İzmir’de trans kadın cinayeti
Hazal Güneri
“Ne yazık gencecik yaşında ölmüş!”
“Eski sevgilisiymiş öldüren. Geri mi dönmek istemedi acaba?
E evden kaçarsa olacağı bu. Su testisi su yolunda kırılır.”
“Aklı yok muymuş, nereden bulmuş o adamı? E canım polise haber verseymiş keşke.”
“E be kızım nereden buldunuz bu adamları, vah, tüh yazık oldu. Zaten psikolojik olarak iyi değilmiş diyorlar.”
“Bak kızım sen de bu kadınlar gibi davranırsan…allah korusun!”
Bu cinayeti normalleştiren cümleler tanıdık geldi mi? Ondan önce şu soru sorulmalı: cinayet ne demek?
Ya da şu sorulmalı:
Kaç yazı yazılacak daha, kaç basın açıklamasında duyulacak sesimiz, kaç haberde ve daha kaç yitecek hayatta değişecek bu kör olası halimiz? Daha kaç kere haykırmalıyız, daha kaç kere konuşulmalı ya da acaba bizim sesimiz duyuluyor da duyulmamış gibi mi yapılıyor?
Çünkü düzenin medyasında, sembolik programlarla her cinayetten sonra bir profesör, bir aktivist, bir dernek başkanı, bir psikolog illaki konuşturuluyor, her düzen partisi bu olayla ilgili sosyal medyada paylaşımlar yapıyor, cinayeti lanetliyor, hatta bazen konuşma yapıyorlar (sanki kadınların sesini duyurmak istiyorlarmış gibi). Biz kendi sesimizi zaten duyarız da peki düzenin kendisi o sesi duyuyor mu? Peki düzenin kendisi ve bu düzenin insanları yine bu düzenin içindeki cinayetteki suçluyu arama telaşı zavallıca değil de nedir? Şunun farkındalar mı artık, kadınları uçurumun kenarına sürüklemeye çalışıyorlar. Artık işimizi ekmeğimizi savunmamızı, uğradığımız şiddetin fiziksel ya da psikolojik yanlarını tartışmamızı lüks olarak görmemiz isteniyor. Bizi canımızın derdine düşüren, arkamıza bakarak yürüten, sevmeye bile çekinir hale getiren bu düzen bizi anlıyormuş gibi yapıyor.
Ne İstanbul sözleşmesi tek başına, ne de var olan kanunlar tek başına yeterliyken daha fazlası yapılması gerekirken olan da ellerimizden alınmaya ya da bir şekilde değiştirilmeye çalışılıyor. Bir de üstüne üstlük psikopatolojik durum sorgulaması yapılıyor. Bir kişi bir ülkede bir kadını öldürmedi, her gün bu ülkede kadınlar katlediliyor ve bu sayı katlanarak artıyor; bu durum cinayeti işleyenin psikopatolojik durumundan çıkıp düzenin sorunu haline geliyor ve meclisteki ‘erkeklerle’ birlikte sözde ‘kız kardeşlerimiz’ de her gün ölmemiz için cinayeti meşrulaştıracak sözler sarf ediyor. Kadının giyiminin ne olacağını konuşuluyorlar, cinayet, taciz, tecavüz soruşturmalarını reddediyor ve cinayetten sonra öyle açıklamalar yapıyorlar ki öldüren değil ölen suçlu çıkıyor. Mesela benim burada aklıma TCK’nın 38. Maddesi, yani azmettiricilik maddesi geliyor ve sonra sormak istiyorum kadın cinayetleri ismen bildiğimiz, bize gösterilen failiyle mi sınırlı? Kadın cinayetlerinin gerçek failleri kim? Kadın cinayetlerinin katlanarak artmasına sebep olan ne? Cevap gün gibi ortadadır. Bu ülkede kağıt tutuşturur gibi insan yakılıyorsa ve bu vahşet her geçen gün artıyorsa bunun sorumlusu da kadınları ateşe atan da, kurşunlayan da bu düzenin kendisidir.
Bu yazının bir sonu yok, tıpkı bu düzende kadın cinayetlerinin gelmeyecek sonu gibi ve bu düzen değişmedikçe de sonu gelmeyecek kadın cinayeti haberleri, yazıları gibi.
Bu haber en son değiştirildi 31 Aralık 2020 22:04 22:04
İstanbul Valiliği tarafından yayımlanan sokakta yaşayan hayvanlara yönelik genelgeyi Valilik binası önünde protesto eden yaşam…
CHP Ankara Milletvekili Umut Akdoğan Gökçek Ailesi'nin Mansur Yavaş aleyhine kulis yaptığını iddia etti.
Türkiye Komünist Hareketi (TKH) 25 Kasım dolayısıyla yaptığı açıklamada "Bugün Türkiye’de başta kadınlar olmak üzere…
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, AKP’ye geçeceği yönündeki iddiaları sert bir dille reddetti. Saygı…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan İBB iddianamesi mahkemece kabul edildi. Hazırlanacak tensip zaptının ardından duruşma…
Türkiye Komünist Hareketi MK üyesi Kurtuluş Kılçer, YUrtsever TV'de yayınlanan “Komünistler Diyor Ki” programında gündeme…