiş yıllarda bir yayının üretimi denen şey, en kaba haliyle, yazarların yazılarını hazırlaması, bu yazıların sahip olunan teknolojiye uygun şekilde dizilmesi, kalıplarının hazırlanması, basılması ve dağıtılması şeklinde sıralanabilir. Hele bir de tüm bunları yasal olanaklardan yoksun olarak yapmak durumundaysanız!
Bu zorluklardan ötürüdür ki, illegal çalışma yürütmek zorunda olan komünist partiler yayın çalışmaları için kendilerine illegal matbaalar kurmak durumunda kalmışlar, yayınlarını bu matbaalarda basmışlardır. Stalin’in kurdurduğu Tiflis’teki matbaa bu şekilde kurulmuş ve oldukça popülerleşmiş bir matbaadır örneğin.
Gelelim bizim ülkemize… Türkiye Komünist Partisi yasaklı olduğu dönem boyunca yayınlarını çoğaltmak için benzer matbaalar kurmuştur. Bizzat Nâzım’ın elinde böyle bir matbaa olduğu bilinmektedir mesela. TKP’nin bir diğer “meşhur” matbaasıysa 1970’li yıllardaki Ermeni komünist Sarkis amcanın, Sarkis Çerkezyan’ın, matbaasıdır.
Sarkis amca marangoz atölyesinin altına yerleştirdiği matbaayla yıllarca TKP’nin gizli yayınlarını basmış ve dağıtımlarının bir bölümünü örgütlemiştir. Matbaanın Sarkis amcanın ağzından hikayesi şöyledir:
“Ben marangoz muydum? Ne marangozu? Orası (marangozhane) üniversite oldu, matbaa oldu. Senelerce Atılım’ı bastım. Dükkanın bodrumunda bir sarnıç vardı, ağzında bir kapak. Kapak kaldırıldığı zaman sarnıç ortaya çıkardı. İçinde de bir kuyu vardı. O sarnıca bir gün girdim, kazarak makine sığacak kadar bir yer açtım. Bir mekanizma kurarak, makineyi indirdik sarnıcın içine. Bir ofset makineydi. İşimiz olduğu zaman çıkarırdık makineyi, sehpası vardı, üstüne koyardık. Her tezgahın dibinde düğmeler olurdu, yabancı biri geldiğinde herkes aşağıyla haberleşebilirdi. Böyle durumlarda, makine durdurulurdu, sesinden anlaşılmasın diye. Kendi aramızda parolamız vardı… İllegaliteyi sağlamıştık yani. Hatta bir ara makineyi kuyunun içine yerleştirmeyi düşündüm. Kuyunun yarısına inecektik, duvarı kazıp bir oda yapacaktım, oraya koyacaktım makineyi. Ama ona gerek kalmadı, pratik de değildi zaten.
Baskı bittikten sonra kapak kalkar makine inerdi yerine, kaybolurdu. Bütün klişeler ateşe verilir, yakılır, eritilirdi.
Tabii bir de bu gazetelerin gerekli yerlere gönderilmesi işi vardı. Bunun için hususi kutular yapmıştım; altında zulası vardı kutuların, gazeteler bu zulaların içinde olurdu, üstünde de plastik çocuk oyuncakları bulunurdu. Bu kutuların içindeki gazeteleri nakliyat ambarı vasıtasıyla gönderiyorduk her yere. Nakliyat şirketleri bizim gazeteleri taşıyordu yani. Götürdükleri malın ne olduğunu bilmiyorlardı; bakıyorlar kutunun üstüne plastik oyuncaklar, halbuki sandığın altında başka şeyler var.”
Sarkis amcanın matbaası bir şüphe üzerine dağıtılıyor, makine başka bir yere marangozhane başka bir yere taşınıyor sonraları ama mücadelenin zorluklarına karşı komünistlerin yaratıcılıklarının bir örneği olarak hep hatırlanacak.