Sefalet salgını
Salgın süreci uzadıkça kronikleşen işsizlik, gelir yetersizliği ve borç çıkmazı gibi toplumsal sorunların ülkeyi onulmaz bir sefalete sürükleyeceğini söylemek, felaket tellallığı yapmak değildir.
Victor Hugo, ‘Sefiller’ adlı ünlü romanında yeğenlerinin karnını doyurmak amacıyla bir somun ekmek çalan Jean Valjean karakteri üzerinden sefalet olgusuna dikkat çeker. 19. yüzyıla tanıklık eden Hugo, toplum ile birey arasındaki etkileşimi, sınıfsal ve insani değerler bağlamında işler. Romanda, bireysel hatayı orantısız biçimde cezalandıran egemen sistemin halkı işsizliğe, yoksulluğa, hatta açlığa mahkum etmesi sorgulanır.
Günümüzde aynı sefalet, dünyanın bir çok yerinde sürüyor. Ekonomik krizdeyken Corona salgınına yakalanan Türkiye’de, toplumsal sorunlar giderek derinleşiyor. Asgari ücret pazarlıklarının kuru gürültüsünde bugün milyonlarca insan, işsizliğin, yoksulluğun ve hatta açlığın pençesinde boğuşuyor. Midesine kuru ekmek gireni açtan saymayan iktidar sahipleri, ‘eve ekmek götüremiyoruz’ diyen esnafı abarttığını söyleyerek tersliyor; ‘eşim hamile, sabahtan beri borç para arıyorum’ diye sokak ortasında ağlayan adamı da, eline ‘iş, aş’ yazarak canına kıyan yurttaşı da görmezden geliyor. Salgınla birlikte yakıcı hale gelen yoksulluk manzaralarını, münferit öykülermiş gibi küçümsemek artık mümkün değil. Ülkede yoksulluk, sosyal bir olgu olarak kendini dayatıyor.
Kayıt dışı istihdam dahil edildiğinde 16 milyona ulaşan çalışanı ve ailelerini ilgilendiren asgari ücretin neredeyse ortalama ücret haline gelmesi kaygı veriyor. Asgari ücretin ortalama ücrete dönüşmesi, orta direğin tamamen yıkıldığının da en somut göstergesidir. Örneğin 2006 yılında ortalama ferdi ücret ve maaş geliri, asgari ücretin iki katı iken 2018 yılına gelindiğinde bunun 1.6 katına gerilediği görülüyor. Bugün net 2 bin 324 lira 70 kuruş aylık alan asgari ücretli kesimin ve bunun altında sefalet ücretine talim eden milyonların toplam işçi sayısına oranı, yüzde 42.2 olarak hesaplanıyor. Öte yandan eline yaklaşık 2 bin 790 lira net ücret geçen kesime, bundan daha az ücret alanları da eklediğimizde toplam işçi sayısının yüzde 64’ünün açlık tehdidi altında yaşadığı anlaşılıyor.[1] 2020 Ekim ayında dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcamasına ilişkin açlık sınırı tutarı, 2.482,28 TL. Yoksulluk sınırı olarak tanımlanan gıda harcaması ile birlikte konut (kira, elektrik, su, yakıt), giyim, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri zorunlu gereksinimleri karşılamak için ise 8.085,62 TL gerekiyor.[2]
Neredeyse açlık sınırındaki ‘azami’ sefalet ücretine mahkum edilen yüzde 64’lük kesime, asgari ücretin altında maaş alan 4 milyonu aşkın emekliyi [3] ve makyajsız haliyle yüzde 28’lik işsiz kesimi de kattığımızda nüfusun büyük bölümünün borç ve yoksulluk sarmalında kıvrandığı açıkça görülüyor. Konut, ulaşım, eğitim ve sağlık gibi zorunlu yaşam giderlerini karşılayamayan yoksul kesimler, ayrıca temel besin maddelerine sistematik olarak yapılan fiyat artışlarını da göğüslemek zorunda kalıyor. Salgın sürecinde bireye odaklı güçlü bir devlet desteği sağlanmadığı için mevcut koşullar, kronik yoksulluğun kitlesel açlığa dönüşme riskini de büyütüyor.
