Okumuş insan emekçi halkına karşı sorumludur!
"Biz kendimizi ülkemizin geleceğine karşı sorumlu görüyoruz ve bu nedenledir ki 6. Filo’yu protesto edeceğiz" diyerek bağımsızlık ve anti-emperyalizm şiarıyla işçi sınıfı safında yer alan '68 kuşağının neferi, Harun Karadeniz…
Ayça Delal İlter
“Biz kendimizi ülkemizin geleceğine karşı sorumlu görüyoruz ve bu nedenledir ki 6. Filo’yu protesto edeceğiz” diyerek bağımsızlık ve anti-emperyalizm şiarıyla işçi sınıfı safında yer alan ’68 kuşağının neferi, Harun Karadeniz…
İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nde okuyan Harun, dönemin anti-emperyalist eylemlerinde en ön safta yerini almış, kendi okulunda yapılan boykot ve işgallerde öğrenci gençliğe önderlik etmişti. İTÜ’de öğrenim gördüğü yıllarda Öğrenci Derneği Başkanlığı ve İstanbul Teknik Üniversitesi Öğrenci Birliği başkanlığı yapan Harun Karadeniz “Çağımızın toplumu, bulunduğu üretim biçiminden yeni bir üretim biçimine geçirecek olan devrimci güç işçi sınıfıdır. Gençlik eylemleri bu sınıfın eylemleriyle bütünleşebildiği ölçüde doğru ve faydalıdır.” diyerek yaşamı boyunca işçi sınıfının yolundan yürümüştü.
Gençliğin hak arama mücadelesinin gün geçtikçe arttığı 1968 yılında üniversite işgallerinin ardından gelen 6. Filo büyük eylemlerle karşılanacaktı. Üniversiteli gençlik dönemin iktidarı tarafından korunan Amerikan erlerinin şapkalarını çalıyor, üstlerine mürekkep döküyor, kaldıkları otelleri taşlıyorlardı. Bu eylemliliğe karşı polis suskun kalmamış İTÜ Gümüşsuyu yurduna bir baskın düzenlemiş ve Vedat Demircioğlu katledilmişti. Ardından yaşanan bir dizi olaydan sonra bu eylemliliğin sürekli olabilmesi için bir parti ile yürünmesi gerektiğini söyleyen Harun, gençliğin kendi başına devrim yapabilecek bir unsur olmadığını, gençliğin devrime giden yolda işçi sınıfının iktidar mücadelesinin bir parçası olması gerektiğini düşünüyordu.
Aradan sadece bir yıl geçmiş ve 6. Filo tekrar gelmişti. Bu sefer eylemliliğin daha fazla olacağını bilen hükümet 69 Kanlı Pazarı için adım adım hazırlanmaktaydı. Sesini yükseltmeye devam eden gençliğin eylemliliğinin artması üzerine bu durumdan memnun olmayan işbirlikçi gericiler ise yurtsever devrimcilere karşı saldırılarını arttırmışlardı. Taksim’de Amerikan emperyalizmine karşı yapılacak olan mitinge polislerin gözleri önünde kitleye Komünizmle Mücadele Dernekleri altında olan Milli Türk Talebe Birliği tarafından saldırı gerçekleştirildi. Yüzlerce insan yaralandı iki öğrenci ise hayatını kaybetti.
