Fetvalardan kadına düşen pay
Diyanet şiddet gören kadınlara, eşinize önce tepki vermeyin, uygun bir dille sebebini sorun, hatayı kendinizde arayın, akşama sevdiği şeyleri yapın, polisi aramayın konuşarak çözersiniz gibi tavsiyelerde bulunmuştur.
Alara Kar
Siyasal islamın Türkiye’deki iktidarı olan AKP’nin eliyle kurduğu yeni rejimin en belirgin özelliklerinden biri olan gerici karakteri, ülkede toplumsal yaşamın laiklik ekseninden giderek uzaklaşmasına ve toplumun dini kurallar referans alınarak yeniden şekillenmesine sebep olmaktadır. Toplumu şekillendirme sürecinin mimarları da cemaatler, tarikatlar, gerici vakıflar ve Diyanet gibi yapılardır. Kadın düşmanı ve gericilik kokan fetvaları, cuma hutbelerinin metinleri, Diyanet’in işlevini de net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu başlık altında yazılabilecek tonlarca şey mevcut: Kadın üniversiteleri, karma eğitim karşıtlığı, İstanbul Sözleşmesi’nden duyulan pişmanlık, 4+4+4 eğitim sistemiyle kız çocuklarının eğitimden uzaklaştırılması, imam hatiplerin sayısında artış, idam tartışmaları, müftülere nikah kıyma yetkisi verilmesi, haremlik selamlık uygulamalar, ülkenin her yerini saran cemaat ve tarikat yurtları, şer-i hükümlerin toplumsal yaşamı şekillendirmesi, nafaka hakkının sınırlanması, şiddete uğrayan kadının koruma talebinin sınırlandırılması, çocuk yaşta evliliklerin suç olmaktan çıkarılması, cemaat yurtlarında çocukların sistematik istismara uğraması, cemaat ve tarikatların devlete sızması, vergilerimizin gerici vakıflara akıtılması, yatılı kuran kursları… Liste böyle uzayıp gider.
Son zamanlarda gericilerin, AKP’nin ve Diyanet’in aileyi kutsayan açıklamalarında bir artış gözlenmektedir. Örneğin İstanbul Sözleşmesinin nafaka hakkını güçlendirdiğini ve bu sebeple boşanmaların arttığını ve aile kurumun zedelendiğini söylemektedirler hep bir ağızdan. Çünkü AKP kendi rejimini topluma benimsetmeye çalışırken 1923 Cumhuriyeti’nin değerlerini zedelemeye çalışmaktadır. Laikliğin toplum yapımıza uymadığını iddia ederek laikliği geri çekmekte ve dinsel referanslarla toplumu inşa etme çalışmalarına aileyi kutsayarak başlamaktadır. Fakat verilere bakıldığı zaman görülmektedir ki mevcut iktidarın kutsadığı aile kurumu dağılmakta, boşanma sayıları hızla artmaktadır. Geleneksel İslamcı anlayışa göre kadının itaatkar eş, fedakar anne rolü üzerine inşa edilen aile kurumu çökmektedir. Dolayasıyla iktidar aile kurumuna sürekli müdahale etmekte, kadının özgürlüğünün elinden alınarak ev işleri, çocuk ve yaşlı bakımı gibi karşılığı ödenmeyecek olan emeğini harcayacağı işler yapmasını söyleyerek kadını eve kapatmakta ve kocasına itaat etmesini sağlamaya çalışmaktadır.
Geçtiğimiz gün bu düşüncenin vücut bulmuş haliyle yeniden karşılaştık. Bilindiği üzere Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı ‘aile ve dini rehberlik büroları’ rehberlik adı altında faaliyet göstermektedir. Bu bürolarda Diyanet, şiddet gören kadınlara ‘şiddeti kabullenmeyi, hatayı kendinde aramayı ve meseleleri aile içinde çözmeyi’ tavsiye ettiği ve resmi kurumlara başvurmayı en son yapışacak iş olarak telkin ettiği ortaya çıktı.