Kent yoksulluğu derinleşiyor
Salgının yurttaşlar üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmaya çalışan Japonya, ABD, İngiltere, Hindistan ve AB ülkeleri, dev bütçeli destek paketlerini yürürlüğe koyuyor. Bu sayede, salgın bittikten sonra ekonomik sistemin sekteye uğramadan yeniden işler hale gelmesi hedefleniyor. Pandemi sürecini en az hasarla atlatan ülkelerin, dünyadaki güç dengeleri yeniden oluşurken söz sahibi olacağı öngörülüyor. Bizde ise salgın sürecinin başında açıklanan destek paketi tutarının, bu ülkelerle kıyaslandığında göstermelik olduğu hemen anlaşılıyor. [4] Üç ay süreyle esnafa 5 milyar TL’lik hibeyi içeren en son destek paketinin de tutar ve kapsam açısından çok yetersiz olduğu görülüyor. Salgın sürecinde ‘ölen ölür, kalan sağlar bizimdir’ aymazlığıyla pek sayıda insanın ölümüne seyirci kalan iktidar, borç çıkmazına girmiş işsizi, çiftçiyi ve esnafı yaşatacak desteği sağlamaya yanaşmıyor.
Büyük kentlerde atomize olmuş birey için hem temel gereksinimlere ulaşmak, hem de toplumsal yaşama katılmak her zaman çok pahalı olmuştur. Derinleşen kent yoksulluğunun yakın gelecekte yakıcı sonuçlar doğurması çok güçlü bir olasılıktır. Salgın uzadıkça kronikleşen işsizlik, gelir yetersizliği ve borç çıkmazı gibi toplumsal sorunların ülkeyi onulmaz bir sefalete sürükleyeceğini söylemek, felaket tellallığı yapmak değildir.
Bu olumsuz gidişata karşın iktidar, pasta küçüldükçe yandaşlar arasında büyüyen çatışmayı dizginlemek için mevcut paylaşım düzenini sürdürmeye uğraşıyor. İstanbul, Ankara gibi rant üreten belediyeleri muhalefete kaptıran AKP, içeriden çözülürse merkezi iktidarı yitireceğini biliyor. Saray yönetimi giderek daha çok içine kapandığı için yoksul halkı da pek umursamıyor. ‘Aşırı yoksulluk ve yoksulluk sorunlarının geride kaldığı, artık refahı paylaşma aşamasına geçildiği’ yalanına sığınanlar, boş söylemle boş mideyi doyuracağına hâlâ inanabiliyor!
Aç olan, öç alır
Cumhur İttifakı’nın yönlendirmesiyle seçimlerde muhalefetin kimi aday göstereceği sorusu üzerine geçtiğimiz günlerde medyada hararetli tartışmalar oldu. Gerçekte normalini yitirmiş bir ülkede siyasi dedikodu yapma lüksünün olmadığını tuzu kuru aymazların görmesi gerekiyor. Halk, muhalefetin adayının kim olacağını değil sefaletten nasıl kurtulacağını kara kara düşünüyor .
Bundan böyle Cumhur İttifakı tarafından üretilecek ya da büyütülecek olası iç ve dış çatışmalarla, halkın gerçek gündemini değiştirmek eskisi kadar kolay olmayacak. Süreç böyle gider de aç olan, öç alma güdüsüyle hareket ederse; kent sokaklarında hiç kimse güvende olamaz. Sefalet salgınında güvenlik önlemleri, yerli Jean Valjean’ları durdurmaya yetmez. Dahası, bir insanlık ayıbı olan açlığın tetiklediği suçlar, asayiş sorunu diyerek geçiştirilemez.
[1] http://disk.org.tr/wp-content/uploads/2019/12/DİSK-AR-2020-ASGARİ-ÜCRET-RAPORU.pdf
[2] http://www.turkis.org.tr/KASIM-2020-ACLIK-VE-YOKSULLUK-SINIRI-d464750
[3] https://www.evrensel.net/haber/409817/emekli-ayligi-eriyor-dort-milyon-emekli-asgari-ucret-bile-alamiyor
[4] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-52828167