Kanlı Pazar sabahını Harun Karadeniz şöyle anlatır:
“İlk haber Dolmabahçe Camii’nden geldi. Kalabalık bir grup cami çevresinde toplanmış namaz kılıyordu. Saat 10 sularında durumu bizzat görmeye gittim. Topluluğun çoğunluğu sakallı, bereli kimselerdi. Bize saldıracak olan bunlardı. Şehrin yabancısıydı, garip bir sessizlik içinde ve merakla çevrelerini seyrediyorlardı… Bunlar bizim insanlarımız ve sömürülenlerimiz. Yani 6. Filo ve müttefiklerinin sömürdüğü fakir ve dindar insanlar. Bu insanlar kandırılıp bir araya toplanmış ve bize saldıracak zamanı bekliyorlar. Samimiler, inanmışlar sonuna kadar ve ölümü göze alarak kalkıp gelmişler buraya. Dini ve vatanı kurtaracaklar, can pahasına da olsa yapacaklar bu işi…”
Birçok eylemde yer alan Harun Karadeniz dönemin en çok bilinen yürüyüşlerinden olan ‘Özel Okullar Devletleştirilsin!’ yürüyüşünü örgütleyenlerden biriydi. Okulu ticaret kapısı, öğrenciyi müşteri olarak gören zihniyete karşı yerini alan gençlik yürüyüşte özel okulların devletleştirilmesini, eğitimin herkes için hak ve ücretsiz olması gerektiğini vurguluyordu. İstanbul’dan Ankara’ya yapılan yürüyüş esnasında çeşitli illerde mitingler düzenlenmesi planlanmıştı. Adapazarı’nda yapılan mitingde Karadeniz şu konuşmayı yapmıştı:
“On bin Üniversiteli derslere girmiyor, Neden? Yüz ellisi yollara düşmüş, neden? Köylü çocuğunun okuduğu Köy Enstitülerini kapadılar, neden? Dar gelirlilerin okuduğu askeri ortaokul, liseleri kapatıyorlar, neden? Tekniker okullarını kapadılar, neden? Parasız yatılı öğrenci sayısını azalttılar, neden? Şimdi de parası olanlar için özel okullar açıyorlar, neden? Oysa her şeyi yaratan, buğdayı biçen, fabrikayı, binayı, köprüyü yapan sen. Okuyamayan yine sen! Sen niye okuyamadın düşün. Senin çocuğun da bu gidişle okuyamayacak. Bu işi düzeltebilecek bir tek kuvvet vardır, o da sizlersiniz. Yani halktır.”
Öğrenci birliği başkanlığını bıraktıktan sonra işçi sınıfı içinde çalışmalarına devam eden Karadeniz, Kartal İşçi Birliği’nin kurulmasında önemli roller aldı. 12 Mart sonrası tutuklanarak birçok davada yargılanan Harun Karadeniz’e hapishanede kanser teşhisi konmuş, yurtdışında tedavi görmesi gerektiği söylenmiş ancak cezaevinde tutulmaya devam edilmişti. İlerleyen süreçlerde aldığı raporlar ile yurtdışında tedavi görmesi gerektiğini doğrulatarak İngiltere’ye gitmişti ancak tedaviye geç kalındığı için kolu kesildi. Bu sürece dair Harun şu sözleri kaleme almıştır:
“İstanbul’a geldikten sonra öğreniyorum ki, ben içerideyken karım İstanbul Sıkıyönetim Adli Müşaviri Turgut Akan’a çıkmış ve: ‘Kocamı hangi suçla tutuyorsunuz? Sağlığı iyi değil, hayati tehlike söz konusu. Sağlık kurulları ve klinik raporları bu durumu belirtiyor’ demiş. Adli Müşavir’in cevabı ise benim Ankara öykümün içyüzünü açıklamaya yeter de artar bile: ‘Ölsün istiyoruz’ demiş Adli Müşavir. ‘O eline silah almadı; eğer eline silah alsaydı işini bitirmek çok kolaydı. O bizim için eline silah alanlardan daha tehlikeli ve onun için de ölsün istiyoruz.’ Bu sözler 1972 yılı sonbaharında söylendi. Şu an yıl 1975 ve aylardan şubat. Benim sağ kolum kesildi ve fakat ölmedim…”
Tedavi için gittiği İngiltere’den Türkiye’ye döndükten sonra 15 Ağustos 1975 yılında yaşama veda etti.
Harun Karadeniz 1967‑1968 İTÜ Arı Yıllığı’nda şöyle diyordu:
”Öğrenciliği bitirip meslek hayatına atılacak olan biz mühendisler için iki yol vardır. Bu yollardan biri, kim için ve ne için üretim yaptığını düşünmeksizin egemen sınıfların yararına üretim yapmaktır. Kısaca, neden ve niçinini düşünmeksizin, bir miktar karşılığında üretim yapmak, yani robotlaşmak. İkinci yol ise, kim için ve ne için çalıştığını bilerek, emekçi halkın yararına üretim yapma olanaklarını aramaktır. Bir başka deyişle, ikinci yol küçük bir azınlığın yararına robotlaşmak değil, büyük çoğunluğun, yani toplumun yararına çalışarak insanlaşmak yoludur.”
Egemen sınıfın istediği ve dayattığı üniversitelerin toplumdan ve toplum sorunlarından kopuk olmasıdır. Ancak bizler Harunlardan, 68 kuşağından aldığımız miras ile emekçi halka, sınıfa karşı sorumluluğumuzun bilinciyle Sosyalist Türkiye’yi kurma yolunda adım adım yürüyoruz.
Mirasçısı olduğumuz şiarı bir kez daha yineliyoruz. Okumuş insan emekçi halkına karşı sorumludur!