Bir demokrasi hikayesi
İşçinin de, kadının da, gencin de kurtuluş yolu bellidir. Türkiye’de diktatörlerden kurtuluşun geçtiği hat bellidir; o da bağımsız sosyalist siyasettir.
Seçkin Aydınlık
Yalçın Küçük’ün dillere pelesenk olan, biraz da komik bir yaklaşımı vardı kendisine demokrat diyenlere karşı: “Kim bana demokrat derse, ben anama küfrettiğini düşünürüm.” Görünen o ki günümüz ana muhalefet lideri, ittifaklar ustası (!) Kemal Kılıçdaroğlu, bu yaklaşımı pek anlayamamış. Bu yıl şubat ayında DİSK Genel Kurulu’nda işçilere yaptığı çağrıyı iki gün önce yineledi: “Karl Marx, ‘Dünyanın bütün işçileri birleşin’ demişti. 21. yüzyılda dünyanın bütün demokratlarının diktatörlere karşı birleşmesi lazım.”[1]
İşçi sınıfı mücadelesi tarihinde sosyal demokrasi, şoven tutumu yüzünden içerilip aşılan bir düşünce biçimi oldu. Özellikle 1. Dünya Savaşı sırasında sosyal demokratların aldığı tutum, sosyal demokrasinin milliyetçiliğe varan ve işçi sınıfı mücadelesini geriye atan yaklaşımı sonrası komünistlerin mücadele ettiği veya etmek zorunda kaldığı bir hale büründü. Sözün özü sosyal demokrasi kriz anında işçi sınıfının çıkarına olan mücadeleyi değil, son kertede burjuva iktidarının kazanacağı mücadele biçimini yöntem edindi. Bu anlatı sonrası aklımıza gelmesi gereken ilk şey 19 Mayıs’ta Cumhur İttifakı unsurları BBP Başkanı Mustafa Destici, VP’li Doğu Perinçek, MHP’li Devlet Bahçeli, AKP’li Tayyip Erdoğan ve CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte bir dizi siyasi parti başkanının yan yana gelip fotoğraf vermesidir. CHP’nin “Cumhur İttifakı” unsurlarıyla 19 Mayıs bahanesiyle nasıl yan yana geldiği daha rahat anlaşılabilir. Öte yandan AKP’nin “Doğu Akdeniz planları”na destek veren CHP, yine sosyal demokrat olması nedeniyle sıkışan sermaye sınıfı için bunu yapar. Aradan on yıllar geçmesine rağmen tipik bir sosyal demokrat yapılanma hala daha sermaye sınıfı zora girdiğinde, onun çıkarları için elinden geleni yapmaktadır. Uzunca zamandır demokratlarla birleşme çağrısı yapan yaklaşımın, birleşmesini istediği demokratları da açıklaması gerekmektedir. Mesela 15 Temmuz sonrası kendi partisinin mitinglerini iptal edip, apar topar Yenikapı’daki AKP mitinglerine giderken de demokratlarla mı birleşiliyordu?
Hangi Demokratlar Birleşsin?
21. yüzyılda sosyal demokrat siyaseti benimseyen yaklaşımın temel söylemi; “Var olan düzende siyaset yapamıyoruz, düşüncelerimizi ifade edemiyoruz ve bu yüzden yaşasın sosyal demokrasi”dir. Belki de bir adım ötesi; “Sosyal demokrasi eleştirilerek iktidar olunmuyor yahu!” demektir. Elbette sosyal demokratların muhalefet olduğu yerde iktidar olunmaz ancak sosyal demokratlar eleştirilmeden de iktidar olunmaz. Sosyalist siyasetin doğrudan savunulmasında, o veya bu şekilde engelleme görevini görenler, işçi sınıfı iktidarını “ötelemek” için her türlü durumu kılıf haline getirebilirler; sanki burjuva demokrasisi bizlere, “işçi sınıfı demokrasisini uygulayacağız” demiş de sözünde durmuyormuş gibi. Bu açıdan burjuvazinin bir kanadında kötülükler görüp yine aynı burjuvazinin diğer kanadına “dayı” demek açık tabirle aymazlıktır. Türkiye’de veya herhangi bir yerde emekçi sınıflara rüşt ispatlanacaksa bu eğilip bükülerek değil, laikliği sulandırarak değil; emekten, eşitlikten yana mücadele ederek gerçekleşir. İnsanlar sosyalist saflara katılacaksa seçimler için “şu solculardan da oy alalım” denenler sayesinde katılmaz. AKP karşıtı olan herkesi aynı safta sıklaştırmanın hiçbir anlamı yoktur; zira bugün en uçta duran şeriatçı da AKP karşıtlığı yapabilir. Bu anlamıyla demokratlar birleşsin demek sınıf bilincini karıştırmaktan öteye gitmeyecektir.