Kocasından şiddet gördüğünü söyleyen bir kadın, Konya Müftülüğü’ne bağlı aile ve dini rehberlik bürosunu aradı ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında kurulan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi görevlisi’nin şu sözleriyle karşılaştı: “Dayanılmaz hale geldiyse büyüklerinizle istişare edin. Allahüteâlâ Nisa suresinde buyurur ki; kadın ve erkeğin birer büyükle sıkıntıyı gidermeye çalışsınlar. Gençler kestirip atabiliyor. Biz diyoruz ki aile büyükleriyle sıkıntıyı aşmaya çalışın.”
Çorum Müftülüğü’ne “Elini kaldırdı, daha vurmadı ama endişe ediyorum” diyen bir kadına ise şu yanıt verildi: “Uygun dille sebebini sorun. Çok büyük bir sorun değil bu, konuşarak çözebilirsiniz. Akşam mesela sevdiği şeyleri yaptınız, çayın yanında sakince konuşun.”
‘Şiddet gördüğümde ne yapmam gerekir’ diye soran kadına ise “Vurursa tepki vermeyin, oradan uzaklaşın. Odanıza çekilin. ‘Nasıl istiyorsan öyle yapayım’ diye olayı örtmeye çalışın, ama uygun zamanda açın. Suçlayıcı dille konuşmayın. ‘Nasıl istiyorsun, bilemedim. Bilsem öyle yapardım’ gibi konuşun” denildi.
‘Peki, polisi aramak gerekir mi?’ diye sorulduğunda ise telefondaki kişi “Yok, bu tür şeyleri çözersiniz inşallah. Allah’a emanet olun…” yanıtını verdi.
Görüldüğü üzere Diyanet şiddet gören kadınlara, eşinize önce tepki vermeyin, uygun bir dille sebebini sorun, hatayı kendinizde arayın, akşama sevdiği şeyleri yapın, polisi aramayın konuşarak çözersiniz gibi tavsiyelerde bulunmuştur. Kadınların en güvenli olmaları gereken yerde -kendi evlerinde- eşi, abisi veya diğer aile büyükleri tarafından katledildiği bir tabloda Diyanet’in bu tavsiyelerinin toplumda herhangi bir karşılığı bulunmamaktadır. Kadın sorununu ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren bu açıklamalara bu ülkenin ilerici kadınları itimat etmemektedirler. Ve bugün net bir şekilde görülmektedir ki gericilikle hiçbir şekilde uzlaşılmaz; gericilikle mücadale edilir. Bu yüzden kadının tarihsel mücadelesinin en önemli parçalarından biri olan laikliği savunmanın önemi büyüktür.
Ekonomik krizin ve gericiliğin kadını kuşattığı bu düzlemde işsizlikle, yoksullukla boğuşan, kayıt dışı çalışmaya mecbur bırakılan, yobazlar tarafından toplum dışına itilen kadınlara gerici tavsiyeler veren devlet bütçesinin devasa payına sahip olan Diyanet’in, kadınlar açken, kadınlar katledilirken istismara, sömürüye maruz kalırken Antalya’da hazineden milyonlarca lira para harcayarak 5 yıldızlı otellerde toplantı ve seminer düzenlediği ortaya çıktı.
Adı konulmamış bir şeriat rejiminin hüküm sürdüğü, bunun tabii sonucu olarak gericileşmenin arttığı dönemde, kadını ikinci sınıf insan konumuna düşüren laikliğin silinmiş olması değil midir? Laikliği din ve devlet işlerinin ayrılmasına indirgeyen bakış hatalıdır. Laiklik, topluma ve toplumsal ilişkilerde de dinin müdahalesini reddetmektir.
Gericileşmenin, siyasal islamın dayatmalarının karşısında duran bizler laiklik bayrağını yükseltmeliyiz. Gericiliğe taviz vererek, gericilerle ittifak yaparak, sağa karşı mücadeleyi sağcılaşıp vererek ülkemizi saran bu karanlığı boğamayız. Ülkemizde laikliğin ve aydınlanmanın mücadelesini yürüten biz kadınlar bu gerici hutbelerden de fetvalardan da güçlüdür. Diyaneti kapatacak olan, ülkeyi cemaatlerden, şeri kanunlardan, yobazlardan temizleyecek olan bizim mücadelemizdir. Mücadelemizin kaynağı da aydınlık bir ülkeye olan hasretimizi dindirme arzumuzdur.