Misalen önümüzdeki seçimlerde gençlikten yana büyük bir umut var. Fakat gençliğin düzen muhalefetinden umudu var mı? Bugün siyaseten programına AKP’den farklı olarak hiçbir şey koyamayanlar; özelleştirmelere, ücretli eğitime karşı çıkamayanlar gençliğe ne vadetmektedir? Tarikat ve cemaatlerin her yerde örgütlenmesine karşı, “biz iyi cemaatlerle çalışacağız” demenin ötesinde ne söylenebilmektedir? Yahut AKP memleketi McKinsey’e emanet etmek isterken, sözüm ona sosyal demokratlar bu memlekete ne vadetmektedir? Cevabını hemen verelim, IMF ile otellerde basılmayı vadetmektedirler. O halde şu durumun adını koyalım, Marks’ın sözüne atıf yapmakla demokratları birleştirelim demek ancak ve ancak “sağa kaydı demesinler” siyaseti yapmaktır.
Diktatörlük Nedir? Nasıl Yıkılır?
Marks’tan ve diktatörlüğe karşı birleşmekten bahsetmişken, diktatörlüğün ve nasıl yıkılacağının üzerine konuşmamak olmazdı. Marksizm sınırları dahilinde diktatörlükten bahsedeceksek bu diktatörlük kişilerin keyfi yönetimleri olmanın çok ötesindedir. Diktatörlük iktidar sahiplerinin keyfince yönetmesinden öte bir sınıfın, diğer sınıf ya da sınıflar üzerinde keyfi yönetime sahip olmasıdır. Örneğin OHAL ile birlikte işçi grevlerinin ertelenmesi burjuva sınıfının keyfi yönetimini gösterir. Soma maden faciasında şirket sahiplerinin hiçbir ceza almaması ya da pandemi döneminde işçilere kendi tüketim ürünlerinden vergi affı gelmezken patronlara vergi kıyağı geçilmesi de keyfi yönetimi gösterir.
Bu yazı çerçevesinde yeni bir siyaset teorisi yazmaya ihtiyacımız yok. O yüzden sözü uzatmadan diktatörlüğe karşı birleşme çağrısı yapmadan önce hangi diktatörlüğe karşı birleşme çağrısı yapılmalı sorusunu soralım. AKP’nin muadili başka bir sermaye partisi etrafında bir diktatörlük karşıtlığı olamaz. Diktatörlüğe karşı birleşilecek ise bu sosyalistler için ancak ve ancak burjuva diktatörlüğüne karşı birleşme olduğu durumda gündeme gelir. Burjuva sınıf diktatörlüğü de bizzat kapitalizm yıkılarak yıkılır, sosyal demagojilerle değil. Bu açıdan AKP karşıtlığı da, diktatörlük karşıtlığı da bağımsız sosyalist siyaset ile birlikte olur ve anlamını sadece böyle kazanır.
Sonuç Yerine
21. yüzyılda siyaset alanında, toplum alanında yeni olan hala daha ‘dünyanın bütün işçileri, birleşin’ sloganıdır. Çünkü hala sorunlara cevap üretmekte, hala sermaye sınıfını ve yandaşlarını tehdit etmektedir. Bu anlamıyla eski olan sosyal demokrasidir, “demokrasicilik” oyunudur. Sınıf öncülüğünü reddeden bir yaklaşımdan çözüm çıkmaz. Aykut Erdoğdu’nun “Önce onlar çıkacak, işçi çıkacak biz de bütün gücümüzle destekleyeceğiz. Çünkü şöyle bir kolaycılık var: ‘CHP sokağa insin…’ İşçinin hakkı, önce işçi inecek. Eğer sen alın terini bu kadar rahat verirsen alırlar zaten.” [2] Sözleri her şeyi açıklıyor. Önce işçiler sokağa inecek diye suçladığı insanlar, sen onların hakkını savun diye sana oy veren insanlar; ancak AKP’nin sömürüyü arttırmasına karşı AKP’ye değil, emekçilere çatmak “al birini vur ötekine” dedirtir. İşçinin de, kadının da, gencin de kurtuluş yolu bellidir. Türkiye’de diktatörlerden kurtuluşun geçtiği hat bellidir; o da bağımsız sosyalist siyasettir.
[1] https://gazetemanifesto.com/2020/kilicdaroglu-21-yuzyilda-dunyanin-butun-demokratlarinin-diktatorlere-karsi-birlesmesi-lazim-392851/
[2] https://gazetemanifesto.com/2020/aykut-erdogdu-chpyi-one-surelim-yok-once-isciler-sokaga-inecek-366546/